Yeni Adam
No. 38
20 Eylül 1934
Sanat dünyası gene bir büyüğün doğum yılını kutluladı. Yaratan başlar arasında eşi olmayan bu büyük, Richard Strauss idi. Bütün dünyanın bu 70’inci doğum yılını birlikte tesidini [kutlamasını], dâhinin mondiyal [dünya çapındaki] yaratıcılığında aramak lazımdır.
Strauss, akademik tahsilini Münih’te yaptı. Daha küçük yaşlarda musikiye ve sahne eserlerine bağlanan sanatkâr, 1740 senelerinden beri ailede sanki irsi olarak gelen müzisyen erkekler arasında sanatının en yükseklerine vardı. Babası Franz Strauss da zamanının tanınmış fakat muhafazakâr, Wagner muarızı [karşıtı] bir orkestra virtüozu idi.
Birçok musiki dehaları gibi Strauss da yaratıcılığının büyük bir kısmını Richard Wagner’den tevarüs etmişti [miras olarak almıştı]. Bununla beraber sanatkârın çocukluk ve gençlik anları korkunç bir Wagner muarızlığı, son elli senelik hayatı da sönmez bir Wagner aşkı ile geçti. Genç Strauss’ın, zamanına göre aykırı bir yol olan Wagner sanatına karşı duyduğu nefret 22 yaşlarına doğru, Wagner partisyonlarının (Tristan) esaslı tetkikinden sonra, kendisini sonsuz aşkla Wagner’e bağlayan bir reaksiyon yaratmıştı. Bu iki zıt görüşün en heyecanlı anlarını sanatkârın daha küçük yaşlarda dostlarına yazdığı mektuplardan da anlamak mümkündür.
Strauss’a ilk Wagner sevgisini, o zamanlar büyük faciacının [trajedi yazarının] hararetle dinlediği Münih saray tiyatrosu aşıladı. Sanatkâr, Wagner’in eserleriyle ikinci defa olarak (22 yaşında) Liszt’in vefat ettiği sene (1886) Bayreuth’da yapılan Wagner temsillerinde karşılaştı. Bu bayramlarda henüz Parsifal’e bağlanamayan Strauss, Tristan sahnelerini gençliğinin bütün ateşiyle hem de iki defa yaşamış ve o andan itibaren Wagner’e imanla sarılmıştı.
Strauss, 1889 senesi Wagner bayramlarında [festivallerinde] Bayreuth’a musiki asistanı oldu ve 1894 senesinde de Bayreuth’un idaresini büsbütün ele aldı. O tarihten itibaren artık Wagner şaheserleriyle meşgul olan sanatkâr, 1912’de Viyanalı kritikçi Ludwig Karpath’a yazdığı bir mektupta Wagner’den bahsederken şöyle diyordu: “Parsifal meselesinde bence yalnız bir nokta vardır: dâhinin iradesine hürmet”.
Bugün tam 40 sene sonra Richard Strauss, Bayreuth’u bir an’ane şeklinde idare eden Wagner ailesinin, Parsifal temsillerini idare etmesi hakkındaki istirhamlarını [ricalarını] kabul etmiş bulunuyor.
Strauss, sanatında derin bir ironi ile söyleyen, anlatan bir dehadır. Bu itibarla eserlerini en ziyade senfonik şiir (poème symphonique) ve opera sahalarına hasretmiştir. İlk eserlerini ve hattâ Salome’yi hayretle takdir edenlere: “Bunların hepsini daha evvel üstat yapmıştı” diyerek tevazu ile Wagner’i göstermekte pek de haklı değildi. Çünkü Wagner orkestrasının zengin ve eşsiz bir polifoniden (serbest melodi hatlarından) geldiğini iddia eden Strauss, daha orijinal bir polifoniyi kendi orkestrasyonunda kullanmış ve bu tarz, sanatkârın Tod und Verklarunge ve Don Juan gibi ilk senfonik şiirlerinde tamamen yeni ve işitilmemiş bir yaratma telakki olunmuştur [olarak kabul edilmiştir]. Saloma ile Elektra’nın enstrümantasyonu ise büsbütün yeni bir buluştur. Bundan başka sanatkâr, tekmil facialarında, üstat Wagner gibi, sırf irtical [doğaçlama] formuna bağlanmıştır. Bugün ise Strauss ve sanatı, en orijinal ve en feyizli devrini yaşamaktadır…
Cevad Memduh