Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

ESERLERİMAKALELER

Bu belgeyi Word Dökümanı Olarak İndirebilirsiniz!

TÜRKİYE'DE HARİKA ÇOCUKLAR KANUNU

            Kültürde reform yapan bir memlekette sanat kabiliyetlerinin heba olmaması da devleti meşgul eden mevzular arasında önemle yer alıyor. Mustafa Kemal’in Büyük Millet Meclisi çalışma devrelerini açış nutuklarında ısrarla işaret ettiği sanat inkılabı, Kemalist Türkiye’nin başlıca hususiyetlerinden birini teşkil ediyor. Atatürk bu nutuklarının birinde, Türk toplumunun en belirgin niteliğinin “güzel sanatları sevmek ve onda yükselmek!” olduğunu söylüyor. Bu dikkate değer nutukların bir diğerinde de: “Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir!” diyen Atatürk, genç Cumhuriyetin musiki inkılabında hedef tuttuğu gayeyi kesin surette formülleştirmiş oluyor; ve bu belirli gayenin fiilen gerçekleştirilmesi zamanı da artık geliyor.

            Nitekim 1936’da Ankara’da Devlet Konservatuvarı kuruluyor. Yerli yabancı mütehassıslarla faaliyete geçen bu müessese, yirmi yıllık hayatında, millî sanatın milletlerarası değere ulaşması yolunda araştırma ve gerçekleştirme laboratuarı olma vasfını da taşıyor. Günün birinde bilimin ve tekniğin milletlerarası değerdeki ortak niteliğinden faydalanan yeni Türk yaratıcılığı, plastik sanatları olduğu gibi, fonetik sanatları ve bu arada çoksesli yeni Türk musikisini de az zamanda uluslararası sanat piyasasına mal ediyor. Bir yandan milletlerarası değerdeki millî eserleri severek repertuarına alan Türk virtüozu, diğer yandan modern Türk kompozitörünün meydana getirdiği eserleri dünya kamuoyuna tanıtma hizmetini de bir kültür hizmeti olarak benimsiyor. Türk senfonisi, Türk sonatı, Türk oda müziği ile Türk operası, böylece milletlerarası repertuara giriyor; Avrupa’nın Amerika’nın belli başlı editörleri, Türk kompozitörlerinin eserlerini de basmaya kendiliklerinden talip oluyorlar. Bu arada Türk eserlerinin copyright’ı, telif hakları derneklerinin dikkatle izlediği uluslararası edebî mülkiyet hakları arasında yer alıyor. Türk virtüozları, şan sanatçıları ve orkestra şefleri, Avrupa ve Amerika’ya davet ediliyorlar; böylece sanat ve sanatçı mübadelelerinde Türkiye dünya ölçüsünde önemli bir kültür hizmetini üzerine almış oluyor. İşte son yılların Türkiye sanat bilançosu.

            Yukarıda özetlenen faaliyetin önemli bir verimli sonucu da, Türk çocuğunun müzikteki yorumculuk yeteneğini gerektiği şekilde meydana çıkarmak olmuştur. İlgisizlik yüzünden vaktiyle boşa gitmiş yeteneklerin acısını hafifletecek kadar önemli olan olaylardan biri de, son on yıl içinde keşfedilen ve sanat dünyasını ciddi şekilde meşgul eden Türk harika çocuklarıdır. Bunlardan biri halen Paris’te ve yıllardan beri Madame Nadia Boulanger’nin gözetimi altındaki piyanist kompozitör İdil Biret; öteki de yine Paris’te Prof. Gabriel Bouillon tarafından yetiştirilen viyolonist Suna Kan’dır. Çok küçük yaşlarda yetenekleri Lazar Levy ve Herman Scherchen gibi üstatları da hayrete düşürmüş olan bu iki küçük Türk virtüozunun gereği gibi yetiştirilebilmeleri, ancak 1948 yılında Büyük Millet Meclisince kabul edilen 5955 sayılı kanunla mümkün olmuştur. O sıralarda Türkiye’yi ziyaret eden Prof. Lazar Levy, küçük İdil’i dinleyip inceledikten sonra, Millî Eğitim Bakanlığına sunduğu raporda, “Şimdiye kadar böyle bir yetenekle kesinlikle karşılaşmadım…” cümlesini kullanıyor; Herman Scherchen ise İdil Biret’i “Harika Hafıza” olarak nitelendiriyordu. Yine aynı tarihlerde küçük bir kız çocuğu kemanda Mendelssohn konçertosunu çalarak çevrenin dikkatini çekmeye başlamıştı. Bu çocuk da, Paris’teki Conservatoir National’i 1952 yılında birincilikle bitiren, 1955’te İtalya’daki uluslararası Viotti Konkurunda üstün rakipler arasında birincilik ödülünü kazanan ve aynı yıl yine İtalya’da on bir konser angajmanı kabul eden Türk viyolonisti Suna Kan idi. Nitekim Milano’da yayımlanan ünlü “La Scala” dergisi de Suna Kan’dan  hararetle bahsetmiş ve bir sayfasını onun resmine ayırmıştı.

            Bütün bu uluslararası değerdeki başarıları, hiç şüphe yok ki Türk milletinin sanatsever ruhundan doğan Harika Çocuklar Kanunu sağlamıştı. Diğer memleketlerde henüz bir örneği olmadığını sandığım bu ilk Türk kanunu, Büyük Millet Meclisince 7 Temmuz 1948’de kabul edilmişti. Ancak genel bir nitelik taşımayan bu kanun, yalnız iki çocuğu kapsıyor ve “İdil Biret ve Suna Kan’ın yabancı memleketlere müzik tahsiline gönderilmesine dair kanun” adını taşıyor, sırf bu iki çocuğun yetiştirilebilmeleri için Millî Eğitim Bakanına yetki veriyordu. Söz konusu çocukların tahsil, terbiye, kontrol ve idare yetkisini ise aynı kanun 7 kişilik uzman bir heyetin takdirine bırakmıştı. Oysa son sekiz on yıl içinde memlekette daha başka yetenekler de ortaya çıktı. Nihayet her olağanüstü yetenek için bir kanun çıkarmanın zorluğunu göz önüne alan Büyük Millet Meclisi, bu konuda yeni, ama genel bir kanun çıkarmaya karar verdi ve 15 Şubat 1956’da kabul edilen 6660 sayılı kanun, Millî Eğitim Bakanına bu hususta genel ve geniş ölçüde bir yetkiyi tanımış oldu. Nitekim “Güzel Sanatlarda Fevkalâde İstidat Gösteren Çocukların Devlet Tarafından Yetiştirilmesi Hakkında Kanun” adını taşıyan bu kanunun kapsamına artık plastik sanatlar konusu da giriyordu.

            Öte yandan bu kanunla, ilk kanundan beri Vasi Heyet niteliğini taşıyan eski 7 kişilik heyet, plastik sanatlar uzmanlarının da katılımıyla 12 kişiye çıkarılmış, çok küçük yaşlarda ülke dışına gönderilecek yetenekli çocuklara gereğine göre ana ve babanın da katılabilmesi, başarılı olan çocuklara enstrüman, alet edevat ve son teknik malzemenin devletçe satın alınıp hibe edilebilmesi imkânları da sağlanmıştı. Son aylarda yürürlüğe giren bu yeni kanun, hiç şüphesiz bir zorunluluğun ifadesiydi, çünkü ender olmakla birlikte, son yıllarda beliren yeteneklerin de teknik bir kontrol ve yarışmadan geçmesi, bu gibiler hakkında da kesin kararlara varılması ve bu tür yeteneklerin artık kendi hallerine terk edilmeden memleket ölçüsünde aranıp taranması gerekiyordu.

            Paris’teki iki Türk harika çocuğu yeni başarılara hazırlanadursun, son kanunun oluşturduğu uzman vasi heyet, halen yeni problemlerle baş başadır. Bakalım İdil Biret ve Suna Kan arasına daha hangi yetenekler katılacak?

Cevad Memduh ALTAR
(Ankara, 4 Ağustos 1956)