“Salon” dergisi
15 Aralık 1947
Sayı: 4
Cevat Memduh Altar
Sanat büyüklerinin çoğunda olduğu gibi, Beethoven de vakit vakit gönül acılarına katlanmak zorunda kalmıştır; fakat hayatı boyunca mesut bir yuva kurma imkânını elde edememiştir. Beethoven, gönül işlerinde çok titizdi. Kalben bağlandığı, kendisine hayat arkadaşı olacağına kesin olarak inandığı bir kadının kim olduğunu herkesten saklardı. Fakat günün birinde herhangi bir hadiseye kurban giden bu sevgili de büyük dâhinin bilinmeyen sevgililerinin arasında sessizce kaybolurdu. Nitekim 1812’de kaleme alınıp, sahibine gönderilememiş olan “Ölmez sevgiliye” başlıklı mektubun kime ait olduğu bugüne kadar meydana çıkmadı. Beethoven’in, 1812 yılının Temmuz ayında ikinci defa ziyaret ettiği Tepliz kasabasında yazılan bu üç kısımlı mektup, acaba hangi ölmeyecek olan sevgiliye hitap ediyordu?
Yaratma hayatı üç devreye ayrılan Beethoven, 1802-1812 yıllarında .eşitli vakalara şahit olmuştu. Birbirini kovalayan gönül acıları, sanatta devrim heyecanı, siyasi buhranlar, Napolyon hadiseleri, neticesiz kalan evlenme teşebbüsleri hep bu ikinci devrenin önemli olayları idi. 3’üncü Senfoni ile başlayan bu hareketli devre içinde sanatkârın hayatına karışmış olan kadınlar ise şunlardı: M. Willmann, Th. Brunswick, Erdödy, A. Sebald, B. Brentano. O halde “Ölmez sevgiliye” başlığını taşıyan mektup, bu kadınlardan acaba hangi ölmeyecek olan sevgiliye yazılmıştı?
Beethoven, 1800 yılına doğru yakın ilişkide bulunduğu Kontes Therese Brunswick’e bütün kalbiyle bağlanmıştı. Bu kadının Beethoven’e olan bağlılığı da çevrede biliniyordu. Acaba ölmez sevgili Therese Brunswick miydi? Diğer taraftan Beethoven 1800 yılını takip eden yıllarda Kontes Giulia Giucciardi’ye âşık olmuştu. Bu güzel kızcağız o tarihlerde henüz 17 yaşındaydı. Beethoven, 3 yıl müddetle hiç para almadan ders vermiş olduğu Kontes Giucciardi’ye de “Ay ışığı” sonatını ithaf etti. Fakat günün birinde ailesinin Beethoven’i küçümsemesi yüzünden genç kız Kont Gallenberg ile evlenmek zorunda kaldı ve bu büyük sevgi de –sanatkârın o zamanki hal tercümesi demek olan– “Ay ışığı” sonatından sonra nihayete erdi. Acaba ölmez sevgili Kontes Giucciardi miydi?
Kontes Giucciardi ile olan ilişkisinin sona erdiği tarihten itibaren geçen beş yıl içinde büyük sanatkârın Kontes Erdödy ile baş başa olduğu görülür. O zaman 23 yaşında olan bu hassas kadın da Beethoven’e sımsıkı bağlanmıştı. Fakat bazı can sıkıcı hadiseler ikisinin açmaya kâfi geldi; ayrıldılar ve bu gönül hadisesi de büyük dâhinin hayatında bir sır olarak kaldı. Acaba ölmez sevgili Kontes Erdödy miydi?
Yukarıda anlatılan hadiseden iki yıl sonra Beethoven bedenen bir hayli yıpranmıştı. Fakat ruh tazeliğini muhafaza eden sanatkâr o sıralarda büyük şair Goethe’nin sevgilisi Bettine Brentano ile karşılaştı. Beethoven’e üç gün içinde büyük bir yakınlık gösteren bu genç kadın, Goethe’ye yazdığı bir mektupta: “Onu görünce seni de, dünyayı da unuttum!” demekten kendini alamadı. Nitekim Beethoven de bu kültürlü kadına yolladığı bir mektupta, kendini cemiyet denizinin sahile fırlattığı bir balığa benzetiyor, kumlar üstünde çırpına çırpına boğulmak üzere iken, Bettine’nin tıpkı lütufkâr bir deniz perisi gibi yetişip, onu tekrar cemiyet denizine çekip götürdüğünden bahsediyordu. Acaba ölmez sevgili Bettine Brentano muydu?
Beethoven, tedavi edilmek üzere, ilk olarak 1811’de ayak bastığı Tepliz’de, devrin meşhur ses sanatkârı Amalie Sebald’i tanımıştı. Büyük dâhi yine aynı yıl içinde şair Tiedge’ye gönderdiği bir mektupta şöyle diyordu: “Amalie hakkında bildiğim bir şey varsa o da Amalie’nin henüz hayatta olmasıdır. Onu daha önce Tepliz’de tanımamış olduğuma âdeta kızıyorum. İnsanın iyi bir şeyi süratle elde etmesi ve onu yine süratle elinden kaçırması kadar feci bir şey olamaz…”. Acaba ölmez sevgili Amalie Sebald miydi?
1812 yılında ikinci defa Tepliz’e giden sanatkâr, 6 ve 7 Temmuz tarihlerinde, başında “Ölmez sevgiliye” ibaresini taşıyan meşhur üç kısımlı mektubu yazmış, fakat bu mektup her nedense sahibinin eline geçmemişti. Beethoven’in ölümünden sonra metrukatı arasında bulunan bu mektubun 7 Temmuz 1812 sabahında kaleme alınmış olan üçüncü kısmı incelenecek olursa, sanatkârın, bu sevgilisinin adını da büyük bir titizlikle saklamaya gayret ettiği anlaşılır. Hattâ Beethoven, mektubunun bu kısmında, ölmez sevgiliye kısaca şu cümlelerle hitap etmektedir: “Şu anda yatıyorum, düşüncelerim beni hep sana çekip götürüyor ölmez sevgilim, bütün bu anlarımda, acaba dileklerimiz olacak mı diye kaderi umutla beklerken, bazen neşeleniyorum, bazen kederleniyorum –ben ya hep seninle yaşarım, yahut da hiç yaşamam, evet senin kollarına atılacağım âna kadar senin yanında kendimi öz yuvamda hissedeceğim âna kadar, ellerinle sardığım ruhumu ruhlar diyarına huzur içinde götüreceğim âna kadar, burada, uzaklarda sürünmeye yemin ettim-… sana olan sadakatimi anladıkça, bütün bunlara tahammül edeceğin muhakkak, kalbimde bir başkası hiçbir vakit yer alamayacaktır… -Allahım, insan bu kadar sevdiği bir şeyden neden bu kadar uzak olmalı, … Senin sevgin beni mesut ettiği kadar bedbaht da ediyor… -Rahat ol, ancak huzur içinde geçmesi lazım gelen bir hayat, günün birinde bizi birlikte yaşama gayesine ulaştıracaktır. – Rahat ol – beni sev – bugün – dün – sana ne hasret gözyaşları döktüm – sana – sana döktüm hayatım – her şeyim – var ol – Ah beni durmadan dinlenmeden sev – sakın seni seven bu sadık kalbi küçümseme. Ebedî senin, ebedî benim, ebedî bizim.”
57 yıllık bir ömrün gönül acılarını incelemek maksadıyla yapılan şu küçücük araştırma içinde gözden geçirdiğimiz bu meşhur mektup, Beethoven çapında bir sanat dâhisinin sevme kudretini ne güzel açıklıyor. Bununla beraber ölmez sevgilinin Beethoven’in biyografisi için ebediyen meçhul kalması da mümkündür. Diğer taraftan sanat dünyasının 120 yıldır bulamadığı bu adı şu veya bu kadına mal etmeye çalışmaktansa, bilinmeyen sevgilinin belirsiz hayaliyle yetinmeyi tercih eden Beethoven dostlarının da yer yüzünde mevcut olduğu unutulmamalıdır.