“Yeni Adam”
No: 31
30 Temmuz 1934
En geniş bir aile babası olan Devlet, sanat işlerinde de ailenin en inatçı kontrolörüdür. Bu öz babalığı sanat faaliyetine bütün mânâsıyla teşmil edemeyen [yayamayan] cemiyetlerde iç yaşayışının hasta olduğu anlaşılır. İşte bu bakımdan devlet eline, devlet gücüne en çok muhtaç olan bir saha da, sanat ve bilhassa musiki sahasıdır. Bundan maksat ferdin zevk veya sanat meşgalesini birtakım cebir vasıtalarıyla tahdit [zor kullanarak sınırlamak] değil de, onları iyiye ve güzele götürecek çare ve tedbirlere başvurmak ve bu yolda devletin irşat [halkı aydınlatmakta] el ve ayağı olan radyo, neşriyat ve sair vasıtaları zamanın kültür ve terbiye mefhumlarıyla tamamen mücehhez [donatılmış] bir surette kullanabilmektedir. İşte öz kontrol de bu kontroldür.
Devlet elinin dünkü ve bugünkü çocuğun musiki sahasında gösterilebileceği doğru yol esas itibariyle iki noktada aranabilir: a) Günün taze ve genç nesli, mektepli, b) Dünün ihmal edilmiş nesli, yetişmiş halk.
Her yerde olduğu gibi bizde de bu nevi kültür hareketlerine mektepten başlamak zaruridir. Yarının halkı bugünkü mektebin çocuğudur, yoksa hazırlanmamış bir kitleye sarf olunacak emeklerin boşuna enerjiden başka bir şey olmadığını unutmamalıdır. Bugün halkının yüzde doksan beşi musikiye kabiliyetli olduğu iddia edilen Almanya’da bile, yarının musiki endişesi bakımından, bütün sanat pedagoglarının birlikte el uzattıkları kitle, en genç kitle, mektepli kitlesidir. Musikiye her zaman önayak olan bu milletin, günün sanat telâkkisi önündeki haklı endişesini Berlin Maarif Nezaretinin [Eğitim Bakanlığının] her sene “Mektep ve Ev Musikisi” Kongresinden sonra neşrettiği bültenlerden takip etmek mümkündür. O halde her zaman söylediğimiz gibi, bu sefer de bu çok mühim harekete her şeyden evvel yarınki harsın tohumu olan ilk mektep neslinden başlanması zaruri olduğunda ısrar edeceğiz. Bu açık hakikat önünde, yetişmiş musiki muallimlerini orta mekteplere vermek, ilk mektep çağının sağlam bir musiki terbiyesinden müstağni olduğunu [ihtiyacı olmadığını] iddia etmektir. Sanat ve musiki bilgileri haklı olarak pek noksan olan ilk tedrisat sınıf hocalarının bu mühim işi katiyen başaramayacaklarını kabul etmelidir. Her ne kadar Almanya ve Avusturya gibi devletlerin ilk tedrisat programlarında bu vazife sınıf hocaları tarafından yapılmakta ise de, o memleketlerde bir muallimin hattâ aile muhitinden edindiği bir görgü ile de musiki işlerinde muvaffak olacağı tabiidir.
Bütün bu işlerde çocuğa mektepten ziyade müessir [etkili] olan aileyi de unutmamak lazımdır. O halde bizde aile ve mektep gibi henüz iki farklı görüş arasında kalan çocuğun, mektepte çocuk kadar ebeveyni de irşad eden [aydınlatan] mahir mürebbilere [usta pedagoglara] terki icap etmez mi [bırakılması gerekmez mi]? Ancak bu suretle bugünkü genç nesilden yarının sanat dostu ve mektebe zahir [açık] ailesinin doğacağı muhakkaktır. O halde yetişmiş musiki mürebbileri her şeyden evvel yarınki münevverin [aydının] tarlası olan ilk mekteplere verilmelidir. Orta mekteplerde ise tamamiyle üvey evlat muamelesi gören musiki, tedricen [kademeli olarak] diğer dersler seviyesine çıkarılmalı ve Avrupa’da olduğu gibi lise ikinci devrelerinde toplu teganniye (koro) fazla ehemmiyet verilmeli ve son sınıf edebiyat şubesinde muhtasar [kısaltılmış] bir sanat ve musiki tarihi tedris edilmelidir [öğretilmelidir]. Bundan başka elde mevcut vesait ile musiki terbiyesi veren müesseseleri çoğaltmak, muallimlere [öğretmenlere] kurslar açmak, mektep ve halk musikisi kongreleri akdetmek, mecmua [dergi] ve bültenler neşretmek [yayımlamak], resmî kompozisyon müsabakaları yapmak ve neşriyatı kontrol gibi memleket harsı için çok müfit [yararlı] hareketlere geçmek mümkündür. İlk mekteplerden başlayan bu feyizli hareketin yarın kendiliğinden üniversite gençliğine kadar sirayet edeceği [yayılacağı] tabiidir.i
Cevad Memduh