Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

RADYO

Ankara Radyosu
17 Haziran 1943, Perşembe

TİYATRO BAYRAMI KONUŞMALARI
No.5
Madame Butterfly

            Sayın dinleyenlerim,

                        Geçen Mayıs ayının ikinci Perşembe akşamı başlayan Ankara Devlet Konservatuvarı Temsil Bayramı, bu akşam da bizlere programın son eseri olan Madame Butterfly operasını tanıtıyor. Yeni İtalyan sanatının en mühim eserlerinden biri olan bu güzel operayı, Devlet Konservatuvarı ilk olarak 12 Haziran 1941 tarihinde oynamıştı. O tarihten beri Butterfly operası konservatuvar opera stüdyosu sanatçıları ile opera şubesi talebeleri tarafından birçok defalar oynandı. Bu sefer temsil bayramı programında yine yer aldı. Nitekim bayram programı yarın değil öbür akşam, yani 19 Haziran Cumartesi akşamı Halkevi’nde verilecek ikinci bir Butterfly temsiliyle bu yıl için sona erecek.

            Sayın dinleyenlerim, 1924 yılında vefat eden meşhur İtalyan bestecisi Giacomo Puccini’nin üç perde ve iki tablodan oluşan bu güzel operasının metni, İllica ve Giacosa tarafından hazırlanmıştır. Eser önce 1939-1940 yılında dilimize çevrilmiştir. Müzik üzerinde dilimize çevirme işinde de metni muhtelif bakımlardan kontrol etmek üzere oluşturulan uzman komisyonunda Devlet Konservatuavarı öğretmenlerinden Ferit Alnar ile Necil Kâzım Akses, Celalettin Emrem ve Cevat Memduh Altar görev almışlardır.

            Japon hayatından esinlenmiş olan Butterfly operasının müziğini, memleketimizde ilk temsilinden beri Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası şeflerinden Ferit Alnar idare etmiştir. Eser, konservatuvar tiyatro ve opera şubesi şefi Profesör Carl Ebert tarafından sahneye konmuştur. Tatbikat Sahnesi atölyelerinde hazırlanan dekor ve kostümlerin meydana getirilmesi işleri, Turgut Zaim, Arif Kaptan, Gültekin Aldemir, Tarık Sevener ve Memduh Akın tarafından başarılmıştır. Teknik işlerle Hami Uybadın meşgul olmuştur. Koro, Devlet Konservatuvarı korosudur. Koroyu bu opera için hazırlayan G. Markoviç’tir. Solistlerin teker teker çalışmaları işiyle yine Korrepetitör G. Markoviç ve W. Schlözinger meşgul olmuşlardır.

            Sayın dinleyenlerim, eserdeki şahıslarla bu akşamki temsilde rol alan sanatçılarımız sırasıyla şunlardır: Çoçosan, yahut diğer adıyla Butterfly, genç bir Japon dansözü, soprano Mesude Çağlayan; Suzuki, Çoçosan’ın hizmetçisi, alto Necdet Demir; F.B.Pinkerton, Amerikalı bahriye teğmeni, tenor Aydın Gün; Kate Pinkerton, Pinkerton’un eşi, alto Neriman San; Sharples, Amerika’nın Nagazaki Konsolosu, bariton Süleyman Tamer; Garo Nokoto, evlenme klavuzu, tenor Nuri Turkan; Yamadari, bir Japon prensi, bariton Orhan Günek; Bonzo, bir rahip ve Buetterfly’ın amcası, bariton Hilmi Girginkoç; Yakuside, Butterfly’ın dayısı, tenor Nevzat Karatekin; imparatorluk komiseri, bas Ruhi Su; nikâh memuru, bas Muammer Esi; Butterfly’ın kuzini, soprano Nimet Göksel; Keder, Butterfly’ın çocuğu, …. Ertan; ahçı, Ragıp Haykırır; uşak, Ulvi Uras; Butterfly’ın arkadaşları ve akrabaları, devlet konservatuvarı korosu.

            Sayın dinleyenlerim, şimdi biraz da Yeni İtalyan Operası’na değinelim: Müzik sanatında Romantizm, millî akımlara doğru atılan ilk adım olduğuna göre, 19. yüzyılın ortalarında büyük dramcı Richard Wagner ile başlıyor. Yine Richard Wagner ile sona eren “Yeni Romantizm”, müzik alanında millî ekollerin doğmasında ve gelişmesinde her şeyden önce etken olmuştu. Hattâ aynı yüzyıl içinde Wagner sanatına paralel gitme eğilimini gösteren çeşitli millî yönler arasına, Slav ve İtalyan dünyası da katıldı. İşte 19. yüzyılın sonuna doğru Wagnercilerle Wagner karşıtlarının şiddetli bir mücadeleye girdikleri sıralarda, Fransız, Rus ve Çek ekolleri arasında, besteci Giuseppe Verdi gibi önemli bir şahsiyetin çabasıyla “Yeni İtalyan opera ekolü” de layık olduğu yeri işgal etti. Aynı yüzyılın başlarında, Orta Avrupa üslubuna bağlı olan İtalyan operasını yalnız başına temsil eden besteci Rossini’den sonra Verdi’ye gelinceye kadar İtalya’da opera sanatı susmuş ve hiçbir gelişme belirtisi göstermemişti.

                       1813’te Parma’da dünyaya gelen Verdi, Rossini ile Wagner’in vefatından sonra 19. yüzyılın sonuna kadar çağdaşı olan opera bestecilerinin en büyüğü olarak tanındı. Verdi’nin millî bir kimlik altında İtalyan müziğine verdiği derin ideali sırf Wagner’den miras olarak aldığına şüphe edilemez. Nitekim o zamana kadar İtalyan operasında görülen kötü ve abartılı hançere virtüozluğu yerine geçen gerçek dramatik yapı ile, Wagner’den sonra Verdi, opera bestecilerinin en büyüğü olmak şerefini kazandı. 28 Ocak 1901’de Verdi’nin vefatıyla İtalyan sanat dünyası uluslararası müzik piyasasına kapılarını tamamen açmıştı. Bununla beraber 19. yüzyılda başlayan ve 1875 yılına kadar büyük besteci Verdi’nin kurduğu esaslar üzerinde yürüyen İtalyan operasının, yüzyılımızın başlarına doğru yepyeni bir aşamaya girdiği görülür.

                       Nitekim büyük selefleri Verdi’den aldıkları esinle 19. yüzyılın sonlarına doğru yepyeni bir sanat tarzı kuran genç İtalyan bestecileri, Orta Avrupa yaratma esprisine kısmen tezat oluşturan Natüralist bir temel üzerine Verismo ekolü denilen gerçekçi bir sanat anlayışını kurmuşlar ve konusunu günlük hayattan alan içten bir halkçılık anlayışıyla “gerçekçi opera” diye anılan yepyeni bir dram türünü bulmuşlardı. “Cavalleria Rusticana” adlı halk operasıyla bu ekolü kuran besteci Pietro Mascagni, bu realist eseriyle bütün sanat âlemini az zamanda kendine bağladı. Onun ardından Mascagni’ye aynı alanda rekabet eden besteci Leoncavallo, sırf “I pagliacci” adlı operasının kendisine sağladığı şöhretle yetinerek sahneyi bu ekolün en önemli şahsiyeti olan Giacomo Puccini’ye terk etmek zorunda kaldı.

            1858 yılında Lucca’da dünyaya gelen Puccini, Milano’da Bazzini ve Ponchielli gibi tanınmış hocaların yanında geleneksel İtalyan sanatının hemen her alanına nüfuz etmişti. Başlangıçta sanat dünyasının dikkatini üzerine çekemeyen sanatçının bir süre sonra genç İtalyanlar ekolünün, yani Verismo ekolünün asıl yaratıcısı olduğu anlaşıldı. Konservatuvarın ilk Butterfly temsilinde yayımlanan 1 numaralı broşüründe ayrıntılı olarak anlatıldığı gibi, 19. yüzyılın sonundaki İtalyan Verismo üslubunun önemli örneği olan bu opera, besteci Puccini’nin Tosca operasından sonra bestelediği en önemli eseridir. Çoğunlukla kompozisyonlarında dramatik bir üslubu etkili kılan sanatçı, bu son eseriyle konu seçimindeki dehasını da sanat dünyasına kanıtlamıştır.

            Konuya gelince: Olay Japonya’da Nagazaki’de bir tepenin üstünde Butterfly’ın evinin bahçesinde geçer. Bir Japon dansözü olan genç ve güzel Çoçosan, “Butterfly” yani “Kelebek” adıyla çağrılmaktadır. Butterfly, Garo adlı bir evlenme klavuzu tarafından, Amerikan bahriyesine mensup Teğmen Pinkerton’la tanıştırılmaktadır. Japon âdetlerine göre, erkeklerin geçici olarak evlenip istedikleri zaman ayrılmaları mümkündür. Duyarlı bir kız olan Butterfly, Teğmen Pinkerton’u delice sevmekte, onun kendisiyle evlenme arzusunu ciddiye almaktadır. İşin farkına varan Konsolos, Pinkerton’u uyarır, ama genç teğmen bu uyarıya kulak asmaz. Japon âdetlerine göre yapılan evlenme töreninin ardından hiç beklenmeyen bir anda davetliler arasında Butterfly’ın amcası rahip Bonzo’nun öfkeli sesi duyulur. Bonzo, genç kızın bir yabancıyla evlenmesini atalarından gelen örf ve âdetlere ters bir suç olarak gördüğünden, onu sonsuza kadar reddetmektedir. Ve bütün akrabalarını da Butterfly’ı terk etmeye zorlamaktadır. Artık Butterfly’ın hayatta kimsesi kalmamıştır. Ruhsal mücadele içinde geçen üzüntülü dakikalardan sonra müthiş bir acı ve ezici bir utanç altında kıvranan genç kız, artık hayatta yegâne koruyucusu olarak tanıdığı Pinkerton tarafından kendilerine yuva o