Sanat ve Edebiyat Gazetesi
3 Mayıs 1947
Sayı: 18
Cevad Memduh Altar
Kıymetli piyanistimiz Ferhunde Erkin’in 17 Nisan 1947 Perşembe akşamı Ankara Halkevi salonunda verdiği resital, bizleri yeni Türk müziği repertuvarı ile de karşılaştırmış oldu. Ferhunde Erkin’in programını tertip bakımından takip ettiği hat, son günlerde dinlediğimiz yabancı piyanistlerinkinden oldukça farklı idi. Çünkü yabancı sanatkârların, sırf Fransız, Çek ve Polonya sanat müziğini tanıtma bakımından tanzim edilmiş olan programlarında, milletlerarası repertuvarın Bach, Beethoven ve Schumann gibi üstatlarının eserlerinden pek az bulunması, solistlerin başarı dereceleri hakkında kesin bir hükme varılabilmesi imkânlarını ortadan kaldırıyordu. Bu itibarla, Ferhunde Erkin resitalinin, Ankara müzikseverlerini, milletlerarası piyano edebiyatının standart eserleriyle karşılaştırdığı kadar, yeni Türk sanat müziği repertuvarına temel olacak eserlerle de karşılaştırmış olması, üzerinde dikkatle durulması gereken bir keyfiyettir.
Ferhunde Erkin resitalinin ilk kısmını teşkil eden eserlerden Ludwig van Beethoven’in Op. 57 fa-minör piyano sonatı ile (Sonata Appassionata), Robert Schumann’ın Op. 16 “Kreisleriana” adlı fantezisini büyük bir zevkle dinledik. Her iki eseri de yaratıldıkları ânın ruh haletini düşünerek dinlemede ayrı bir zevk vardı. Nitekim 1804 yılında bir sükûn devresi geçiren Beethoven, aynı yılın Ağustos ayında, ansızın faaliyete geçen bir volkan haliyle indifa ediyor, Op.54 ve Op.57 piyano sonatlarını yazıyor. Bunlardan Kont Brunswick’e ithaf edilen Op.57’ye sonradan “Sonata Appassionata” adı veriliyor. Klasik sanatta simetri prensibi ile romantik heyecanın bütün nüanslarını bir araya toplamış olan bu özlü esere neden bu ad veriliyor? Uzun tahlillere lüzum yok! “Etrafını, hep mizacına muarız [aykırı] şeylerle çevrili” gördüğü için, 1804 yılında da feveran etmek ihtiyacını hissetmiş olan bir sanat büyüğünün çeşitli ruh tezahürlerini açıklayan bu sonat, her şeyden önce, Beethoven’in aynı tarihlerdeki hal tercümesinden başka bir şey değildir; yani Beethoven’vari bir ihtirasın sonatıdır.
Programda ikinci eser olarak yer alan Schumann’ın Op.16 “Kreisleriana” adlı fantezisi ise, sanatkârın sevgili eşi Clara’yı elde etmek için göze almış olduğu savaşın romanıdır. Hattâ bir yandan Clara’nın aşkı, öte yandan devrin tanınmış esteti E.T.A.Hoffmann’ın “Kreisleriana” adlı eserinin incelenmesinden elde edilen intibalar [izlenimler], günün birinde Schumann’ı aynı adı taşıyan “Cycle” halinde bir piyano fantezisi yazmaya tahrik etti. Clara’nın bu eserin meydana gelmesindeki tesirini açıklamak isteyen Schumann şöyle demektedir: “… Kreisleriana ile Novelet’lerin yazılmasında hemen hemen yalnız onun rolü olduğunu söyleyebilirim”.
Ferhunde Erkin resitalinin çok önemli olan bir tarafı da, programın ikinci kısmının sırf yeni Türk sanat müziğine ayrılmış olmasıdır. Bugünkü müzik sanatının gerektirdiği milletlerarası bilim ve tekniğin bütün özelliklerine nüfuz etmiş, akademik formasyon yoluyla yetişmiş olan bestekârlarımızın eserlerini dinlemek, her şeyden önce yarının Türk sanatına olan inanımıza kuvvet veriyor. Bu itibarla Ferhunde Erkin’in konserinde Necil Kâzım Akses ile Ulvi Cemal Erkin’in piyano fantezilerini dinlerken, Türk sanat müziği repertuvarının gün geçtikçe bu değerde eserlerle çoğalmasını dilemekten başka bir şey elden gelmiyor. Çünkü Akses’in “Minyatürler”i, Erkin’in “Beş Damla”sı ve “Duyuşlar” adlı piyano fantezileri, yurdun sesini, rengini, nice bin güzelliğini, yalnız bugünün tekniği, bugünün estetiği içinde ifade etmekle kalmıyor, aynı zamanda yeni Türk sanat nesline, yürüyeceği yolu, seveceği müziği gösteren “piyoniyer” [öncü] eserleri olduklarını da açıklıyor. Onun içindir ki, milletlerarası müzik edebiyatından seçilmiş örnekleri zevkle dinlettiği kadar, yeni Türk sanat müziği repertuvarının ilk eserlerini tasavvurun üstünde bir başarı ve anlayışla ifade etmiş olan piyanist Ferhunde Erkin’i, bu mânâlı resitalinden dolayı candan tebrik ederiz.