21.5.1931
Not:
Bu yazım, 1939’da yayımlanan
“Musiki” dergisinde çıkmıştır.
Kupürü mevcut değil.
İlim ve sanat milletleri, şehir arşivlerini tasnif [sınıflandırma] hususunda büyük bir itina gösterirler. Bu eski vesaik [belgeler], herhangi bir memleketin tarihî, ilmî [bilimsel] ve siyasî varlığının şahididir. Garbin [Batının] muannit âlimi [inatçı bilgini], selamet çaresini ekseriya karanlık bir mahzenin yüzlerce senelik kâğıtları arasında arar. Bazen senelerce el sürülmeyen bir kâğıt parçası, günün birinde meçhul bir meselenin halline vesile olabilir. Tarihi tetkik edersek, bu gibi arşivlerin oynadığı büyük rolü derhal anlarız. Nitekim büyük musiki dehalarından Bach ve Beethoven gibi lâyemutların [ölümsüzlerin] hayatı ve eserleri hakkında son yüz sene zarfında yapılan tetkikte de bilhassa Leipzig, Viyana ve Bonn arşivlerinin büyük yardımı dokunmuştur. Hattâ son gelen havadislere nazaran, mütehassıslar [uzmanlar] tarafından hâlâ tasnif edilmekte olan bazı vesaik arasında mezkûr [adı geçen] üstatların biyografilerini itmam eden [tamamlayan] tarihî evraka tesadüf edilmektedir.
1850 senesinde büyük ton dâhisi Johann Sebastian Bach’ın ölümünün 100üncü yıldönümü münasebetiyle Leipzig’de teessüs eden [kurulan] Bach Cemiyeti’nin gayesi, üstadın 1770’den beri unutulan, kaybolan eserlerini aramak, biyografisinin bazı noktalarını aydınlatmak, velhasıl büyük Bach sanatını dünyaya tanıtmaktı. Gayelerine doğru muvaffakiyetle [başarıyla] ilerleyen Bach’çılar, gün geçtikçe daha mühim bir vazife önünde bulunduklarını anladılar: Zira 1750 senesinde vefat eden Bach, 1770 senesinden beri mezarıyla beraber kaybolmuş ve 1829’da sırf Mendelssohn’un gayretiyle tekrar dirilmişti, fakat ne de olsa Bach Cemiyeti ilim ve sanat âlemine Bach’ın mezarını da borçlu idi. Derin tetkiklerden sonra müracaat edilebilecek yerin yalnız Leipzig şehir mahzeni evrakı olduğunu anladılar. Mütehassıslardan mürekkep [Uzmanlardan oluşan] bir heyet, mezkûr arşiv arasında esaslı bir taharriden [araştırmadan] sonra, Bach’ın 1750 senesi Temmuzunun 31’inci günü Leipzig Johannis kilisesi kabristanına üç kişi ile beraber defnedildiğini meydana çıkardı. Fakat kabristan mürürü zamanla [zamanın akışıyla] park olmuştu. Heyet arşivde gösterilen mahalli tayin hususunda epeyce müşkilat [zorluk] çektikten sonra nihayet kilisenin arka methalinden [girişinden] üç metre kadar ileride olan kabirlerin yerini keşfetti. Orada yapılan hafriyat neticesinde Bach’ın lahdini buldular ve lahit içinde şeklini tamamen muhafaza eden kadavra ise sanatkârın vefatını müteakip Leipzig’in üç tanınmış doktoru tarafından tanzim olunan rapora aynen tetabuk ediyordu [uyuyordu], esasen bu raporları da Leipzig şehir arşivi arasında kolayca bulmuşlardı. Muhtelif tarihlerde okuduğum bu hadiseyi bir kere de Johannis kilisesinin ihtiyar organisti Herr Tiele’nin ağzından mahallinde işitmek bana pek heyecan vermişti. Heyetin mesaisini bizzat takip eden Herr Tiele’nin büyük bir itina ile anlattığı bu vakayı Bach’in kabri önünde dinlerken, muntazam tutulan bir hükümet arşivinin neler yapabileceğini düşünüyor ve kendi kendime, “Şayet Viyana mahzeni evrakı [arşivi] bu kadar muntazam olsaydı, Mozart’ın da (1791) kabri bulunur ve sanat tarihi Viyanalıların bu teseyyübünü [kayıtsızlığını] “Ebedî bir leke!” diye tavsif etmezdi! [nitelendirmezdi] diyordum.
Garpte [Batıda], değil yalnız hükümet arşivleri, aynı zamanda hususi cemiyet ve şahıs arşivleri bile tarihî ve ilmî bir tasnife tabi tutulur. 1929 senesinde Aachen’lı müzikolog Reinhold Zimmermann’ın yardımıyla tasnif edilen, Beethoven’in sadık dostlarından Anton Schindler’in arşiv ve metrukatı [arkasında bıraktığı şeyler], aynı senenin 21 kânunuevvelinde [Aralık ayında] Schindler’in elyevm [halen] yaşayan büyük torunu tarafından Bonn’daki Beethoven arşivine hibe edilmişti. Bu suretle Beethoven müzesindeki vesaiki itmam eden [tamamlayan] bu arşiv arasında yüzlerce mektupla 40 kadar el yazısı kompozisyon ve bir de Schindler tarafından henüz itmam edilmemiş bir musiki estetiği bulunuyordu. Geçen senenin ilkbaharında aynı aileyi ziyaret eden Zimmermann, Schindler’in tasnif edilmemiş diğer metrukatı arasında, sarılı bir paket içinde, sağır Beethoven’in muhavere [karşılıklı konuşma] defterinin dökülmüş yapraklarını bulmak suretiyle cihan sanat arşivine büyük bir servet kazandırmıştır. Yapılan tetkikat neticesinde Schindler’in mezkûr defteri 1864’te Mannheim’da yaşayan ve zamanının tanınmış bir opera muganniyesi [şarkıcısı] olan hemşiresi [kardeşi] Marie’ye büyük bir miras meyanında terk ettiği anlaşılmıştır. Seneler geçtikçe satılan bu miras arasında mezkûr konversasyon [konuşma] yaprakları, Marie Egloff metrukatının bütün varisleri tarafından dokunulmaz bir mücevher gibi muhafaza edilmiştir. Schindler tarafından itina ile saklanan bu yapraklar, bilhassa son üç senelik Beethoven ıstırabının iç yüzünü tamamen gösterir. 56 sayfayı ihtiva eden tekmil defter, Reinhold Zimmermann tarafından Musiki mecmuasının (Die Musik) Mart 1931 nüshasında mühim bir izahname [açıklama yazısı] ile neşredilmiştir.
Bundan maada Viyana Musiki Muhipleri Cemiyeti’nin zengin bir arşive malik olan mahzeni evrakında da elyevm tasnif edilen kıymetli evraka tesadüf edilmektedir. Son zamanlarda Viyanalı Dr. Geiringer tarafından mezkûr arşiv arasında bulunarak neşredilen 9 mektup da büyük âlim ve sanatkâr Robert Schumann (1810-1856) biyografisinin karanlık noktalarını aydınlattı. Biz de Dr. Geiringer tarafından neşir ve izah edilen bu mektupların en mühimlerini, Musiki mecmuasının 2 ve 3 numaralı nüshalarında (Nisan, Mayıs 1931, Ankara) neşrettik.
Demek oluyor ki resmî ve hususi arşivler, ilim ve tarih tetkikinde mühim bir servettir. Memleketimizin birçok yerlerinde folklor tarihimizi tenvir edecek [aydınlatacak] kim bilir ne kadar vesika vardır. İstanbul kütüphane ve mahzenlerinde çürüyen vesaik esaslı bir surette tasnif edilse, ihtimal sanat ve edebiyatımızın meçhul kalan bazı noktaları anlaşılmış olur. Hele son günlerde fersude [eskimiş] evrak diye bir Bulgar kâğıt şirketine satıldığı söylenen İstanbul mahzeni evrakı dedikodusuna hiç de inanmamıştım, meseleyi gazete sütunlarında görünce. “Anlaşılan bizde tetkik edilecek ilmî veya tarihî mesail [meseleler] kalmamış olacak!” dedim.
Cevat Memduh