“Ülkü”
Sayı: 38
16 Nisan 1943
Devlet Konservatuvarında:
Cevad Memduh Altar
Bu yıl yedi yaşına basan Ankara Devlet Konservatuvarı, Çek bestecilerinden Smetana’nın Satılmış Nişanlı adlı üç perdelik operasını oynamakla, repertuvarına dördüncü bir operayı katmış bulunuyor.
1936 yılında Musiki Öğretmen Okulu [Musiki Muallim Mektebi] talebeleri arasından seçilen istidatlı gençlerle kurulan, 1936-1937 ders yılı başında, İstanbul ve Ankara’da yapılan müsabaka imtihanları sonunda müesseseye yeniden katılan genç unsurlarla takviye gören bu sanat yuvamız, geçen 7 yıl içinde musiki ve tiyatro mesleklerinin hususiliklerine göre düzenlenen esaslı bir program gereğince talebe yetiştirmiş ve son yıllarda muhtelif bölümlerden mezun olan elemanlarla bir Tatbikat Sahnesi ile bir Opera Stüdyosu kurulmuş, yine bu müddet içinde dünya sahne edebiyatından seçilen eserler, mütehassıslara [uzmanlara] ve mütehassıs komisyonlara tercüme ettirilmiş ve böylelikle müesseseye –çalışma ve temsil malzemesi olarak– zengin bir tiyatro ve opera kütüphanesi kazandırılmıştır. Devamlı çalışmalardan sonra, 1939-1940 ders yılı içinde, yani müessesenin kuruluşunun dördüncü yılında, Mozart’ın bir perdelik Bastien ve Bastienne adlı operası umulmadık bir başarıyla oynanmıştı.
Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bu sürat rekoru, bizi bir yandan Türk çocuğunun yüksek sanat başarısına hayran bırakırken, diğer yandan, Devlet Konservatuvarı Opera Stüdyosu repertuvarına az zamanda katılacağına emin olduğumuz çeşitli sahne eserleri üzerinde uluorta tahminlere de sevk etmişti. Nitekim bu tahminler günün birinde hakikat oldu; 1941 yılı Mayısında, Devlet Konservatuvarı Opera Stüdyosu bize İtalyan bestecisi Puccini’nin Madam Butterfly operasını, 1942 yılı Şubatında Beethoven’in Fidelio operasını ve 1943yılı Şubatında ise Çek bestecisi Smetana’nın Satılmış Nişanlı operasını tanıttı. Büyük bir başarı ile verilmiş olan bütün bu temsiller, günün birinde millî kaynaklarımızdan doğacak olan Türk operasının yakınlığına da bizi inandırdı. Son dört yıl içinde, milletlerarası sahne edebiyatından seçilen bu operalar arasında bir İtalyan, bir Çek, iki Alman operası bulunması, bize yalnız garbın [Batının] muhtelif milletlerinin sanat hususiliklerini tanıtmakla kalmamış, aynı zamanda konservatuvarın tiyatro ve opera bölümleri şefi Prof. Karl Ebert’in eser seçimi hususundaki zevkini ve isabetini de göstermiştir: Konservatuvar repertuvarına Fidelio ile klasik bir opera, Madam Butterfly ile lirik bir İtalyan operası, Satılmış Nişanlı ile garpta ilk önce geçen asrın sonlarına doğru sanatta kendini duyurmaya başlayan folklor operası örneği kazandırılmıştır. Konservatuvarda yetişmek üzere olan gençlere, opera sanatının çeşitli kollarından gelen üç ayrı eser örneği verilmiş ve halkımıza bu sanatın ayrı ayrı örneklerini –birer yıl ara ile– göstermek fırsatı elde edilmiştir.
Devlet Konservatuvarının sahneye koyduğu bütün operalarda olduğu gibi, Satılmış Nişanlı operası da iki ekip üzerinden tertiplenmiş, gerek provalarda, gerek arka arkaya yapılan dört temsilde, icabında ekip değiştirmek suretiyle, genç sanatçıların hepsini oynatmak, hepsini sanat meraklılarımıza tanıtmak imkânı elde edilmiştir. Garbın bu tanınmış halk operasında bilhassa göze çarpan parlak korolar, millî danslar, güzel aryalar veya çeşitli ses birlikleri, Çek musikisinin melodi, armoni ve ritim parlaklığını bize yakından tanıtmıştır. Cumhurreisliği Filarmonik Orkestrasının değerli şef muavini Ferit Alnar’ın idaresi altında isabetle ifade edilmiş olan bu güzel eser, aynı zamanda genç sanatçılarımızın –Fidelio temsilinde de olduğu gibi– yalnız musiki bakımından değil, temsil sanatının gerektirdiği tesir bakımından da tam bir olgunluk gösterdiklerini bize bir kere daha ispat etmiştir.
Bu eserde muhtelif sesler arasında dağıtılmış olan rollere gelince: Köy halkı ve cambazhane oyuncuları hariç olmak üzere, esas itibariyle 11 kişi arasında geçen vakanın şahısları, oyunda işitilen adlar, roller, ses kaliteleri ve bu rolleri üzerlerine alan birinci ve ikinci ekip sanatçılarımızın öz adları bakımından şu suretle dağıtılmıştır:
Kruşina, bir köylü, bariton (Vedat Gürten, Orhan Gülek); Ludmila, Kruşina’nın karısı, soprano (Saadet İkesus, Hikmet Sarkun); Marjenka, Kruşina ile Ludmila’nın kızı, soprano (Mesude Çağlayan, Rabia Erler, Ayhan Aydan); Miha, mülk sahibi, bas (Hilmi Girginkoç, Muammer Esi); Hata, Miha’nın karısı, mezzosoprano (Necdet Demir, Neriman San); Vaşek, Hata ile Miha’nın oğlu, tenor (Esat Tamer, Nuri Türkkan); Yenik, Miha’nın ilk karısından olan oğlu, tenor (Aydın Gün, Sadi Sakpınar); Ketsal, köyün evlenme kılavuzu, bas (Nurullah Şevket Taşkıran, Ruhi Su); cambazhane sahibi, tenor (Nihat Kızıltan); Esmeralda, bir oyuncu kız, soprano (Nimet Göksel, Türkân Baydur); Kızılderili bir oyuncu, bariton (Selim Ünokur).
Eserin hülasa olarak mevzuuna gelince(1): Vaka, zamanımızda Çekya’nın bir köyünde geçer. Mevsim yazdır. Ekinler sararmıştır. Bir yortuyu kutlamaya hazırlanan köy kızları, köy delikanlıları hep bir ağızdan: “Niçin biz eğlenmeyelim, mademki sıhhat vermiş Tanrımız?” şarkısını çağırırlar. Köyün genç ve güzel kızı Marjenka, Yenik’i sevmektedir. Bu delikanlı, Miha’nın ilk karısının oğludur ve üvey anası tarafından evden atılmıştır. Diğer taraftan Marjenka, Yenik’in Miha’nın oğlu olduğunu bilmez. Köyün evlenme kılavuzu olan ihtiyar Ketsal, her şeyden önce kendi keskin zekâsına inanmıştır ve Marjenka’yı biteviye Miha’nın ikinci karısından olan pepeme Vaşek’e peşkeş çekmekte ve bu hususta her iki tarafı, senet almak suretiyle, bu evlenmenin bir an önce olup bitmesi için kışkırtmaktadır. Ailesi tarafından bu işte süratli bir karara varmaya zorlanan Marjenka, nihayet başka bir sevdiği olduğunu itiraf eder. Bu durum karşısında anası, babası ve kılavuz şaşırırlar. Zekâsına fazla güvenen Ketsal, bu müşkülü de halledeceğini sanır ve Marjenka’nın sevdiği erkeği kastederek “Henüz vakit geçmemiştir, bir başka kadın bulsun o” der ve Marjenka’yı sevgilisinden vazgeçirmeyi kafasına koyar. Diğer taraftan Marjenka da, saf ve pepeme Vaşek kendisini şahsen tanımadığı için, onu henüz yüzünü görmediği Marjenka adlı sevgilisinden soğutmaya çalışır (!) ve muvaffak da olur. Nihayet köy birahanesinde Yenik ile Ketsal karşılaşırlar. Ketsal, Yenik’i Marjenka’dan vazgeçirmek maksadıyla, ona “bir çift inekle bir danası, çok tavuğu ve çok domuzu, hem de küçük bir tarlasıyla yepyeni bir dolabı olan” başka bir genç kızı peşkeş çeker ve hattâ Marjenka’yı reddederse biraz para vereceğini de vaat eder. O anda Yenik’in aklına bir muziplik gelir ve kurnaz delikanlı, Ketsal’ın bütün tekliflerini kabul eder. Bu duruma göre Yenik sevgilisini satmaya karar vermiştir. 300 altına sulh olurlar. Şu şartla ki, Yenik Marjenka’dan vazgeçecek, fakat buna karşılık Marjenka mutlaka Miha’nın oğluna varacak, hattâ bu evlenme olduktan sonra, Marjenka’nın “zavallı babasının, Miha’ya olan bütün borçları da” ödenmiş sayılacak. Fakat unutmamalı ki Yenik, Miha’nın öz oğludur ve kurnaz delikanlı böylelikle Ketsal’ın hiç haberi olmadan, Marjenka’yı –biraz önce Ketsal’a vermiş olduğu imzalı satış senediyle– büsbütün kendisine mal etmiştir. Ketsal’a gelince o, zekâsıyla hallettiğine inandığı bu işten pek memnundur. Bu anlaşmadan biraz sonra birahaneye gelen köy delikanlıları, köyün kızları hadiseyi öğrenince Yenik’e fena halde kızarlar ve bütün bu vaziyete için için gülen akıllı delikanlıya:
Sevdiğini sattı
Üç yüze
Ne ucuz şey bu,
Ayıp, ayıp, yuha!
Diğer taraftan, bu vaziyeti öğrenen Marjenka, sevgilisi tarafından 300 altına satılmış olmasından dolayı çok üzüntüdedir ve Vaşek’e varmaya karar vermiş görünür. Nihayet son perdede, köy halkı ile evlenme kılavuzu, Marjenka, Vaşek, Kruşina, Ludmila, Miha ve Hata görünürler. Ketsal, Marjenka’yı Vaşek’e temin edebilmiş olmasından dolayı gösterdiği büyük zekâya kendi de hayrandır. O sırada Yenik görünür; Miha çoktandır görmediği oğlunu derhal tanır; üvey ananın ise bu durumdan fena halde canı sıkılır; ne çare ki Ketsal’ın elinde bulunan senet, Marjenka’nın Miha’nın oğluna verilmesini, yani saf ve pepeme Vaşek’ten çok daha akıllı olan Yenik’e verilmesini gerektirmektedir. Bu durum karşısında fena halde şaşıran Ketsal sersemler ve bu işten kurtuluşu oradan sıvışmada bulur. Artık herkes işin içyüzünü öğrenmiştir; herkes Yenik’in zekâsına hayrandır ve Marjenka ile Yenik sevinç içinde birbirlerine kavuşurlarken koro:
Çok iyi bir iş oldu
Bu zafer aşkın hakkı idi
Çok güzel bitti dava
Artık yapılsın düğün
Ey sevgili yaşa!
şarkısını söyler, perde kapanır.
Orta Avrupa Slav dünyasının halk hayatını, kırsal sahnelerini, ayağımıza kadar getiren bu güzel eserin Çekçe metnini, Karl Sabina adlı bir müellif [yazar] hazırlamıştır. Dünyanın bütün dillerine çevrilmiş olan bu metni, konservatuvar öğretmenlerinden Halil Bedi Yönetken’le esere baştan aşağı hakim olan Ketsal rolünün mümessili ve konservatuvar öğretmenlerinden Nurullah Şevket Taşkıran, musiki üzerinde dilimize çevirmişlerdir. Bu metnin, Halil Bedi Yönetken tarafından doğrudan doğruya Çekçesinden dilimize çevrilmesi, asıl metnin dilimize mal edilmesi bakımından bir kazançtır. Eserin birçok yerlerinde göze çarpan ince nüktelerin dilimizde yadırganmadan ifade edilmiş olmasına bakılırsa, musiki üzerinde bir dilden başka bir dile çevirme gibi, en güç şartlar altında yapılmış olan bu işin, ne büyük bir başarı ile neticelendirilmiş olduğu anlaşılır.
Rollere gelince: Eserin Halkevi’nde 11 Şubat 1943 Perşembe günü verilen ilk temsilinde gördüğümüz birinci ekip artistleri ile, arkadan gelen temsillerde bazı rolleri üzerlerine almış olan ikinci ekip artistleri, gerek şan, gerek şanla beraber yapılması çok güç olan jest ve mimikleri bir bütün halinde başarmaları bakımından, seyredenleri şaşırtacak derecede bir varlık göstermişlerdir. Bu arada eserin üç kısmına da hakim olan Ketsal rolünde, değerli şan mütehassısı ve opera artistimiz Nurullah Şevket Taşkıran -1 Mart 1942 tarihli ve 11 sayılı Ülkü’de çıkan, Fidelio hakkındaki yazımızda da söylediğimiz gibi- bundan önceki kırıcı, öldürücü rollerine nazaran tamamiyle uysal ve arabulucu bir rolü üzerine almıştır. Büyük bir başarı ile oynadığı bu munis rol ile Butterfly’daki sert, oyunbozan Bonzo amcanın, Tosca’daki Roma’nın merhametsiz polis müdürü Scarpia’nın, Fidelio’daki cana kıyan, zalim hapishane müdürü Don Pisarro’nun ruhumuzda uyandırdığı gerginliği gidermiş ve sanatçı, lirik rollerindeki yüksek başarısını da ispat etmiştir. Satılmış Nişanlı’nın bazı temsillerinde aynı rolü üzerine almış olan genç sanatçı Ruhi Su ise, Fidelio operasında baş zindancı rolünde gösterdiği parlak başarıyı, bu sefer fazlasıyla göstermiştir. Üç yıl önce verilmiş olan Bastien ve Bastienne operasından beri üzerine aldığı bütün rollerde, göze çarpan bir olgunluk gösteren bu genç artist, bizi ilerideki başarılarına daha şimdiden inandırmıştır. Marjenka rolündeki Mesude Çağlayan, Butterfly rolünde bizi çok içlendirmiş olan Mesude Çağlayan kadar başarılıdır ve Butterfly rolünden bu yana edinmiş olduğu iyi ve sağlam itiyatlarla, devamlı bir olgunlaşma içinde bulunduğunu anlatmış ve bizi çok sevindirmiştir. Hele Marjenka rolü gibi çok mühim olan bir rolü sahneye ilk ayak bastığı gün üzerine almak cesurluğunu göstermiş olan Ayhan Aydan, öğretmenlerinin kendisi hakkında besledikleri itimada lâyık bir artist olduğunu ispat etmiştir. Diğer taraftan bu zayıf rolü yüksek bir başarı ile yapacağına emin olduğumuz Rabia Erler’i de Marjenka olarak görmeyi çok isterdik, fakat ne yazık ki, bu değerli artistimiz o sıralarda hastalanmıştı. Gerek broşürün, gerek opera metninin başında şahısların tevziinde [dağılımında] adını gördüğümüz Rabia Erler’in, önümüzdeki temsillere kadar iyileşerek arkadaşları arasında yer almasını çok temenni ederiz. Pepeme damat Vaşek’e gelince: Öyle sanıyoruz ki, Esat Tamer’i şahsen tanımasaydık, kendisinin pepeme olup olmadığı üzerinde gerçekten tereddüde düşerdik. Esat Tamer, bu çok güç olan roldeki yüksek başarısı ile âdeta şimdiye kadar görülmemiş bir Vaşek yaratıyordu. Genç artist Nuri Türkkan ise, bazı oyunlarda üzerine aldığı Vaşek rolünü, kendinden beklenen bir incelikle oynadı. Kurnaz damat Yenik’e gelince: Butterfly’daki Amerikalı bahriye subayı Aydın Gün, gerek ses, gerek jest, gerek ifade bakımından, Butterfly temsilinden bu yana ne kadar gelişmiş olduğunu ispat etti. Hele gizli nişanlısı Marjenka’yı 300 altına satarken takındığı tavır, mevzuu ve metni bilmeyenlere bile, eserdeki bu ince nüktenin mahiyetini açığa vuracak kadar mânâlıydı. Aynı rolü oynayan Sadi Sakpınar da, ilk olarak üzerine aldığı bu mühim rolü beklenilmeyen bir başarıyla yapmış ve bizlere gelecek temsiller için itimat vermiştir. Değerli opera artistimiz Saadet İkesus ise, çok kısa olan ve kendi sanat şahsiyeti için oldukça hafif bir iş sayılan Ludmila rolünde bile bizleri hayran bıraktı. İleride kendisini mühim ve uzun rollerde göreceğimizi düşünerek avunuyoruz. Aynı rolde Hikmet Sarkun, gerek ses, gerek mimik ve jest itibariyle, sistemli bir yetişme safhasının son merhalesine ulaşmak üzere olduğuna bizi inandırıyor. Bu sanatçımızın ileride daha uzun ve daha önemli rolleri de başaracağına eminiz. Temsile katılan ve oynadıkları rollerin azlığı bakımından bu sefer kendilerini sahnede sık sık göstermek fırsatını elde edememiş olan Orhan Günek, Vedat Gürten, Hilmi Girginkoç, Muammer Esi, Necdet Demir, Neriman San, Nihat Kızıltan, Nimet Göksel, Türkân Baydur ve Selim Ünokur gibi genç sanat unsurlarımız, üzerlerine aldıkları bu kısa rollerde bile büyük başarı göstermişlerdir. Bu artistlerin birçoğu, evvela temsillerde oynadıkları daha önemli rollerde bizleri zaten sevindirmişler ve sanat kabiliyetlerine inandırmışlardı.
Eserin çok ritmik olan halk oyunları ile solo danslarının da büyük bir itina ile hazırlanmış olduğu anlaşılıyordu. Hele solo dansları büyük bir başarı ile yapmış olan Bedia Bayhan ile Esat Tolga, Çek halk danslarının bütün hususiliklerini her bakımdan belirtmiş ve çok ritmik yapılması gereken bu dansların icrasında gösterdikleri kıvraklığa bizi hayran bırakmışlardır. Devlet Konservatuvarı korosunun arada sırada –köylüleri temsilen- okudukları parlak koro parçaları, esere ayrı bir zenginlik veriyordu. Gerek şan solistlerinin, gerek koronun, teganni [şan] ve diksiyon bakımından yetişmelerinde ve halk dansları ile solo dansların hazırlanmalarında kıymetli emekleri geçmiş olan yerli ve yabancı mütehassısların, bütün işlerde üzerlerine aldıkları ödevleri ne büyük bir mesuliyet hissiyle başardıkları da açık olarak görülmektedir.
Diğer taraftan bütün bu başarıları ışık, renk ve hacim sahasında tamamlayan sahne mütehassısımız Tarık Sevener’in ince bir zevkle meydana getirdiği dekor ve kostümler de, esere ayrı plastik bir güzellik vermişti.
Opera Stüdyo’sunun kostüm atölyelerini idare eden Gültekin Aldemir ile Memduh Akın, uzun ve yorucu etüdlerden sonra çizildiği anlaşılan kostüm modellerini, çok temiz bir teknikle kumaşa tatbik etmişler ve Devlet Konservatuvarı temsil müzesine yeniden değerli kostümler kazandırmışlardır.
Bütün bu hayırlı başarılar da gösteriyor ki temsil sanatı, vaktiyle Wagner’in dediği gibi “tam mânâda terkip sanatıdır” ve bu uğurda yapılan kolektif çalışmalar ise icabında şairi, musikiciyi, ressamı, heykelciyi, dekorcuyu, mimarı, kısacası plastik ve fonetik sanatların hemen her sahasında rol almış olan çeşitli sanat adamlarını bir gaye uğrunda birleştiren en faydalı bir çalışma tarzıdır.
Görülüyor ki genç sahne artistlerimiz, üzerlerine aldıkları ödevlere dört elle sarılmışlar ve sanatta en önemli amacımız olan millî sahneye bir an önce ulaşmaya and içmişlerdir.
(1) Devlet Konservatuvarı temsil ve konserleri broşürlerinin 6’ncısında konservatuvar öğretmenlerinden Halil Bedi Yönetken tarafından, eserin mevzuu ile Smetana’nın hayatı ve eserleri hakkında iki ayrı yazı ve birkaç resim neşredilmiştir. Konservatuvar opera metinleri yayınlarının üçüncüsü Satılmış Nişanlı operasının tam metnine hasredilmiştir. Bu metni, musiki üzerinde Türkçeye konservatuvar öğretmenlerinden Halil Bedi Yönetken ve Nurullah Şevket Taşkıran çevirmişlerdir. Broşür ve tam metin, Maarif Vekilliği Yayınevlerinden tedarik edilebilir.