“Ülkü”
III. seri
1 Ocak 1947
Cevad Memduh Altar
Müzik sanatının diğer sanatlardan farklı olan bir tarafı da sırf kulak yoluyla duyulmasıdır. Halbuki güzel sanatlar arasında resim, heykel ve mimarlık gibi sanatlar, varlıklarını ancak göz yoluyla duyurabilirler. Kulak yoluyla olduğu nispette, göz yoluyla da varlıkları duyulabilen sanatlar vardır. Bu tip yaratmaların, edebî sanatlar arasında incelenmeleri lazım gelir. Nitekim müziğin, yalnız kulak ile, resim, heykel ve mimarlık nevinden yaratmaların ise, yalnız göz ile duyulmalarına karşılık, sırf metin halinde meydana gelen şiir ve nesir nevinden eserlerin bir kısmı, sahneye bağlı olduğu müddetçe göz yoluyla da idrak edilir. Edebî sanatlar arasında sahne ile ilgili olanların, bu zümre içinde incelenmeleri zaruridir. Herhang bir metinle alâkası olmadığı halde, varlığını hem göz, hem de kulak ile duyuran diğer bir sanat nevi de “raks”tır.
O halde, güzel sanatların bütününü içine alması gereken bir tasnifin şu şekilde de yapılabilmesi mümkündür: 1) Plastik sanatlar (El ile tutulabilen veya göz ile görülebilen sanatlar: resim, heykel, mimarlık); 2) Fonetik sanatlar (Sesler veya kelimelerle tespit edilmiş olup, sırf kulak yoluyla duyulabilen sanatlar: müzik, şiir, nesir); 3) Temsilî sanatlar (Hem göz, hem metin yoluyla kulağın yardımından faydalanarak varlığını duyurabilen sanatlar: tiyatro, opera, her nevi müzikli sahne eserleri, film sanatı).
Raks [dans] sanatına gelince: Sırf müzik ile icra edilen sanatın, kısmen plastik, kısmen fonetik ve kısmen de temsilî sanatlar arasında incelenmesi doğru olur. O halde raks sanatı da, bazı sanatlar gibi, terkibî mahiyette meydana gelmiş bir yaratmadır.
Güzel sanatlar arasında, tamamen fonetik mahiyette olan müzik sanatı ile bestecinin ne demek istediği hiçbir vakit tam olarak kestirilemez. Onun için tanınmış bediiyatçılar [estetikçiler], bu sanatı “absolü sanat”, yani “saf sanat” diye vasıflandırmışlardır. Bu takdirde, müzik sanatını “saf” tabiri ile vasıflandırmakla bu sanatın hiçbir surette tefsir edilemeyeceği de anlaşılmamalıdır. Müzik, her şeyden önce, insan ruhunun iki ana mizacı demek olan “neşe” ile “keder”i eksiksiz açıklayan bir sanat nevi olduğuna göre, sırf bu iki ruh durumunun çeşitli dereceleri arasında mânâ ve mefhumunu duyurabilen bir sanattır. Her ne kadar 19. yüzyılın bazı üstatları “saf müzik”e icabına göre plastik bir bünye vermek istemişler ise de, bu teşebbüslerinde bazı kayıt ve şartlara bağlanmak zorunda kalmışlardır. Bu yolda hareket eden sanat büyükleri arasında, bilhassa Franz Liszt, edebî ve ruhî duyuşları olduğu gibi, bazı olayları da sahnenin yardımından faydalanmadan, yalnız müzikle tasvir etmek istemiş, fakat eserinin mevzuunu, gene bir izah metnine dayanarak, dinleyenlere önceden anlatmak mecburiyetinde kalmıştır. Bu da gösteriyor ki, izah metni okunduktan sonra dinlenmesi gereken bu neviden eserler, böyle bir metni okumadan dinlendikleri zaman, gene “saf sanat” olmaktan ileri gidememişlerdir. Franz Liszt, “senfonik-şiir” diye adlandırdığı bu tür yaratmalarında, sevgi, nefret, nedamet, ihtiras, kin, ıstırap, azap v.s. nevinden olup, sırf insanoğlunun iki ana mizacı demek olan “neşe” ile “keder”in çeşitli tezahürleri halinde meydana gelen ruh durumlarını, önceden okunması gereken metinlerde izah etmiş ve böylelikle yukarıda geçen mefhumları bazı küçük müzik motiflerine bağlamak suretiyle insanoğlunun hayalinde tablolaştırmak istemiştir.i Tasvirî müzik nevinin esasını teşkil eden bu türlü motiflere “Leitmotif” adı verilmiştir.
Müzik sanatının son üç yüzyıl içinde kesin olarak tespit edilmiş olan iki ana nevi arasına diğer bir nevii de kattığımız takdirde, meydana gelen üç ayrı kol, şunlardan ibarettir: 1) Saf-müzik (Hiçbir tefsire müsait olmayıp, sırf âletle veya âletlerle icra edilen sanat şekilleri: sonatlar, senfoniler, oda müziği nevileri v.s.); 2) Ses müziği (İnsan sesinin iştirakiyle metin refakatinde [eşliğinde] bir hissi, bir vakayı anlatmak veya temsil etmek üzere meydana getirilmiş olan müzik nevileri: şarkılar, operalar, operetler, müzikli ve rakslı sahne eserleri v.s.); 3) Tasvirî müzik (İnsan sesi iştirak etmeden [katılmadan], sırf bir âlet veya çeşitli âlet birlikleri için yazılıp, önceden okunması gerekli bir izah programına bağlı olan müzik nevileri: her nevi tasvirî mahiyetteki eserler, senfonik-şiirler).
Bütün bu araştırmaları şu suretle hülasa edebiliriz [özetleyebiliri]: Güzel sanatlar arasında müzik, sırf zaman mefhumuna [kavramına] bağlı olan bir sanattır; ve ancak başı ve sonu olan bir zaman içinden hayatı idrak edebilir. Bu sanatın tarihinde de, devirleri ana hatları ile vasıflandırılan ortaklaşa özellikler olmasına rağmen, her eser, sırf şahsa bağlı olan bir üslûbun ifadesidir. Bundan dolayı “Müzik Tarihi”, plastik sanatlara nazaran daha ziyade “Üslûp Tarihi”dir. Müzik sanatının icrası, diğer sanatlar için o derece hayati olmayan bir “âlet” keyfiyetine de bağlıdır. Onun için müzik tarhini başlı başına bir “Müzik Âletleri Tarihi” olarak da incelemek mümkündür. O halde, müzik alanında yapılması gereken incelemeler, yukarıda sırasıyla geçen özellikleri devamlı olarak göz önünde bulundurmak suretiyle yapılabilir; ve müzik eserlerinin teknik, psikolojik muhtevaları [içerikleri] ancak bu yolda araştırmalarla tespit edilebilir.
i Müzik sanatı için, sırf taklit yoluyla tasvir prensibi de bahis mevzuu olabilir. Bu takdirde, çok mahdut olmakla beraber, bazı olayların vasıtasız anlatılabilmesi mümkündür (fırtına, harp sahnesi v.b. gibi).