
Devlet Operası Dergisi
Şubat-Mart 1959
Yıl: 1, Sayı:5
Cevad Memduh Altar
Richard Wagner gibi, Puccini de dünyayı daha çok hazin tarafıyla benimsemiştir. Şu farkla ki, Wagner’in hayatı reddeden “pesimist” telakkisi, yalnız öz sevgide halâsa [kurtuluşa] kavuşmuş, Puccini ise, eşine az rastlanan bir heyecan içinde, kadını daha çok erkek lehine feda etmekten çekinmemiştir. Nitekim Wagner’de hep metafizik bir sevgiyle yükselen heyecan grafiği, Puccini’de gerçek hayatın fatal [ölümcül] neticelerine ulaşma yolunda bir iniş kaydetmiştir. İşte La Bohem operasında Mimi, Madam Butterfly’daki Japon kızı Cho-Cho San, Manon Lescaut ve nihayet Tosca, hep Puccini sanatındaki korkunç pesimizme kurban giderek erkeğin lehine ölmüşler veya hayatlarına bizzat son vermişlerdir. Bu da gösteriyor ki, Puccini hemen bütün eserlerinde, kadınlığı topyekûn eleme ve ıstıraba mahkûm etmiştir. Goethe ile Wagner ise, bu tezin tamamen aksine olarak, kadını bir “halâs” motifi olarak değerlendirmişlerdir. Vakıa [Gerçi] Faust’taki masum Margherit, eserin akışı içinde kendini Doktor Faust lehine feda eden vefakâr bir kadın olarak görünmektedir. Halbuki Margherit, “nordik” eserlerin çoğunda olduğu gibi, sevgi yoluyla feragate ve halâsa dayanan metafizik bir yükselişin sembolüdür. Bu mistik eserlerde, ruhi halâsa muhtaç, fakat kadının vefasından mest olan erkek, Puccini sanatında çok kere eli kırbaçlı bir işkence unsurudur. Onun içindir ki, sırf dünya hadiseleriyle ilgilenen “Puccini, veciz konuşan, zarif hitap etmesini bilen, eserlerini saf bir ruh haleti içinde süsleyen ve bundan dolayı çok sevilen”(1) bir sanatkârdır. Onun “büyük ve dikkate değer eserleri, tam mânâsıyla opera sanatı olma vasfını taşımaktadır”(2).
Puccini, sanatını vakit vakit bütün şiddetiyle hükmeden ileri bir pesimizmden kurtulma çarelerini aramış, günün birinde Turandot operasında erkeği kadının lehine feragat ve vefa unsuru olarak kullanmıştır (!). Sanatkârın hayat telakkisinde birdenbire baş gösteren bu yenilik, Puccini sanatında erkeğin durumunu değiştirmekle kalmamış, aynı zamanda İtalyan “Verismo” literatürüne harikulade bir eser de kazandırmıştır. Maamafih vaktiyle Carlo Gozzi’nin bir İran masalından mülhem olarak meydana getirdiği piyese dayanarak, Adami ve Simoni tarafından hazırlanan Turandot operasındaki mevzuun güzelliği, yalnız Puccini’yi değil, vaktiyle Friedrich Schiller’i de tesiri altına almış ve şair, Gozzi’nin Turandot’undan mülhem olan manzum bir sahne eseri meydana getirmiştir. Aynı mevzu, İtalyan sanatkârı F. B. Busoni’yi de yakından ilgilendirmiş olacak ki, bu tanınmış kompozitör de Turandot adlı 8 perdelik bir opera yazmıştır.
Puccini’nin Turandot operası, sanatkârın son eseri olmakla beraber, bestekârın 1924 yılında vefatı münasebetiyle tamamlanmamış bir operadır. Nitekim eseri, mevcut plana göre, noksan olan bir düeti ve finali ilave etmek suretiyle, Puccini’nin talebesi Franco Alfano tamamlamış ve eser, sanatkârın vefatından iki sene sonra, 25 Nisan 1926’da Arturo Toscanini’nin idaresinde, ilk olarak La Scala operasında temsil edilmiştir.
Eski bir masala dayanan Turandot, operası, Puccini’nin, Butterfly’dan beri Uzak Şark’ın “egzotik” mevzularına ne büyük bir alâka ile bağlanmış olduğunu göstermektedir. O halde ancak Puccini orkestrasyonuna has bir renk anlayışı içindedir ki, bu güzel eser, ince bir masal ifadesine ulaşabilmiştir.
Vaka, Çin’in başkenti Pekin’de geçer. Merhametsiz Prenses Turandot, kendisiyle evlenmek isteyen gençleri, halledilmesi güç olan suallerini çözemedikleri için öldürtmektedir. Böylece başları vurdurulanların çoğalmasına rağmen, günün birinde kim olduğu bilinmeyen bir genç de prensesin suallerini çözmek ister, hattâ çözer. Bu ağır mağlubiyet karşısında Turandot’un kendisine zorla eş olmasına delikanlı razı olmaz. Bu sefer o da prensese bir sual sorar. Bu sual çözülebilirse, prenses arzu ettiği şekli tercih edebilecek, hattâ isterse onun boynunu vurdurup ona eş olmaktan kurtulabilecektir. Meçhul delikanlının suali, kendisinin kim olduğunun bilinmesidir. Prenses bu suali çözmek için evvela cebre ve işkenceye başvurmuş, meçhul gencin hüviyetini gene meydana çıkaramamıştır. Hattâ genci gizlice seven Liu adlı saf bir kızcağız da bu uğurda canını vermiş, fakat sır vermemiştir. Nihayet prensesi bütün kalbiyle seven meçhul genç, romantik bir aşk sahnesinin heyecanı içinde hüviyetini bizzat açıklar ve kendisinin Timur’un oğlu Prens Kalaf olduğunu itiraf eder. O andan itibaren artık prensin kaderi prenses Turandot’un elindedir. Fakat itiraf ânında Turandot da hislerine mağlup olarak Kalaf’ı bütün kalbiyle sevmeye başlar; onu kendine eş ilan eder ve masal bu noktada sona erer.
Giacomo Puccini, bu güzel masal operasının gerektirdiği ihtişamlı havayı eksiksiz yaratmaya muvaffak olmuştur. Puccini’nin hemen bütün eserlerinde tam bir vuzuhla duyulan dramatik üslûp, bilhassa ses partilerinin tam bir zenginlik içinde gelişmesine imkân vermiş ve eserin bütününe eşsiz bir zarafet bahşetmiştir.
Bu yıl Devlet Operasında, hattâ memleketimizde yapılacak ilk temsiliyle, dünya dillerinin çoğuna mal olduğu gibi Türkçemize de intikal edecek olan bu güzel eserin, opera repertuvarımızı zenginleştireceği muhakkaktır.