Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

ESERLERİMAKALELER

Bu belgeyi Word Dökümanı Olarak İndirebilirsiniz!

(Makale veya radyo konuşması
1940’lı yıllar ?)

19. ASIRDA OPERA

Cevad Memduh Altar

            Klasik devrin büyük üstatlarından Haydn, Mozart, Beethoven, musiki sanatının esas formlarını tespit etmişler ve her sahada muazzam eserler halk etmişlerdi [yaratmışlardır]. On dokuzuncu asrın ilk yarısında bunları takip eden üstatlar oldukça müşkül bir vaziyete düştüler. Çünkü Romantizm’e önayak olan bu sanatkârlar, bir yandan o zamana kadar ibda edilen  [yaratılan] şaheserlerle boy ölçüşebilecek kabiliyette eser yaratmak hususunda hayli müşkülat çekiyorlar, diğer yandan da bu yeni yaratılan eserleri mevcut şaheserlerle mukayese suretiyle derhal çürüten insafsız bir tenkit [eleştiri] onları olur olmaz eser yaratmaktan menediyordu  [alıkoyuyordu]. Bütün bu vakıaları [olguları] yakından tetkik edersek, klasik Viyana mektebinin büyük mürşitlerinin, ibda hususunda, selefleri olan Bach’lar ve Händel’ler kadar titiz davrandıkları ve hattâ onları bazı noktalarda geride bile bırakarak, plastik sanatlarla edebiyata çoktan hakim olan Romantizm’i musikiye de müessir [etkili] kıldıkları ve müzik sanatına hakikaten yeni ve taze unsurlar kattıkları görülür. Binaenaleyh müzikte Romantizm’i tebşir edenlerin [müjdeleyenlerin] yine Viyana mektebinin üstatları ve hattâ yalnız Beethoven olduğuna şüphe edilemez.

            On sekizinci asrın sonlarına doğru bilhassa edebî sanatlarda müşahede edilen [gözlemlenen] romantik fikir, on dokuzuncu asrın başında bütün sanatlara müessir olurken, musikiye daha geç sirayet etmiş [bulaşmış], fakat inkişafı [gelişmesi] bakımından en çok musikiyi benimsemişti. Edebiyatta başlayan bu hareketin şiir yoluyla trajediye nüfuz etmesi, az zamanda müzikle edebiyata müşterek bir hayat bahşetmişti ki, bu hal müzik sanatının muğlak bir tipi olan operanın, en ziyade Romantizm’le beraber mesut bir inkişafa kavuşmasına vesile teşkil etti.

            Acaba on sekizinci asrın sonlarına doğru sanatkâr ruhunda yavaş yavaş beliren bu sonsuz hülya âlemi, doğuşunu ve oluşunu hangi âmillere medyundu [nedenlere borçluydu? Müzikte daha ziyade sesle sözün bir halitası [alaşımı] olan operaya intibak eden [uyum sağlayan] romantik tefekkürün [düşünün], çok eski bir ananenin [geleneğii] kaynağında aranması tabiidir. Bu kaynak da mevcudiyetini yalnız kadim tefekküre medyun olan Rönesans’tır. Binaenaleyh Rönesans’tan tam beş asır sonra doğan Romantizm de yepyeni bir görüşle yine Greko-Latin âlemine dönüşten başka bir şey değildi. Nitekim on sekizinci asır sanatkârının klasik bir şekil içinde Yunan kültüründen faydalanması, on sokuzuncu asır fikir hayatına da müessir oldu. Hattâ Romantizm’in evvela on sekizinci asır sanatkârı elinde tavazzuh etmeye [belirmeye] başlayan şekil esası, gittikçe daha geniş bir âleme, ve uçsuz bucaksız ufuklarla çevrilen bu âlemin sanat heyecanları ise, günün birinde zaptedilemeyen bir safhaya intikal etmişti. İşte bu safha Klasisizm ile Romantizm’in mukadderatını [kaderini] tayin eden bir andır ki, artık burada klasik şekil, klasik ölçü gibi muayyen [belirli] kanun ve nizamlara bağlı olan kıymetlerin kayboldukları ve bunların yerine her türlü kayıt ve şartlardan uzak, hür bir düşünüşün kaim [geçerli] olduğu görülür.

            Romantiklerin bütün ibdaları [yaratışları] her sanatta müzikal bir esasa dayanmaktadır. Nitekim klasik Viyana stilinde mutlak bir şekil mantığına göre inkişaf eden [gelişen] müzik eserleri, Romantiklerin elinde büyük bir tahammülle işlendiler ve kemale erdiler [olgunlaştılar]. Bu meyanda melodi ile ritim de ayı esasa boyun eğdi. Her şeyden evvel sonsuz bir tahassüre [duygulanmaya] dayanan Romantik sanat, eserlerde millî hususiyetlerin de tebarüz etmesine [ortaya çıkmasına] vesile oldu. Hattâ Viyana Klasiklerine kadar bazen İtalya’ya, bazen Fransa’ya inhisar eden opera sanatı, Avrupa’nın diğer kültür merkezlerine de tahakküm ederken [hakim olurken], Klasiklerle beraber Viyana’da tedricen [aşamalı olarak]  millileşmeye başlamış ve günün birinde Fransız, İtalyan ve Alman operaları Romantik bir ruh içinde yan yana inkişaf etmişlerdir. Klasiklerle beraber Orta Avrupa’ya meyleden ve günün birinde Viyana’da mutlak zaferini kazanan müzik sanatı, diğer millî mekteplerin [ekollerin] de mukadderatını tayin ederken, bestekâr Gluck yoluyla Orta Avrupa düşünüş ve telakkisine bağlanan İtalyan ve Fransız operaları, Viyana üslûbunun tahakküm ve tesiri altında kendilerini her zamandan daha mesut hissettiler. Binaenaleyh müzikte Romantizm’in menşeini [kökenini] her şeyden evvel Orta Avrupa’!da aramak zaruridir.

            Klasikleri müteakip [ardından] Romantizm’in ve romantik operanın ilk hakiki mümessili, Schubert’in yakın muasırı [çağdaşı] olup 1786 senesinde Oldenburg’da dünyaya gelen Kark Maria von Weber’dir. Klasiklerin son büyük üstadı Beethoven’in irşadı [yol göstermesi] üzerine müstakil bir romantizme ilk defa önayak olan Weber’in dehası, her şeyden evvel derin bir duygu ve ender bir fanteziye bağlıydı. Sanatkâr ancak bu iki mühim unsurun tesiriyledir ki, zengin melodilerindeki ifade hakikatine ve kendisine has armonisindeki eşsiz bir cüret ve cesarete ulaşabilmiş ve dolayısıyla müzikte yepyeni şekiller yaratmıştır.

            Weber’in enstrümantasyonu ise, o zamana kadar kimsenin açmaya cesaret edemediği bakir bir yolu işaret etmektedir. Sanatkâr, orkestranın bünyesine iştirak eden [katılan] âletlerin mizaç ve karakterini ve bunların birbirileriyle olan imtizaç [uyuşma] derecelerini, muasırı bestekârların hepsinden daha iyi biliyordu. Bundan başka Weber, çok taze ve asil bir ritmi eserlerine hakim kılmış ve bütün bu hususiyetleri nefsinde cem eden [birleştiren] sanatkâr, müzikli dram sahasında yepyeni bir çığır açmıştır. Weber, geniş bir halk kitlesinin tenkit ve muhakeme imkânlarını herkesten evvel keşfettiği için, daima halkı tutmuş ve halka yaklaşmıştır. Bunun en bariz misali Freischütz operasıdır. Evvela 1821 senesinde Berlin’de temsil edilen bu eser, bugün bile sevilerek seyredilen bir halk operasıdır. Bu opera Orta Avrupa’ya has orman şiiriyetinin ve serbest bir av hayatının müzikte ilk aksidir [yansımasıdır]. Burada halkın ruhundan ve hayatından mülhem [esinlenmiş] olan mevzu, müzikle fevkalâde idealize edilmiştir.

            Weber’in ikinci mühim eseri Euryanth adlı operasıdır. 1823 senesinde Viyana için hazırlanan bu romantik operada Weber daha yüksek gayelere ulaşmak istemişti. Binaenaleyh bu opera, Orta Avrupa müzik tarihinde, Freischütz ve Oberon operalarının aksine olarak, konuşulan metni, yani müziksiz muhavereyi [konuşmayı] ihtiva etmeyen [içermeyen] ve baştan aşağı müzikle icra edilen ilk operadır. Freischütz’ün, av borularının aksiyle seyreden bir orman romantizmine sahne olması yanında, Euryanth tam manasıyla bir derebeylik romantizminin makesidir [yansımasıdır].

            Weber’in son eseri, Oberon veya Orman Perilerinin Kralı adlı operasıdır. Ölüm derecesinde hasta olan Weber, bu eserini 1826 senesinde evvela James Planché’nin İngilizce metnini bestelemek suretiyle Londra için yazmış ve eser ilk defa Londra’da temsil edilmiştir. Böyle bir peri masalının müzikle fantastik bir surette ifadesi, muasır genç bestekârlara da müessir olmuş ve sırf bunun tesiriyledir ki bir çok kompozitör arasında Mendelssohn Bir Yaz Gecesi Rüyası’nı, Gade Peri Kralının Kızı adlı eserini ve nihayet Wagner ise Rheingold operasını bestelemiştir.

            Romantik havayı ilk defa Beethoven’in eserlerinde teneffüs eden Weber’e, Orta Avrupa millî operasının ilk müessislerinden [kurucularından] olduğuna şüphe edilemeyen Ludwig Spohr’un Faust adlı eseri de müessir [etkili] olmuştur. Tamamiyle ihmal edilen Spohr, yalnız romantik opera sahasında değil, aynı zamanda keman virtüozluğu tarihinde de adı hürmetle anılan bir musikişinastır [müzisyendir].

            Orta Avrupalı romantik opera bestekârlarından Weber’in muakkibi [halefi] olan Heinrich Marschner ise Vampir ve Hans Heiling adlı operalarıyla tanınmıştır. Marschner’in on dokuzuncu asır sanatkârları arasında Hans Heiling operasıyla Wagner’e bile müessir olduğu bariz bir hakikattir. Velhasıl Orta Avrupa’da romantik operanın doğuşuna önayak olan Spohr, Weber ve Marschner gibi üç sanatkârın, romantik operayı on dokuzuncu asır sonunda yeni romantizmin mümessili [temsilcisi] olan Richard Wagner’e bağladıkları inkâr edilemez.  Bu üç sanatkârın arasına bir dördüncü olarak katılması mümkün olan diğer bir romantik bestekâr da Meyerbeer’dir. 1791’de Berlin’de doğan bu sanatkâr, başlangıçta Almanya’daki muvaffakiyetsizliği üzerine büyük Fransız operasına iltihak [katılma] maksadıyla Paris’te yerleşmiş ve sonradan Şeytan Robert ve Hügnolar adlı operalarıyla sanat âleminde kendine mühim bir şöhret temin etmiştir.

            On dokuzuncu asır ortalarındaki yeni İtalyan operasına gelince: Viyana Klasikleri’nin tesiri altında kalan yeni İtalyan mektebinin Cherubini ve Spontini gibi iki mühim şahsiyetini daima Beethoven’in yanında mütalâa etmek zaruridir. 1760 senesinde Floransa’da doğan Cherubini, Bolonya’da tahsil etmiş ve İtalya ile İngiltere için Napoli üslûbunda birçok operalar besteledikten sonra, Gluck’un tesiriyle İtalyan üslûbunu terk ederek daha ziyade Orta Avrupa mektebi tarzında ağır ve ciddi eserler bestelemeye başlamıştır. Sanatkârın eserleri arasında en mühimi Medea adlı operasıdır. Muakkiplerinden Spontini, bilhassa dramatik sahada Cherubini’yi gölgede bırakmıştır. Fransız dilinde bestelediği eserler arasında en mühimleri Westalin, Ferdinand, Cortez ve Olympia adlı eserleridir.

            On dokuzuncu asrın başlarında İtalyan operasının mühim şahsiyetlerinden biri olan ve İtalyanların Mozart’ı tesmiye edilen [adlandırılan] Rossini ise, zamanında yeni İtalyanların mümessili olarak tanınmakta idi. Rossini, her şeydan evvel hisse hitap eden operalarıyla bir yandan Romantizmi işaret ederken, diğer yandan da İtalya opera-komiğinin klasik şaheserleri arasına katılmaktan kurtulamamıştır. Hattâ sanatkârın Sevil Berberi adlı opera-komiği, Mozart’ın Figaro’nun Düğünü adlı operasına mukabil bir kutup teşkil ediyordu. Rossini, ciddi opera üslûbunda bestelediği Wilhelm Tell isimli son operasıyla, Cherubini ve Spontini’nin yanında yepyeni bir çığır açmıştır.

            Fransa’da ise romantik operayı, klasik Fransız operasının mümessili olarak Gretry’nin muakkileri tesis ettiler. Bu meyanda romantik bir ruhla vücuda getirilen Fransız opera-komiğinin müessislerinden olan Isonard, Boildieu, Auber gibi sanatkârlar bu neviden birçok eser ibda ettiler [yarattılar]. Bunların arasında bilhassa Auber’in yazdığı Dilsiz Kadın adlı opera, Rossini’nin Wilhelm Tell ve Meyerbeer’in Şeytan Robert isimli eserleriyle beraber, devrin en mühim opera repertuvarını vücuda getirmiş ve zamanın ruhuna fevkalâde intibak eden sıcak mizacıyla, 1830 Brüksel ihtilalinin bir an evvel patlamasına âmil [neden] olmuştur. Bundan başka, sanatkârın Fra Diavolo ve Siyah Domino gibi eserleri, Fransız opera-komiği repertuvarında mühim bir mevki işgal etmektedir. Bununla beraber, on dokuzuncu asrın başından beri Orta Avrupa sanat telâkkisiyle gıdalanan İtalyan ve Fransız operalarına Mozart’ın bilhassa Don Giovanni operasıyla yapmış olduğu ilk romantik tesir hiçbir zaman inkâr edilemez.

            Viyana Klasikleri’ne kadar garbın [Batının] muayyen [belirli] sanat merkezlerine inhisar eden [sınırlı kalan] opera sanatı, Romantizmle beraber mahallî renkleri ve hususiyetleri tebarüz ettirerek [belirginleştirerek] daha ziyade millileşmeye başlamış, fakat Orta Avrupa’nın tesirinden de büsbütün kurtulamamıştır. Bununla beraber, müzikte daima millileşmeyi tercih eden Romantizm, on dokuzuncu asrın son yarısında başlayan Yeni Romantizm’le beraber Richard Wagner’e intikal etmiştir [geçmiştir] ki millî romantizmin bizzat kendisi olan Wagner sanatı, az zamanda birçok millî mekteplerin doğumunu intaç etmiştir [yol açmıştır]. Bu sebeple müzikte Romantizm, millî ekollere doğru atılan ilk adımdır.