Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

ESERLERİMAKALELER

Bu belgeyi Word Dökümanı Olarak İndirebilirsiniz!

“Radyo” Dergisi
Sayı: 63
Mart 1947

SANATKÂR VE TABİAT

Cevad Memduh Altar

“Büyük sanatkâr
Franz Schubert’in
150’nci doğum yıldönümü
münasebetiyle”

            Sanat adamının ilham kaynakları arasında en önemlisi tabiattır. Hayatını sanata vermiş olanlar içinde ressam kadar müzisyenin de aradığı huzura tabiatta kavuştuğu görülür. Onun içindir ki, tabiat sanatkâra yalnız bir melce [sığınak] değil, aynı zamanda uçsuz bucaksız bir enerji kaynağıdır.

            Hayatları boyunca tabiata bağlanan sanat büyükleri arasına, vaktiyle Franz Schubert gibi bir üstadın da katılmış olduğu görülür. Bu büyük sanatkâr, arkadaş sevgisine olduğu kadar, tabiat sevgisine de kalbini açık tutmuştur. Nitekim Beethoven’in hayatında gördüğümüz gibi, kalabalık şehirlerin sıkıcı havasından vakit vakit kurtulup tabiatın göğsüne atılmak, Schubert için de bir idealdi. Esasen tabiatla saatlerce baş başa kalmak, sabahtan akşama kadar kırlarda, ormanlarda dolaşmak, Romantiklere göre en önemli bir ihtiyacın karşılanması mahiyetinde idi. Romantik bir sanatkâr, ancak tabiatın sessizliği içinde öz benliğine ulaşabilir, gene aynı sessizlik içinde yaratma kudretini harekete geçirebilirdi. Onun için Franz Schubert de, sırf tabiatın önderliği sayesinde, yaratma dehasını zorlama ihtiyacını duymadan o güzel şarkılarını yazmış ve insanlığın kültür tarihine mal etmiştir.

            Bu itibarla Schubert’i, insan ve sanatkâr olarak anlamak isteyenlerin, her şeyden önce tabiatı sevmiş olmaları lazımdır. Beethoven gibi Schubert de, daha çok tabiattan aldığı ilhamla tasavvurlarına can verebilmiş ve ancak tabiatla bağdaşmadan zevk almıştır. Şurasını da unutmamak lazım gelir ki, Schubert, hiçbir vakit Beethoven gibi insandan, insan topluluğundan kaçan, tabiatın kucağında tek başına dolaşmakla ıstıraplarına deva bulacağını zanneden bir sanat adamı değildi. Dost ve arkadaş muhitinden bir türlü ayrılamayan Schubert, çok sevdiği tabiattan, gene dostlarıyla birlikte faydalanırdı.

            Yakın arkadaşı Spaun’un anlattığı şeyler, Schubert mizacını en doğru şekilde açıklayan bir portre mahiyetindedir. Spaun, Schubert hakkındaki yazılarının birinde şöyle demektedir: “Yaz gelince daima kırlara çıkmak isterdi. Fakat arada bir, önceden bağlandığı güzel bir akşam toplantısını, yahut da kibar aileler tarafından vaki [yapılan] samimi bir daveti unuttuğu da olurdu, onun bu haline fena halde kızarlardı. O buna hiç aldırış etmezdi, onun büyük bir istekle yaptığı kır gezintilerini ve bu nevi gezintilerde dostlarıyla beraber içtiği bir kadeh şarabı çok gören bazı dedikodular, Schubert’i bir sefih, bir ayyaş olarak vasıflandırmaktan geri kalmazlardı, fakat o her işinde ölçülü bir insandı ve en neşeli olduğu anlarda bile ölçüden dışarı çıkmazdı”.

            Spaun’ın bu ifadesinden de anlaşılıyor ki, Schubert tabiata bütün ruhuyla bağlanmış ve onun topluluk lehine olan bu bağı, Schubert sanatının insan ve tabiat sevgisi gibi iki ana kaynaktan beslenmesini bağlamıştır. Bu takdirde, Viyana ve Tuna tabiatının en hafif ürpertileri bile, Schubert heyecanını dile getirmeye kâfi gelmiş ve büyük sanatkârın etrafını çeviren o muhteşem tabiat, hakiki ifadesini ancak Schubert Lied’lerinde bulabilmiştir. Ondan dolayı, Romantiklerin severek bağlandığı şeylerin hemen hepsiyle, Schubert yaratmalarında karşılaşmak ve onun şarkılarını dinlerken zümrüt gibi çayırlar, yemyeşil bahçeler, dağlar, dereler, tepeler, esrarlı ormanlar arasında hayalen dolaşmak mümkündür.

            Schubert’in hatıra defterlerindeki notlar incelenecek olursa, sanat üstatlarından hiçbirinin tabiatla onun kadar bağdaşamamış olduğu kendiliğinden anlaşılır. Nitekim genç Schubert, bu notlarının birinde şöyle demektedir: “Aradan birkaç ay geçmişti, gene bir akşam gezmesi yapıyordum, sıcak bir yaz gününün arkasından Währing ile Döbling arasındaki ovaların, sanki bu iş için yaratılmış olduklarını açıklarcasına, birdenbire yeşerivermelerine şahit oldum; dünyada bundan daha hoş bir şeyin olacağını sanmıyorum. Akşamın alacakaranlığında kardeşim Karl ile birlikte yürürken, içimde büyük bir ferahlık duydum. Ne güzel, diye düşündüm, ne güzel demekten kendimi alamadım ve hayretler içinde olduğum yerde kaldım”.

            Schubert’in bütün bu görüşlerini tabii karşılamak lazımdır. Beethoven’e Pastoral Senfoni’yi yazdırmış olan o güzel tabiatın, günün birinde Schubert dehasını da harekete geçireceği muhakkaktı. Onun içindir ki, gene aynı tabiat, Schubert üzerinde de tesirini göstermekten geri kalmamış, böylece sanatkârın “Güzel Değirmenci Kız” adlı seri şarkıları, halk ağzında dolaşan bir efsaneye göre, Viyana’ya yakın eski ve şairane bir değirmenin hatırasını sonsuzlaştırmaya vesile olmuştur.

            Schubert, Viyana tabiatının bütün güzelliklerinden dostlarıyla beraber faydalandı. Bu arada, biyografisini zenginleştirecek hatıraların çoğalmasını da sağlamış oldu. Bütün bu birlikte yapılan gezmeler, hiçbir vakit geçici bir eğlence mahiyeti arz etmiyordu. Bu kır gezintilerinin bazılarına zamanın sanat büyüklerinden birkaçının da katılması, beden için olduğu kadar, ruh ve kafa için de faydalanma imkânlarını sağladı.

            Viyana civarında Schubert’in de iştirak ettiği bu türlü toplantılara en çok sahne olan yerlerden biri de Atzenbrungg denilen şirin bir kasaba idi. Her yıl kasabada, civardaki sarayın vekilharcı Schober tarafından tertiplenen kır eğlencesi tam üç gün sürerdi. Bu eğlencelere davet edilen sanatkârlar arasına Moritz von Schwing gibi, devrin tanınmış bir ressamı da katılırdı. Bu suretle Atzenbrugg’da toplanan sanat ve fikir adamları, her şeyden önce Schubert’i harekete geçirirlerdi. Büyük sanatkâr, toplantı için lüzumlu olan dans müziğini piyanoda bizzat üzerine alırdı. Bu arada yeni raks eserleri de meydana gelmiş olurdu.

            Böylelikle hem Schubert’in raks literatürü zenginleşirdi, hem de Schober ve Schwind gibi ressamların meydana getirdikleri akuvarel [suluboya] resimlerle, müzik tarihinde “Schubertianer” diye anılan bu neşeli sosyetenin en güzel anları da tespit edilmiş olurdu. Mesela bu gezilere, arada sırada katılmış olan Viyanalı ressam Kupelwieser’in 1820 ve 1821 yıllarında meydana getirdiği iki akuvarele verilen isimler gözden geçirilecek olursa, bu toplantıların içyüzü derhal anlaşılır: 1) “Schubert dostlarının Atzenbrugg’daki kır gezileri”, 2) “Schubert dostlarının Atzenbrugg’da eğlenmeleri”.

            İlkbahar veya yaz gelince, Schubert dostları (Schubertianer), derhal toplanıp Viyana civarında bir yere gitmeye karar verirlerdi. Bu nevi eğlencelere sabahın erken saatinde başlanırdı. O tarihlerde, uzunca gezmeler için kullanılan arabalara binilir, gülerek, şarkılar söyleyerek, köy köy, kasaba kasaba dolaşılır, nihayet önceden tayin edilen bir yerde arabalardan inilir, gene şarkılar söyleyerek ormanlara girilir, dağlara, tepelere tırmanılırdı. Böyle neşe içinde geçen bir günün akşamı ise, yeşil vadiler içinde sık sık karşılaşılan, şarabıyla meşhur köylerden birine dönülür ve orada da eğlenilirdi.

            Schubert dostları arasında adı geçen ve zamanının tanınmış üniversite öğrencilerinden biri olan Franz Hartmann, böyle bir gezinti gününün akşamı hâtıra defterine yazdığı bir notta şöyle demektedir (1826): “Spaun’a gidildi ve burada Gahy, Schubert’in harikulade güzellikteki yepyeni dans havalarını (Deutsche) çaldı…”.

            Franz Hartmann, bu notlarının bir başka yerinde de sözlerine şöyle devam etmektedir: “…Yemekten sonra Kurzroch ailesi ile Madam Kurzroch’un üç prestişkârı [hayranı]: Schober, Schwing ve Bauernfeld geldi. Bunlardan Schwing ile Bauernfeld, Schubert’in şarkılarını delicesine okuyup dans ettiler, vaktiyle bu şarkılarla dans da edilirmiş, bu esnada Betty son derece sevimli idi. Fakat ben, her zamanki gibi âşıkım… Öğleden sonra gelen misafirlerin hepsi gittikten sonra, etrafa gene eski sessizlik çöktü ve Schubert o harikulade sesiyle şarkılar söylemeye başladı, bu arada Lappe’nin “Münzevi” adlı şarkısıyla “Değirmenci Şarkıları” adlı sıra eserleri arasından seçtiği “Narin Çiçekler” adlı şarkısını okudu. Betty de “Değirmenci Şarkıları”nın en güzellerinden üçünü okudu. Sonra Schubert ile Gahy, herkesi heyecanlandırırcasına müzik yapmaya başladılar. Daha sonra cambazlıkla (jimnastik) ve hokkabazlık hünerleri de gösterildi ve en sonunda herkes istemeyerek birbirine veda etti. Arabalara binildi ve nasıl gelindi ise gene öyle dönüldü…”.

            Bütün bu vesikalar da gösteriyor ki, Franz Schubert’in iç ve dış gelişmesinde “tabiat”ın büyük rolü olmuş ve tabiatla bu derece kaynaşmanın müspet neticeleri, daha çok Schubert Lied’lerinde tesirini göstermiştir.