Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

ESERLERİBİLDİRİLER

Bu belgeyi Word Dökümanı Olarak İndirebilirsiniz!

TÜRK MUSİKİSİNDE ÇAĞDAŞ EĞİTİM, ÇAĞDAŞ İCRA SEMPOZYUMU

İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı
XVI. Uluslararası İstanbul Festivali

4-5-6 Temmuz 1988, İstanbul

(Cevad Memduh ALTAR’ın bildirisi) 

            4 Ocak 1988 tarihli ve İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu adına Sayın Erdümend Berker’in ve Genel Müdür Sayın Aydın Gün’ün imzalamış oldukları, sempozyuma çağrı yazısını almış bulunuyorum. Bu konuda naçiz şahsıma gösterilmiş bulunan ilgiye gönülden şükranımı arz ederim.

            Bu çok önemli yazıda, Ulu Önderimiz Atatürk’ün 1 Kasım 1934 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin IV. Dönem, 4. Toplantısını açış nutuklarında söylemiş oldukları, “Türk Ulusal Musikisi’nin yükselmesi ve evrensel musikide yerini alması” cümlesine değinilmekte ve Türk Musikisi’nin çağdaş hedefe ulaşabilmesi için, böylesine önemli bir ilke doğrultusunda yapılması zorunlu görülen, evrensel nitelikte eğitim ve öğretimin önemi üstünde durulmaktadır. Tamamen katıldığım böylesine bir ilkeye göre, Atatürk esasen, 1976 yılından çok önce, hattâ Cumhuriyetimizin kuruluşundan bir yıl sonra (1924’te) Ankara’da, okul çağındaki evlâtlarımıza Türkiye’mizde ilk defa çağdaş müzik eğitim ve öğretimini sağlayacak olan ilk Musiki Muallim Mektebi’ni (Müzik Öğretmen Okulunu) ve 1935/36 yıllarında ise ulusal-çağdaş Türk sanat-müziğinin besteci ve icracısını çağdaş yöntemlerle yetiştirecek ve sanat müziğimizi gereğince benimsemeye ehil, aydın kişilerin oluşumuna imkân sağlayacak ilk Devlet Konservatuvarı’nı bütün bölümleriyle Ankara’da kurdurmakla, her şeyden önce geleneksel musikimizin ve dolayısıyla çoksesli evrensel sanat müziğimizin devlet katında kurumlaşması yolunda gerekli resmî inisiyatiflerin alınmasına imkân sağlamıştır. Ve daha sonraki yıllarda İstanbul’da ayrıca Klasik Türk Musikisi Konservatuvarı’nın da kurulmuş olması, ulusal musikimizin temelini oluşturan monodik-modal musikimizin gereken ilgi ve itina ile korunup değerlendirilmesine imkân sağlanmış olduğu gibi, musiki muhalledatımızın [şaheserlerimizin], çoksesli çağdaş Türk sanat müziğinin bir an önce oluşum ve gelişimine otantik kaynak olarak bu yoldan da yardımcı olmasına, gene resmî doğrultuda yön verilmiş oldu.

            1924 yılında kurulan ve 1935/36 yılından sonra da Ankara’daki Gazi Eğitim Enstitüsü’ne bağlanmış olan Müzik Öğretmen Okulu, halen Gazi Üniversitesi’nin bünyesi içindeki faaliyetini olağanüstü başarıyla sürdürmektedir. İlk ve orta okul çağındaki evlâtlarımızın zevk ve istekle okumakta oldukları okul müziğimizin son 15-20 yıl içinde meydana gelmesinde, Gazi Üniversitesi’nde faaliyetini sürdüren Müzik Pedagojisi biriminin büyük hizmeti geçmiş ve halen de başarıyla geçmektedir ki, bunu burada iftiharla belirtmekten büyük haz duymaktayım.

            Devlet Konservatuvarlarının YÖK Kanunu ile üniversitelerimize bağlanmış olmaları, bu bilim kurumlarımızda ayrıca Müzikoloji Enstitülerinin de faaliyete geçirilmeleri, kanaatimce geleneksel musikimizin de her yönüyle araştırılıp incelenmesine de geniş ölçüde imkân sağlamış olacaktır.

            Beş Yıllık Kalkınma Programının 583. ve 584. Maddelerinde, geleneksel musikimizin araştırılıp tanıtılması ve çoksesli Türk müziğinin gençlerimize sevdirilmesi üstünde önemle durulmuş olması da, esasen devlet müesseseleri olarak faaliyette bulunan konservatuvarlarımızın görevlerini daha da etkin hamlelerle sürdürmelerine elverişli ortamları hazırlamış bulunmaktadır.

Kanaatimce şurasını de önemle göz önüne almak gerekir:

bizde de özellikle çoksesli çağdaş sanat-müziği doğrultusunda, ancak ve ancak tampere sistemin gereği olan “normalize” [standart] enstrümanları kullanmakla gerçekleşmektedir; bunun aksi ise, ulusal-çağdaş ve evrensel müziğimizi, tüm özellikleriyle uluslararası “Forum”a yansıtmaya imkân vermeyecek tehlikeli bir engel olmanın niteliğini taşımaktadır ve bu çok önemli gerçeğin gözden uzak tutulmamasında her zaman yarar vardır.

            Çağdaş ve evrensel müziklerin, yüzyıllar boyunca oluşan ilkeler doğrultusunda karşılık eser mübadelelerine imkân sağlamış olması da, ancak tampere sistemin değerlendirilmesiyle mümkündür ve uluslararası karşılaşmalarda, başka ulusların aynı nitelikteki eserlerinin de programlarda değerlendirilmeleri zorunludur; senfoniler, konçertolar, operalar, korolu eserler ve “a capella” korolar v.b., karşılıklı olarak bu yoldan değerlendirilmektedir; gençlerin, kendi çoksesli çağdaş müziklerini kolayca anlayarak benimsemeleri ve müzik dünyasının belli başlı eserlerini de tanımak suretiyle sanat zevklerini evrensel doğrultuda zenginleştirebilmeleri ancak bu yoldan mümkün olmaktadır. Bu tür inisiyatiflerin sürekli olarak geliştirilmesini gerektiren en önemli nokta, eğitim-öğretimle görevlendirilecek uzman kişilerin, bu çok önemli hizmete ehil kişiler olmalarıdır. Ne yazık ki bu alanda yetiştirilmiş müzik pedagoglarımız henüz pek azdır. Kaldı ki söz konusu alanda faaliyet göstermeleri gereken elemanların, hem kendi müziğimizin, hem de Batı müziğinin tarihsel oluşum ve gelişim sürecini bütün detaylarıyla yakından tanıyıp bilmesinin yararlı, hattâ zorunlu olduğu kanısındayım. Hele bu çok nazik konuda, kökene bakılmaksızın eleman kullanmanın doğuracağı tehlikeli sonuçları önleyebilmenin kolay kolay mümkün olamayacağının kesinlikle bilinmesinde büyük yarar vardır.

            Yukarıdan beri arz etmeye çalıştığım sorunlara yönelik düşünce, araştırma ve incelemelerim, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’nun Atatürk Kültür Merkezi’nce yayımlanmakta olan Erdem Dergisinde şu aşlıklar altında yayımlanmış bulunmaktadır:

            Millî müziğimizin, son elli yıldır çoksesli ve çağdaş doğrultuda değerlendirilmesindeki başarı için, TRT’nin Radyo ve Televizyon yayınlarında yer alan programlara, günün dinleyici için en yararlı olan saatlerinde gereği gibi yansımasının zorunlu olduğu kanısındayım. Şurasını kesinlikle bilmek gerekir ki, kişi ve toplumun, Batı’da bilimsel müzik ya da sanat müziği olarak nitelenen çoksesli, hattâ monodik-modal türde bestelenmiş büyük çaptaki eserlere gereğince inisiye edilebilmesi, özellikle günümüzün en başta gelen çok nazik bir kültür sorunu olmanın niteliğini taşımaktadır ve izleyicinin, günün yozlaşmış müzik çeşitlerinin kötü etkisinden korunabilmesinin de ancak bu yoldan mümkün olabileceğinin kesinlikle bilinmesinde yarar vardır. Onun için toplumun özellikle müzikte yalnız beğenip istediğini değil, beğenmediği ve istemediği müziklerden bilinip öğrenilmelerinde fayda olanları tanıyıp öğrenmesi, müzik pedagojisinin en önemli sorunudur ve bu hususun resmî yayın organlarımızca dikkatle göz önüne alınması zorunludur.

            İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın her yıl düzenlemekte olduğu uluslararası festivallerin müzik yayınlarıyla ilgili programlarına gelince: On beş yıldır uygulanmakta olan festival programlarının, Vakıf Resmî Senedi’nin 2. Maddesi ile 3. Maddesinin a), b) ve aa) ve bb) paragraflarında belirtilen esasların, bundan böyle de hiçbir değişikliğe uğramadan uygulanması, festivalden beklenen amaç yararına oluşturulacak kültür hizmetlerinin en önemlisi olduğunun ve olacağının basiretle gözden uzak tutulmaması gerekir ve sempozyuma katılacak değerli meslektaşlarımın bu konuya, doğru ve sağlam bir yaklaşımla yöneleceklerine beslediğim inanç büyüktür.