Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español
'Bana musikinin ne oldugunu mu soruyorsunuz? Dinleyeni gösterin de size musikinin ne oldugunu söyleyeyim!' / Şirazlı Sadi  (İranlı şair, 1184-1291)

ESERLERİMAKALELER

Cevad Memduh Altar'ın 65 yıllık yazı hayatındaki ilk makalesi, Servet-i Fünun dergisinde 17 Mart 1927'de 6l. cilt No. 122'den itibaren 4 bölüm halinde yayımlanan ...
Nefis sanatlar [Güzel sanatlar ]tarihini tetkik edecek olursak, musikinin yüksek bir sanat haline gelinceye kadar milletler arasında şayanı hayret bir istihaleye uğradığını [biçim değiştirdiğini] görürüz.
Sağlam bir musiki terbiyesinin insani duygularda mühim bir âmil [etken] olduğunu yüzlerce sene evvel idrak eden Garp [Batılı] pedagogları, bu derin varlığın her şeyden evvel mekteplerde esaslı usûller tahtında [çerçevesinde] tedrisi [öğretilmesi] ihtiyacını hissetmişlerdi.
Büyük Alman bestekârı Richard Wagner’in zevcesi [eşi] Cosima Wagner, geçen ay 93 yaşında iken vefat etti.
Daha geçen makalemde Cosima’nın ölümünü teessürle [üzüntüyle] kaydederken, son havadisler, Wagner ailesinin mühim bir rüknü [üyesi] olan oğulları Siegfried’in de vefatı haberini veriyor.
Son aylarda Richard Wagner ailesinin iki mühim uzvunun vefatı dolayısıyla, Bayreuth dostları ve Wagner’ciler, bu büyük aile hakkındaki bilgi ve düşüncelerini yazmak hususunda âdeta rekabet ediyorlar.
Birkaç yüz seneden beri yaylı sazlar teknik ve terbiyesinde tedricen [dereceli olarak] husule gelen yenilikler, bu sahada ölmez eserler yaratırken, insan, solo ve orkestra musikisinin mühim bir uzvu olan keman ve istihalesini [değişimini] tetkik etmeden geçemiyor.
Sanatkârın en son bulunan dokuz mektubunun “Zeitschrift für Musik”te neşri münasebetiyle...
İlim ve sanat milletleri, şehir arşivlerini tasnif [sınıflandırma] hususunda büyük bir itina gösterirler.
Millî sanatların beşeri sanatı istihdaf ettiği [hedef aldığı] bir devirde, asırlardan beri uyuyan öz nağmemizi hâlâ uyandıramadık. Acaba böyle bir şeye ihtiyacımız mı yok?
Millî sanatın millî varlıktaki ehemmiyetini, hümanizm sanatına inkılap etmiş [dönüşmüş] ve cihanşümul [dünya çapında] bir mevki kazanmış sanat eserlerinde görürüz.
Senelerden beri gazete ve mecmualarda [dergilerde] musikiye dair birçok yazılar okuduk.
Rus musikisini heyecanla anlatan İngiliz bestekâr Grill Scott şöyle der: “Bir milletin musikisi pek orijinal değilse, o milletin başka bir musiki karşısında duyabileceği egzotik sevgiyi de öldürür”.
Aynı ritim zenginliği ile bugüne kadar kök salan Rus sanatı, bugün yeni unsurlarıyla daha mühim bir şöhret temin edebildi.
Güzel sanatların birçok şubelerinde orijinal bir varlık gösteren Japonlar, son 15 sene zarfında beynelmilel [uluslararası] musiki sahasında da oldukça ileri gittiler.
Sanatta her yenilik benimsenmedi. Her yeni sanatkâr alâkasızlık ile ezildi. Fakat ne de olsa bir devir bitmiş, diğer devir başlamıştı.
Her işte Avrupalı olmak istemeyen Amerikalı, sanat işlerinde de Amerikalı kalmak ister. Zenci ritminin Avrupa’ya sirayetine [bulaşmasına] önayak olan bu memleketlerde yüzlerce katlı operalar yanında cüce kalan bir şey varsa o da Avrupa musikisidir.
Bu kültür savaşına memleketin her köşesinde başlamak lazımdır. Türkiye halkını monoton, kısır zevkten kurtarmalıdır.
En geniş bir aile babası olan Devlet, sanat işlerinde de ailenin en inatçı kontrolörüdür.
Sanat dünyası gene bir büyüğün doğum yılını kutluladı. Yaratan başlar arasında eşi olmayan bu büyük, Richard Strauss idi.
Sanatın, her türlü duyuşu ifade yolunda maddi ve manevi vasıtaların birinden istifade etmesi, materyeli [malzemesi] bakımından tasnifini [sınıflandırılmasını] icap ettirmekle beraber, her tip sanatkâr abstre bir his [soyut bir duygu] yolunda birleşir.
Beethoven’in ölümünün 112nci yıldönümü, bize yalnız bir musikişinası değil, müzik
sanatının ilk büyük inkılapçısını hatırlatır. Beethoven, kendine kadar gelen her şeyi
yıkan ve kendinden sonraki devre yıkılmaz abideler bırakan bir sanat dehasıdır.
Rönesans’tan sonra muhtelif fasılalarla birbirini takip eden güzel sanatlar, yeni bir hayatı idrakle iktifa etmeyerek [yetinmeyerek] Alpler’i de aşmışlar ve uzak mesafelere kadar dal budak sarmışlardı.
Operanın XVII. asır [yüzyıl] sonlarında Barok sanatlar beraber Fransa’da inkişafı [gelişmesi], millî Fransız ekolünün tesisine vesile olmuştu.
Klasik devrin büyük üstatlarından Haydn, Mozart, Beethoven, musiki sanatının esas formlarını tespit etmişler ve her sahada muazzam eserler halk etmişlerdi [yaratmışlardır].
Mezopotamya’da yapılan son arkeolojik tetkikler neticesinde, Milattan 4.000 sene evvel yüksek bir kültür seviyesine varmış olduğu anlaşılan Sümer medeniyetinin, müteakip asırlarda [daha sonraki yüzyıllarda] birbirlerini istihfaf eden...
Arkadaşlar, Devlet Konservatuvarımızın genç sanatkârları tarafından Ankara’da temsil edilen “Tosca” operasının ve “Otelci Kadın” komedisinin mevzuunu ve bu temsillerde gösterilen muvaffakiyeti, sahifelerimize yazılarını aldığımız salahiyetli muharrirlerin kalemlerinden okuyacaklardır
Musiki sanatında Romantizm, millî akımlara doğru atılan ilk adım olduğuna göre, 19. yüzyılın ortalarında büyük dramcı Richard Wagner'le başlayıp gene Wagner'le sona eren "Yeni Romantizm", musiki sahasında millî ekollerin doğumuna ve gelişmesine her şeyden önce neden olmuştu.
Geçen nisan ayı içinde Devlet Konservatuvarı tarafından Halkevi sahnesinde “Tosca” operasının yalnız ikinci perdesi temsil edilmişti. Şimdi de aynı sahne üzerinde, Konservatuvarın “Madam Butterfly” temsiliyle karşılaşıyoruz.
Ankara Devlet Konservatuvarı Eylülün 15’inden beri yeni ders yılına girmiş bulunuyor. Geçen Haziran ayı içinde Opera Stüdyosu’nun Butterfly temsillerinden sonra müessese dinlenme devresine girmiş ve Ağustos ayında başlanan kabul imtihanları [sınavları] hazırlıkları ile, 1941-1942 ders yılı hazırlıkları Eylül başında bitirilmiştir.
Büyük sanatkâr Mozart, 150 sene evvel (1791) Birincikânun [Aralık] ayının 5inci günü gözlerini dünyaya yumdu.
Bundan tam yüz on sekiz yıl önce, 1824 yılı Mayısının yedinci günü, insanlığın kültür tarihine yepyeni bi sanat eseri katılmıştı. Aynı gün, yapılıp bitmesi daha yeni sona ermiş olan Viyana Saray Tiyatrosu'ndaki konseri dinlemeye koşanlar, büyük ses şairi Beethoven'i, üzerinde senelerce çalışarak yarattığı Dokuzuncu Senfoni'sini insanlığa armağan ederken gördüler.
Sanatseverler için aynı günde iki önemli hadise: Beethoven’in ölümünün 115inci yıldönümü; Cumhurreisliği Filarmoni Orkestrası ile Devlet Konservatuvarı artistlerinin ve talebelerinin bir arada başardıkları ilk Dokuzuncu Senfoni konseri.
Bu yıl yedi yaşına basan Ankara Devlet Konservatuvarı, Çek bestecilerinden Smetana’nın Satılmış Nişanlı adlı üç perdelik operasını oynamakla, repertuvarına dördüncü bir operayı katmış bulunuyor.
Sanat tarihinin mezarları bile unutulmuş kahramanları az değildir. Güzel sanatların muhtelif sahalarına hizmetleri dokunmuş olan bu büyükler arasında öyle dâhiler vardır ki, bunların bir kısmı, zamanlarında anlaşılmadıklarından maada, etrafın kayıtsızlığı yüzünden binbir acı içinde kıvranmışlar...
Wagner, bütün yaratmalarında bir inkılapçı olmaktan ziyade, ihtilalci olarak tanındı ve onun yolunu hiç kimse takip edemediği içindir ki, buluşları sanatçının yalnız şahsına inhisar etti [kendisiyle sınırlı kaldı]; hem de sırf bu yüzden...
Müzik sanatında “deha” çok kere kendini geç hissettirir. Nitekim 1863’te tam 23 yaşına ulaşan meşhur Rus bestekârı Tschaikowsky, ailesinin ısrarı üzerine intisap ettiği [girdiği] hukuk mesleğine henüz intibak edememiş...
Sovyet İhtilalinin 27'nci yıldönümü münasebetiyle Ankara Radyosu 7 Sonteşrin [Kasım] neşriyatında [yayınında] Türk ve Rus müziğinden seçilen eserlerle hususi bir yayın yapmıştır.
Güzel sanatların hiçbiri, başladığı yerde durmaz. Sanat, içinde bulunduğu devrin duyuş ve ifade ediş hususiyetini, gelecek devrin yaratma ruhuna intibak ettirmekle, kültür tarihine yeni, taze unsurlar kazandırmış olur.
Sanat eseri kadar hiçbir şey devirlerin ruhunu tam olarak açığa vuramıyor. Tarihi yapan vakalar ne kadar çekici olursa olsu, insan ruhunun iç verimi demek olan sanat eseriyledir ki geçmişi bugün gibi yaşıyoruz, bugün gibi duyuyoruz.
18inci asrın iki büyük üstadı: Bach ve Haendel, hem sanat dünyasının mühim bir devrini el birliğiyle yarattılar, hem de birbirlerinin yüzünü bir an için olsun görmek fırsatını elde edemediler. Bach, Haendel sanatına taparcasına bağlandı; Haendel de devre hükmeden Bach üslubunun büyüklüğünü herkesten önde anladı.
Sanat her zaman sanattır; her zaman için aynı zevkle gözden geçirilebilir; fakat bu işte duyulan heyecan devir devir değişebilir. Yüzyıllar arasında geçen iki yüzyıl kadar sanat heyecanına yer veren devrin gelmemiş olduğuna inanmak hata sayılmaz.
Müzik sanatının büyük üstadı Mendelssohn, Franz Liszt gibi bir virtüozun piyanosunu ilk olarak dinledikten sonra, 1840’ta dostlarından birine yazdığı bir mektupta şöyle diyordu...
Millî Rus müziğinin beş kurucusundan biri olduğu kadar, Fransız bestecisi Debussy’yi tesiri altına aldığı için, modern müziğin de (empresyonizmin) önderi sayılan Mussorgsky, estetiğinin özelliği bakımından dikkatle incelenmeye değer bir sanat adamıdır.
Sayısız emeklerle sahneye konabilen, bünyesi bakımından şiir sanatıyla müzik sanatının birleşmesinden meydana gelen opera, müzikli sahne eserleri arasında son üç asrın verimli bir sanat şekli olarak tanınmıştır.
Müzik konusuyla az çok ilgisi olan bir kimsenin en ziyade karşılaştığı teknik terim “konser” kelimesidir.
Ankara Devlet Konservatuvarı temsilleri arasında severek seyrettiğimiz Fidelio operası, konu bakımından yazıldığı devrin ruhuna uymakla beraber, müzik eseri olarak opera kavramından bir hayli uzaklaşır. Müspet bilimlerde olduğu gibi, sanatın çeşitli kollarından...
30 Ekim tarihli Akşam gazetesinde, Vedat Nedim Tör’ün yazdığı “Sanatkâr Aşkı” adlı piyesin mevsimin ilk telif eseri olarak İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahneye konulacağı haber veriliyor.
Son haftaların çeşitli sanat haberleri arasından göze çarpanlarını birlikte gözden geçirelim
8.12.1945 tarihli Ulus gazetesinde, sahne hayatıyla ilgili enteresan bir yazı vardı. “Aktör” başlığını taşıyan ve Haydar Ediskun tarafından kaleme alınmış olan bu yazıda, aktörü tarif etmek ve onu güzel sanatların herhangi bir sınıfına sokabilmek için muharririn [yazarın] bir hayli uğraştığı görülüyor.
Müzik, güzellik zevkini düzenleyen sanatların en önünde yer aldığı içindir ki, bu sanatın halkla yakından ilgili bir kolu olan “opera”, çeşitli radyo yayınları arasında en çok sevilen bir konu olma önemini kazanmıştır.
Sanatın, baba ile oğlu kendine bağlaması, az görülen olaylardan değildir. Bu böyle olunca, bazen oğul babaya yaklaşabildiği nispette kendini bahtlı sayar, bazen de oğul babayı fersahlarca geride bırakabilir.
Güzel sanatların hepsi halk ruhundan beslenir. Bu itibarla, yüzyıllar boyunca yapılan hamleler, sanatta millî çığırların doğmasını sağlamıştır.
1947 yılına “Sanat ve Edebiyat Gazetesi”nin ilk sayısıyla giriyoruz. Memleket sanatının gelişmesi yolunda mühim vazifeler yüklenmesi gereken bu gazetenin yayımlanması işinde önemle durmakta haklıyız.
Bugünkü şeklini, son dört yüzyıl içinde elde etmiş olan kemanın, gitgide yalnız olarak da çalınan bir solo enstrüman halini alması, her şeyden evvel, sağlam bir keman literatürü doğurmuş, yorulmak bilmez üstatlar elinde kuvvetli bir tekniğe kavuşan bu sazın, günün birinde özel bir okulu da [ekolü de] meydana gelmiştir.
Sanatkâr, çok kere kendini yaşadığı devre beğendirememiştir. Bazı sanat adamları da, aradıkları sevgiyi, yaşadıkları devir içinde tamamen elde edebilmenin zevkine varmışlardır.
Milletlerarası konser repertuarına girmiş olan sanat müziği eserlerinin kökünü, daima halk sanatı içinde aramak icap eder. O halde İspanyol sanat müziği de, diğer sanat müzikleri gibi, varlığını sırf İspanyol folkloruna borçludur.
Müzik sanatının diğer sanatlardan farklı olan bir tarafı da sırf kulak yoluyla duyulmasıdır.
Mücerret [soyut] bir yaratış olan müzikte ancak edebî bir metinle işbirliği yapan sanat şekilleri, mânâ ve muhtevayı [anlam ve içeriği] az çok açıklayabilir.
“Güzel sanatlar” adı altında incelenebilen bütün konuların, her şeyden önce insan ruhu ile ilgili olduğunu unutmamak lazım gelir.
Müzik, insan topluluğu ile doğrudan doğruya ilgilidir. Resim veya heykel yapmak, bir bina meydana getirmek nevinden emeklerin az çok ihtisas [uzmanlık] işi sayılmasına karşılık, günlük meşgalemiz [uğraşlarımız] arasında bilerek veya bilmeyerek mırıldandığımız bir şarkının mutlaka sanat başarısı şeklinde vasıflandırılması lazım gelmez.
Sanat adamının ilham kaynakları arasında en önemlisi tabiattır. Hayatını sanata vermiş olanlar içinde ressam kadar müzisyenin de aradığı huzura tabiatta kavuştuğu görülür.
3 Nisan 1947, büyük bestekâr Johannes Brahms’ın ölümünün 50nci yıl dönümüdür. Geçen yüzyılın başından sonuna kadar güzel sanatların her koluna hükmetmiş olan “Romantizm”, Brahms’ı yalnız Orta Avrupa’nın değil, bütün insanlığın Brahms’ı olarak sanat tarihine mal etmiştir.
Berlioz, birçok sanat büyükleri gibi, mesleğine gösterdiği ilgiyi, ailesine ve muhitine de gösteren bir sanat adamıydı. Sanatkârım ilk önce Almanya’da neşredilen (1830) ve kendisinin Almanya’da konser idare ettiği bir zamana tesadüf eden mektupları bize ancak yüksek ruhlu bir sanat adamından beklenen büyüklüğü göstermektedir.
Müzik sanatının tekniği demek, bu sanatın, en basit nazari [kuramsal] bilgilerden başlamak üzere, ton, ritim, şekil, armoni, kompozisyon ve sair bakımlardan tabi olduğu kanun ve kurallar içinde incelenmesi demektir.
Sanat büyüklerinin çoğunda olduğu gibi, Beethoven de vakit vakit gönül acılarına
katlanmak zorunda kalmıştır; fakat hayatı boyunca mesut bir yuva kurma imkânını elde edememiştir. Beethoven, gönül işlerinde çok titizdi. Kalben bağlandığı, kendisine hayat arkadaşı olacağına kesin...
Bach sanatına bütün varlığıyla bağlanmış olan Wagner, Beethoven’in sanatında her şeyi Bach’a borçlu olduğunu söylemişti. Onun için Beethoven, Bach’ın “Clavecin bien temperé” adlı eserini “Benim İncilim” diye vasıflandırmıştı.
Johann Sebastian Bach’ın, zamanında muhiti tarafından ne nispette anlaşılmış ve takdir edilmiş olduğu keyfiyetine, şu hadise iyi bir misal teşkil etmektedir:Vaktiyle Bach’ın yağlıboya portrelerinden biri için yazılmış olan bir mektup, sanatkâra gösterilen sevgiyi ve saygıyı tamamen açıklamaktadır.
Müzik sahasında “Romantizm”in yaratıcıları olan Schubert ve Schumann gibi üstatların gene Beethoven sanatı ile beslendikleri sıralarda, Paris’te göze çarpan olağanüstü bir hadise herkesin dikkat nazarını ister istemez o tarafa çekiyordu.
Hayal safhasından henüz ayrılmamış olan sanat esprileri, hangi sanata mensup olursa olsun, aynı ailenin çocuklarına benzer.
Müzik sanatında Romantizmden en çok faydalanan enstrüman piyanodur. Her türlü teknik ve estetik imkânları başarmaya elverişli olmasından dolayı orkestraya benzeyen piyano için meydana getirilen eserlerin, 19. yüzyıl boyunca daha çok “Piyano edebiyatı” başlığı altında incelenmesi zarureti, üzerinde önemle durulması gereken bir keyfiyettir.
İnsanoğlunun güzele olan sevgisi, dünyanın her yerinde aynı duyguları açıklar. Onun için, hakiki sanat eseri, milletlerarası bir kıymet olma önemini taşır. Sanatta güdülen amaç, anlatılmak istenilen şeylerin bir yerde değil, her yerde anlaşılabilmesini sağlar.
Romantizmden en çok faydalanan müzik âleti piyanodur. Viyana Klasikleri’nin form ve estetik prensiplerinin piyanoda tatbik edilmesiyle elde edilen “sonat” şekline karşılık, Romantiklerin 19. yüzyıl içinde...
İtalyan operasında günün mevzularının işlenmesi, 19. yüzyılın ikinci yarısına isabet eder.
17 Ekim 1849’da Paris’te ölen büyük sanatkâ