“Radyo” Dergisi
Sayı: 69
Eylül 1947
Cevad Memduh Altar
I
Müzik sanatının tekniği demek, bu sanatın, en basit nazari [kuramsal] bilgilerden başlamak üzere, ton, ritim, şekil, armoni, kompozisyon ve sair bakımlardan tabi olduğu kanun ve kurallar içinde incelenmesi demektir.
Tonal durum, hangi milletin müziğinde olursa olsun, eserin bünyesini kuran malzemenin, yani seslerin adetleri, aralıkları, bir oktav içindeki sun’i veya tabii olarak bölünüp parçalanmalarıyla ilgili bir tetkik konusudur. Bu ciheti, bir bakıma mimarinin maddi malzemesi demek olan tuğla, taş, tahta, demir ve sair materyalin kullanışlarıyla ilgili özellikler içinde incelemek de mümkündür. Müzikte şeklin (formun), diğer ses sanatları için varit [geçerli] olan çeşitli şekil prensiplerinden pek o kadar farkı yoktur. Bir senfoninin kaç kısımdan ibaret olduğu, bu kısımlara, muayyen kurallara göre hakim olan tema veya temaların işleniş tarzları bakımından meydana gelen cümleler, bu cümleleri birbirine bağlayan ara cimleleleriyle figürlerin ve pasajların meydana getirdikleri ton ve şekil simetrisi, hep form bahsi içinde gözden geçirilir. Armoni, bugün artık tek sesten ibaret bir hat halinde kendini dinletemeyen melodiye derinliğine hacim veren, gölge, ışık ve perspektif sağlayan refakat veya takviye müziği demektir ki, armonisiz müzik ile armonili müzik arasındaki farkı, Batıda 13. yüzyıl, bizde 18. yüzyıl sonlarına kadar gelişmesini tamamlamış olan minyatür ressamlığındaki “tek planlılık”, “hacimsizlik” ve “derinliğine ifadeden mahrum oluş” gibi mefhumları [kavramları] gözden geçirmek suretiyle anlamak mümkündür. Resimde artık tarihî bir kıymet oluş vasfına bağlı bulunan minyatürü, bugünün perspektifli resim sanatı yerine koymaya imkân olmadığı gibi, minyatürle çağdaş olan teksesli müziği de melodi bakımından ne kadar zengin olsa da, çokseslilikten mahrum bırakmaya imkân yoktur.
Onun içindir ki, milletlerarası ortaklaşa bir sanat tekniği üzerinde gelişmiş bulunan müzik yaratmalarının bünyesini gözden geçirmek, millî sanatımıza temel olması lazım gelen hayati unsurlarla yakından ilgilenmek demektir. Bu itibarla biz de şimdi ÇOKSESLİ Türk sanat müziğine temel olması lazım gelen “sonat” üslûbunda yazılmış eserlerin, mesela bir senfoninin kuruluşunu kısaca ele alalım, bu suretle milletlerarası sanata esas olan ortaklaşa tekniği gözden geçirmiş olalım.
Senfonik eser, daha çok çeşitli âlet birlikleri için meydana getirilmiş bir yaratmadır. Bu tarz müzik, ilk önce 18. yüzyılın üstatları olan Bach’ın ve Händel’in elinde gelişmeye başlamıştı. Bu alanda yazılan ilk eserler, halk danslarının veya bu dansların karakterinde meydana getirilmiş cümlelerin orkestraya tertip edilmeleriyle elde edilen süitlerden ibaretti.
Ön-klasiklerden sonra henüz yarım yüzyıl kadar bir zaman geçmişti ki, bu tip eserler ilk olarak Viyana Klasikleri’nin (Haydn, Mozart, Beethoven) elinde standart bir şekle doğru gelişmeye başlamış ve bir müddet sonra, orkestra için hakiki sanat müziği tipleri, yani senfoniler meydana gelmiştir. Nitekim Viyana Klasikleri diye vasıflandırdığımız üstatlar, kendilerinden bir önceki devirden aldıkları senfoni şeklini zamanla yenilemişler, böyle bir eserin bütününü meydana getiren çeşitli kısımları genişletmişler ve bazı âletlere ön planda yer vermişlerdir. Bu arada bilhassa büyük üstat Beethoven, senfoniye olağanüstü bir gelişme imkânı sağlamış, hattâ âletlerin nevini ve adedini çoğaltmıştır. Gene Beethoven ile birlikte bu çeşit eserlerin ağırlık noktası ilk kısma yüklenmiş, diğer iki veya üç kısım karşısında en çok birinci kısım genişletilmiştir. Bundan başka, Beethoven, vaktiyle şair Goethe’nin yapmış olduğu tasnife [sınıflandırmaya] uyarak, müzik eserlerini, dış görünüşleriyle değil de sırf iç görünüşleri ve fikir muhtevalarıyla [içerikleriyle] insan ruhuna ulaştırma imkânlarını aramış, bu arada bir nevi müzik filozofisinin meydana gelmesini sağlamıştır.
O halde evvelce Goethe’nin, müzik sanatının mahiyeti bakımından tasnifi için söylediği şeyleri, bir kere de burada gözden geçirmek doğru olur. Bakalım Goethe bu tasnifte ne diyor: “Yeni müziğin, iki yönden göz önüne alınması zaruridir. Ya İtalyanların yaptığı gibi, serbest, gelişmesi ve tesiri kendinden, dış mizaç ve anlamıyla varlığını duyuran bir müzik; yahut da Fransızların, Almanların ve tekmil kuzeylilerin yaptıkları ve yapmakta oldukları gibi, idrake [anlayışa], duyguya, insan ıstırabına dayanarak işlenen ve insanoğluna mahsus [özgü] dirayet ve duyguların sarfıyla meydana gelen müzik”. Görülüyor ki Beethoven’le beraber elde edilen sanat eserlerinin mühim bir kısmı, Goethe anlayışının ikinci şıkkına göre, yani insanoğlunun mistik problemleri çözme yolundaki araştırmalarına zemin olma vasfını taşımaktadır. Romantikler elinde de aynı şekilde muamele gören müzik sanatı, ilk olarak geçen yüzyılın sonlarına doğru İntibacıların [İzşenimcilerin] elinde, problemden bir ânın tasvirine, yani intibaların ifadesine intikal etmiş, hele ilk olarak Mussorgsky ve Debussy gibi üstatların açtığı yol, müzik sanatında bir nevi intiba ressamlığının meydana gelmesini mucip olmuştur. Hattâ bu yoldaki gelişmeyi “sanatta reaksiyon” diye vasıflandırmak hata sayılmaz.
Bugün artık her milletin sanat müziğinde, milletlerarası ortaklaşa tekniğe göre meydana getirilmekte olan yaratmalardan senfonik eserler, öteden beri çeşitli kısımlara bölünmektedir. Bu kısımlardan her biri (süratli-ağır-neşeli veya raks karakterinde-süratli), kendi janrında [türünde] bağımsız birer sanat şekli olmakla beraber, birbiri ardınca çalındıkları esnada meydana getirmekle mükellef oldukları genel tesir bakımından, estetiğin o meşhur “değişiklik içinde bütünlük” prensibinden bir adım bile dışarı çıkamamaktadır. Onun içindir ki, sonat, senfoni ve oda müziği nevinden olan sırf âlet müziği eserleri, çeşitli kısımlara malik olmalarına rağmen, tesir bakımından ancak bir “bütün”ün ifadesi olma vasfını açıklamakla ödevlidirler.
Bugünün müziğinde, milletlerarası teamüle göre kullanılması zaruri olan âletlere gelince: Elde bulunan âletlerin mühim bir kısmının iştirakiyle meydana gelen senfonik eserlerin bünyesinde, en çok dört gruba mensup âletler yer almaktadır: 1) Yaylı sazlar ailesi (keman, viyola, viyolonsel, kontrbas), 2) tahta ve maden ağız sazları ailesi (flüt, obua, klarnet, fagot, korno, trombon v.s.), 3) Vurularak çalınan âletler ailesi (tembal v.s.), 4) Sabit perdeli âletler ailesi (piyano, harpa v.s.).
Normal kadrosu, üye adedi bakımından çok kere sekseni geçmeyen senfonik orkestralarda bütün bu âletler, literatürdeki önemlerine göre yer alırlar; ve âletlerin orkestrada yer almaları keyfiyeti, birçok ahvalde [durumda] muayyen şemalara bağlıdır.
“Radyo” Dergisi
Ekim 1947
Sayı: 70
II
Milletlerarası ortaklaşa tekniğe göre meydana getirilen orkestra müziğine, daha çok “tematik gelişme”, bazen de “irticali [doğaçlama] gelişme” temel olur. Modern müzik cereyanlarına kadar sonatlara ve senfonilere hükmeden tematik gelişmenin, milletlerarası ortaklaşa tekniğini de kısaca gözden geçirmek faydadan uzak değildir. Bu takdirde senfonilerin ilk kısmı, en ufak mânâda bağımsız bir müzik fikri demek olan “tema” veya temaların işlenip gelişmeleriyle meydana getirilirler. Diğer taraftan Beethoven’la beraber, senfonilerin birinci kısımlarına birbirine zıt iki ayrı tema hakim olmaya başlamıştır. Bu nevi eserlerde, mimari şekle olduğu kadar, ifadeye ve estetik bünyeye de malzeme olan temalar, en küçük mânâda müzikal fikir yerine geçen motiflerin bir araya getirilmeleriyle meydana gelirler.
İşte küçücük motiflerin birleşmeleriyle elde edilen küçükçe müzikal fikirler, yani temalar, her türlü işleniş ve variye edilişlerinde [çeşitlendirilişlerinde], çok kere muayyen bir fikri temsil etmeyip, sadece esere hareket ve akış temin eden figürler ve pasajlarla birbirlerine bağlanırlar. Bu suretle, eserin mimari seyri de sağlanmış olur. Bununla beraber, hangi milletin müziğinde olursa olsun, ortaklaşa tekniğin çeşitli unsurları demek olan motif, tema, figür veya pasaj gibi mefhumların [kavramların] kullanılış şekillerinin, sanatçının hiçbir tahdide [sınırlamaya] tahammül edemeyen karîhasına [düşünme kudretine], şu veya bu şekilde engel olması da caiz değildir.
Görülüyor ki, teknik prensipler, daha Viyana Klasikleri elinde milletlerarası bir gramer [el kitabı] haline gelmeye başlamış olan bugünkü müziğin icaplarına göre eser yaratmak demek, hangi milletin sanat müziğinde olursa olsun, yeni bir şey aramak değil, bilakis milletlerarası klasik teamüle göre eser meydana getirmek demektir. Bunun aksini iddia etmek ise, sanatın, milletlerarası standart tekniğinin dışında kalmak demektir. Çok şükür ki millî kalkınmamızdan beri, Batıda akademik tahsil görerek yetişmiş olan Türk bestecileri, son 20 yıl içinde yazmış oldukları eserlerle, Türk sanat müziğinin milletlerarası ortaklaşa teknik üzerinde nasıl kurulabileceğini göstermişler, bu suretle millî sanatta günün tekniğine irtibat imkânını elde etmişlerdir. Onun için, son yılların radyo programlarında yer alan millî karakterdeki sonatlar, senfoniler, oda müziği eserleri, günün icap ettirdiği çoksesli Türk müziği repertuvarını gün geçtikçe zenginleştirmektedir.
Sanatta, ancak millî ifade ve karakteri milletlerarası tekniğe dayanıp geliştirmekle, millî olduğu kadar da, milletlerarası kıymette bir sanata sahip olmak mümkündür. Böylelikle mnüşterek teknik, milletlerin sanat ifadesine temel olan mahallî renkleri, mahallî özellikleri, başka milletlere de aynı zevk ve aynı duygu ile dinletme imkânlarını sağlamış olur. Bach’ları, Beethoven’leri, Bartok’ları heyecanla dinleyebilmek, ancak milletlerarası tekniğin yarattığı geniş ölçüde bir sanat dünyasına katılabilmekle mümkündür.
Biraz da, senfonik sanatın bugün artık milletlerarası ortaklaşa tekniğe dayanan şekil prensipleri üzerinde duralım: Bu tarz müzik, dünyanın her yerinde süit, sonat, senfoni, konçerto, oda müziği v.s. gibi çeşitli kollara ayrılmaktadır. Diğer taraftan bu neviden müzikler için kullanılan adlar, bir yandan kompozisyonda güdülen gaye, diğer yandan eserin bünyesinde yer alan âletlerin nevi ve miktarları bakımından tespit edilmişlerdir. O halde büyük orkestraya tatbik edilmekte olan senfonilerin ilk kısmı için kullanılan milletlerarası form, “klasik sonat şekli”nin aynıdır. Diğer kısımlar için de çok kere “Büyük Lied” ve “Rondo” şekilleri bahis mevzuu olabilir. Beethoven’la beraber, senfonilerde eserin bütün ağırlığı, daima hızlıca bir tempo içinde akıp giden birinci kısma yükletilmiş ve bu kısım sonat ana cümlesi şeklinde meydana getirilmiştir. Bundan maada Sonat denilen eserler, öteden beri yalnız bir âlet veya piyano ile keman, veya piyano ile diğer bir yaylı veya nefesli saz için meydana getirilen kompozisyonlardır. Şekil bakımından, küçük orkestralara da senfoni adıyla tatbik edilen bu nevi eserler de, teknik ve estetik ağırlık arasında yarı yarıya bölünmüştür. Hele bu şekil, büyük orkestra eseri olan senfoniye tatbik edildiği zaman, teknik işlemelerinde ve tema münavebelerinde [dönüşümlerinde], çeşitli sazların bünyeleri, mizaçları, literatürdeki genel durumları, teknik özellikleri, önemle göz önüne alınır. Hattâ sonat şekline göre meydana getirilen bir senfonide, bazen bir, bazen de birkaç tema karşılıklı hareke geçirilmektedir. Fakat bunlardan gene bir tanesi eserin esas teması olma vasfını muhafaza eder. Sonat şeklinin dramatik akışı demek olan tema münavebeleri, bazı eserler için de bahis mevzuu olmayıp, bu gibi ahvalde [durumlarda] tematik kontrast, tek bir temanın tonal münavebeler içinde işlenmesiyle de elde edilebilir.
Diğer taraftan senfonilerin tematik gelişmeleri, 3 safha içinde gözden geçirilir:Teşhir (Exposition): Bu takdirde tema veya temalar, orijinal bünyeleriyle teşhir edilirler; Gelişme (Developpement): Bu takdirde tema veya temalar, her seferinde teşhis edilebilmeleri şartıyla işlenirler, variye edilirler [çeşitlendirilirler], her bakımdan gelişme istidadı [eğilimi]gösterirler; Tekrar (Reprise): Bu takdirde eserin ilk safhası olan teşhir kısmı, ya aynen yahut da az çok değişik olarak tekrar edilir; senfoninin ilk kısmı burada nihayete erer, bu suretle geniş ölçüde bir insan topluluğunun müziğine temel olan, milletlerarası tekniğe göre işlenmiş bir senfoni meydana gelmiş olur.
Senfonik eserlerin milletlerarası müşterek gramere dayanan diğer kısımlarındaki şekil muhtevasını yukarıda olduğu tahlil etme imkânı mümkün olmakla beraber, bu gibi eserlere en önemli bir form olarak tanınan “Sonat Ana Şekli”ni incelemeyi kâfi görüyoruz: Elde bulunan bütün sanat müziği örneklerinin gözden geçirilmesi sonunda anlaşılacağı gibi, Romantikler de, hattâ sonatta millî özellikleri yaşatmış olan Modern besteciler de, hep Klasiklerin kurmuş oldukları form ve şekil prensiplerine bağlanmışlar, gene bu prensipler, 19. yüzyıldan itibaren süratle gelişme istidadı göstermiş olan bütün millî sanatlara ortaklaşa teknik olmuştur. Onun içindir ki, çeşitli müzik nevileri arasında, senfonik müziği sevmek, onun her türlü taklitten uzak mutlak dilinden anlamaya çalışmak, geniş ölçüde estetik ideale sağlam adımlarla yürümek olduğu kadar, günün milletlerarası sanat müziğine temel olan ortaklaşa tekniğe süratle ulaşmak demektir.