Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

ESERLERİMAKALELER

Bu belgeyi Word Dökümanı Olarak İndirebilirsiniz!

“Radyo” dergisi
Sayı: 37
1 Ocak 1945

YENİ TÜRK MÜZİĞİNE DOĞRU

Cevad Memduh Altar

Daha bu işin başlangıcındasınız. İleride daha büyük muvaffakiyetler kazanabilmek için her gün biraz daha çoğalan gayretle çalışmalısınız!
(Millî Şefimizin Konservatuvar gençliğine hitabı)

 

            Güzel sanatların hiçbiri, başladığı yerde durmaz. Sanat, içinde bulunduğu devrin duyuş ve ifade ediş hususiyetini, gelecek devrin yaratma ruhuna intibak ettirmekle, kültür tarihine yeni, taze unsurlar kazandırmış olur. Onun içindir ki, dünya müzik tarihini, 19. asırdan [yüzyıldan] bu yana, “Millî Müzik İnkılapları Tarihi” diye de vasıflandırmak mümkündür. Nitekim Slav milletleri müzik inkılabının en özlü safhası bu asra tesadüf ettiği gibi, geçmiş devirlerin müzik muhtevasını [içeriğini] geleceğin sanat anlayışına layık bir hale sokmaya çalışan İspanyollar ile Macarlar da gene bu asırda millî müziklerine kavuşmuşlardır.

            Diğer taraftan Rönesans boyunca yan yana inkişaf edememiş [gelişememiş] olan güzel sanatların, ilk olarak 19. asır kültür tarihinde paralel yürümüş olduğunu unutmamak lazım gelir. Daha ziyade resim, heykel ve mimarlık sanatlarının inkişafına müsait davranmış olan Rönesans’ta, müzik sanatıyla plastik sanatlar arasında kendini hissettiren bir asırlık mesafe, müteakip [sonraki] devirlerde telafi edilmiş, milletlerin hele son iki asra inhisar eden bütün sanat meşgaleleri, tamamiyle paralel bir ritim içinde gelişme ve olgunlaşma imkânını elde etmiştir. Onun içindir ki, herhangi bir cemiyete mahsus muhtelif cins sanat meşgalelerini, bugün için, inkişaflarının muhtelif safhalarında görmeye pek o kadar imkân kalmamıştır. Nitekim günün İngiliz edebiyatı ile İngiliz müziğinin, İngiliz resmiye İngiliz heykelinin az çok aynı kaynaklardan beslenmesi, aynı vasıfları haiz olması bir zarurettir.

            Türk cemiyeti de bünyesinin icap ettirdiği sanat inkılabını yapmakta olduğuna göre, muhtelif cins sanat faaliyeti arasındaki muhteva farkının bir an önce ayarlanması, uzun mesafenin vakit kaybetmeden kapanması, düşünüş, duyuş ve ifade ediş hassalarımızın günün icap ettirdiği sanat kaynaklarından beslenmesi zaruridir. Geçmişin iftiharla anılan sanat abideleri, geleceğe ancak hamle olmalıdır. Tarihin sanat vesikaları, geçmiş devirlerin klasik güzelliğine şahadet eder; fakat yaşanılan ânı ifade edemez. Büyük Sinan’ın eşsiz abidelerini hayretle anmak, yerinde bir kadirşinaslık olur; fakat Sinan’ı tekrarlamak, geçmişi aynen taklitten başka bir şey değildir. Halbuki Türk sanatının her safhası yeni bir Sinan’a muhtaçtır.

            Bir asra yakın ananesi olan Türk resmi, geçmişteki zevkimizin ince bir tezahürü olan Türk minyatürünü, bugün aynen tekrarlamak ihtiyacını hissetmiyoruz. Türk ressamı, tarihî Türk resim sanatından mülhem [esinlenen] bir anane iledir ki, günün sanatına irtibat imkânlarını arıyor; Türk resmini ancak bu yolda bir gelişme içinde kurabileceğine inanıyor. Bundan dolayı Türk ressamının özlenen Türk müziğinden en az bir asır ileride yer almış olmasına şaşmamalıdır. Bir milletin resimde 20. asra ulaşmışken, müzikte 18. asırdan ayrılamaması, tezatların en tehlikelisi olacağına göre, yeni Türk müziğini kurma yolundaki gecikmeyi telafi çarelerine bir an önce başvurmak zaruretindeyiz. Onun içindir ki, devlet, iki mühim sanat müessesemiz olan radyomuzla konservatuvarımıza layık olduğu ilgiyi göstermekte tereddüt etmiyor. Hele son yılların konser ve temsil faaliyeti, günün sanatına irtibat arama yolundaki gayreti tam olarak açığa vurmaktadır.

            Türk inkılabının baş önderi Atatürk, yeni Türk müziğine olan ihtiyacı ne kadar candan duymuş olmalı ki, Büyük Millet Meclisi’nin 1934 yılı açılış nutkunda aynen şöyle demişti: “…Güzel sanatların hepsinde, ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu yapılmaktadır. Ancak bana kalırsa bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan, Türk musikisidir. Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir. Bugün acuna dinletmeye yeltenilen musiki bizim değildir. Onun için o yüz ağartacak değerde olmaktan uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz. Ulusal, ince duyguları, düşünceleri anlatan, büyük deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce, genel son musiki kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu güzeyde Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir. Kültür İşleri Bakanlığının buna değerince özen vermesini, kamunun da bunda ona yardımcı olmasını dilerim”.

            Atamız, bu nutuktan tam bir yıl sonraki Büyük Millet Meclisi açılış nutkunda ise, aynen şöyle demiştir: “…Türke ev bark olan her yer, sağlığın, güzelliğin, modern kültürün örneği olacaktır… Ulusal musikimizi modern teknik içinde yükseltme çalışmalarına, bu yıl daha çok emek verilecektir… Ulusal kültür için pek lüzumlu olduğu gibi, arsıulusal [uluslararası] bilgiler bakımından da yüksek değeri belli olan radyo işine önem vermemiz çok yerinde olur”.

            Atamızın iki ayrı nutkundan aldığımız bu mühim fıkralar da gösteriyor ki, kuruldukları günden beri aynı sevgi, aynı ilgi ile itina görmüş olan Konservatuvarımızla Radyomuz, özlenen yeni Türk müziğine bizi her yıl biraz daha ulaştırmaktadır. Nitekim yeni Türk sanat neslinin az zamanda aldığı uzun mesafeden sevinç duyan Millî Şefimiz, Reisicumhurumuz Sayın İnönü de, Devlet Konservatuvarının 1941 yılı opera temsillerine huzurlarıyla şeref verdikten sonra, bu biricik müzik enstitümüzün 5 yıl içinde idrak ettiği feyizli meyveyi şu cümlelerle övmüşler, yeni Türk müziği neslini şu cümlelerle mükâfatlandırmışlardır: “Görüyorum ki çok çalışmışsınız. Muvaffak oldunuz. Tebrik ederim. Sizden bu muvaffakiyetin daha büyüklerini bekleriz. Biz sabırlıyız. Sizin de sabır ve aşkla çalışmanızı isteriz. Bu büyük sanata bir inkılap hamlesi içinde başlamış bulunuyoruz. Bu sanat, sanatların en büyüğüdür. Bu sanatı ileri götürecek sizlersiniz. Israrla, bıkmadan, inkılap ve sanat aşkıyla çalışacaksınız. Ve behemehal muvaffak olacaksınız. Ümidimiz sizlerdedir. Hepinizi tekrar tebrik ederim”.

            Görülüyor ki, Atamızın ve Millî Şefimizin irşadları [yol göstermesi] ile, bizleri yeni Türk sanatına bir an önce ulaştıracak müesseseler vaktinde kurulmuştur. Radyomuz ve Konservatuvarımız, her şeye rağmen özlenen Türk sanatını yaratma azmiyle çalışmaktadır. Elverir ki, bu yenileme işinde, kendimizi değil, genç nesli düşünelim; geçmiş devirlerin sanat hazinesinden, millî kaynaklarımızdan ne yolda faydalanılacağını iyi bilelim.