Ankara Radyosu
18 Mart 1943
Saat: 21.15
Sayın dinleyenlerim, Robert Schumann müzik sanatına yaptığı hizmetleri bir bakıma tesadüflere borçluydu. Sanatçı gençliğinde piyano virtüozu olmak istemişti. Parmaklarının kısa yaratılmış olmasının bu işte kendisine engel olacağını düşünerek ellerini ameliyat ettirdi, ama bu suretle parmaklarını büsbütün sakatlamış oldu. Ancak bu durum müzik tarihinin yüksek kaliteli bir besteci kazanmasını sağladı, çünkü piyano çalamayan Schumann artık dört elle kaleme sarılmıştı.
Döneminin sanat anlayışı kıt insanları, yazdıkları yazılarla, yaptıkları uluorta eleştirilerle Schumann’ı sanat adına üzüyorlardı. Bu duruma seyirci kalamayan Schumann, sanatını kazanç konusu haline sokmuş olanlarla mücadele etmek için Leipzig’de Yeni Musiki Dergisi adlı bir dergi çıkarmaya başladı. Ateşli bir sanat adamı olan Schumann, bu mücadele dergisinde sanat hakkındaki görüşlerini istediği gibi yayımlayabiliyordu. Yine bu dergide yazıları basılan yazarlar arasında Schumann’ın hayal gücünün yarattığı üç hayalî tip vardı ki bunlardan birincisi Florestan, ikincisi Eusebius, üçüncüsü Doktor Raro adını taşıyordu. Schumann bu üç hayalî kişiyi dergisinde yıllarca sanat üzerinde konuşturdu, zamanının dar görüşlü beceriksiz sanat eleştirmenlerini, yeteneksiz bestecilerini bu üç kişiye yaptırdığı şiddetli tartışmalarla eleştirdi. Bu suretle Schumann, döneminin dar görüşlü sanatçılarının görüşleriyle açıkça alay ediyordu. Bütün bu tartışmalarda Florestan sırf kendi fikirlerini oluşturan, her şeye kolay kolay inanmayan mücadeleci bir tipti. Eusebius sanat namına yapılan her gösterişe inanan, her propagandaya kanan, saf ve her şeye hayranlık gösteren bir tipti. Üstat Raro ise Florestan ve Eusebius’un tartışmalarını çözümlemek için onlara doğru yolu, gerçek hedefi gösteren bir hakemdi. Schumann, dergisinde devamlı olarak konuşturduğu bu üç hayalî şahsı yüzyıllar boyunca her yerde bir müzik sembolü olarak kullanılmakta olan Davut Peygamber’e dayandırmış ve bunlara “Davidsbündler”, yani “Davudiler” adını vermişti. Schumann 1834 yılında yayınlamaya başladığı müzik dergisine öyle bir inanla sarılmıştı ki bu durum besteciyi az zamanda döneminin tanınmış bir yazarı, tanınmış bir sanat eleştirmeni yaptı. Zamanın sanat çevrelerinde sevilerek okunmuş olan Schumann dergisi, kurulduğu tarihten beri sanat dünyasının gösterdiği candan ilgiyle bugüne kadar da yaşadı.
Schumann, günün birinde kendi piyano hocasının kızı Clara ile tanışmış, daha küçük yaşlarda Viyana gibi dönemin ileri gelen bir sanat şehrini piyanodaki başarısıyla kendisine hayran bırakan bu sanatkâr kıza kalben sımsıkı bağlanmıştı. Bu temiz bağı az zamanda meşru bir şekle sokmayı düşünen Schuman’nın bu isteğine en önce genç kızın babası engel oldu. Sebep olarak Schuman’nın kültür durumunun evlenmeye uygun olmaması ileri sürülüyordu. Clara’nın ebeveyni, geleceği karanlık bir müzisyene kızlarını veremeyeceklerini söylüyorlardı. Oysa bu olay genç sanatçının hayatında önemli bir dönüm noktası oldu. Nitekim öğrenim durumunun kesinlikle düzeltilmesi gerektiğini hisseden sanatçı, derhal Jena Üniversitesi’ne öğrenci oldu. Ve birkaç yıl içinde felsefe doktorası yaptı. Nihayet Schumann uzun bir mücadeleden sonra kendi piyano hocası Wieck’ın kızı Clara ile mutlu bir yuva kurmayı başardı.
Artık döneminin çok yüksek bir virtüozu olan Clara Schumann’ın her şeyiydi. Clara’ya olan aşk üzüntüleri, yorucu kavgalar, orta halli bir faniyi her an ümitsizliğe düşürecek kadar üzüntülü geçen anlar sanatçının yaratma dehasını büsbütün harekete geçirmiş ve bu durum sanat tarihine eşsiz eserler kazandırmıştı. Zaman oldu ki Clara ile Schumann sanat dünyasının hemen her yerinde başta taşındılar, hararetle kutlandılar, ama öyle zaman oldu ki vaktiyle Beethoven’i de sarsmış olan çevrenin bilgisizliği ve ilgisizliği Schumann’ı da sarsmış ve sanat namına söz söylemeye, uluorta konuşmaya kendilerinde hak gören bir sürü sanatçı taslağı önünde Schumann çok kere kahrolmamak için hüner göstermek zorunda kalmıştı. Hattâ günün birinde sanatı himaye eder görünen bir hükümdarın önünde Clara bütün heyecanıyla kocasının eserlerini çalıyordu. Konserin sonunda davetliler arasında bulunan Schumann’a dönen hükümdar, söyleyeceği sözün doğruluğuna inanmış bir insan edasıyla “Siz de müzikten anlar mısınız?” diye sormuştu. O zaman Schumann’ı da derin derin düşündürmüş olan bu acayip soru, zamanla sanatçının hayatının önemli bir anekdotu olarak tarihe mal oldu. (Plak: Konçerto)
Şimdi yine Schumann’ın Clara ile hayatlarını henüz birleştirmemiş oldukları yıllara dönelim. Orta Avrupa müzisyenleri için olduğu gibi Schumann için de Viyana gelecek üzerinde geniş planlar çizmeye uygun bir şehirdi. Sanat dergisini çıkaralı henüz birkaç yıl olmuştu. Sevgili Clara’sı için göze aldığı mücadelenin günün birinde kendi ruhunda uyandırabileceği ters etkiden korkan Schumann, geçici bir zaman için Leipzig’den ayrılmaya karar verdi ve 1838 yılında dergisiyle beraber Viyana’ya göç etti. Ancak yıllardan beri gerçekleşmekte olan siyasi olaylarla oturulamayacak bir hale gelmiş olan Metternich’in bu ünlü sayfiye şehri, Schumann’a beklediği ilgiyi göstermedi. İşte buna benzer kötü tesadüfler, sanatçının hayatı bakımından önemi olan daha başka olayların meydana gelmesine neden oldu. O kadar ki 1838 yılının Ekim ayına kadar Viyana’da boş yere didinen sanatçı aynı ayın 10’unda ailesine yazdığı bir mektupta şöyle diyordu: “Burada ne adi parti kavgaları, ne adi sanat kavgaları var, inanamazsınız. Hele burada herhangi bir işte tutunabilmek için zannedersem hiç de benim olamayacağım gibi yılan tabiatlı bir insan olmak lazım...”.
Schumann bütün acısına rağmen Viyana’da üzüntülerle geçen 7 ay içinde sanatının eşsiz güzelliğini de ihmal etmemiş, hele sevgili Clara’sının verdiği temiz bir heyecanla bazı lirik piyano eserleri meydana getirmişti. (Plak: Çocuk Sahneleri)
Viyana’da tutunamayacağını anlayan Schumann, 1830 yılı Nisan ayında tekrar Leipzig’e dönerek Clara’ya kavusmak yolundakı mücadelesine yeniden başladı. Ve tam bir yıl sonra zaferle biten bu mücadele sonunda Clara artık ona her bakımdan hayat arkadaşı olmuştu. Schumann, 1846 yılının kış aylarında Clara ile beraber ikinci defa olarak Viyana’da göründü. Aradan geçen 7 yılın son iki yılını sevgili eşiyle Dresden’de geçirmiş olan sanatçı, kendisine çok acı vermiş olan Leipzig’i nefretle terk ettiği halde aradığı huzuru Dresden’de de bulamamış, bu sefer de bir konser turnesini bahane ederek gerçekte büsbütün yerleşmek umuduyla yeniden Viyana’ya dönmüştü. Ancak bu Viyana yolculuğu Schumann’ı olduğu kadar büyük piyanist Clara’yı da yakından ilgilendiriyordu, çünkü genç kızın 1837 yılında henüz Schumann’la evlenmeden önce yaptığı Viyana turnesinde sanatı için uyandırdığı büyük hayranlık Viyana’ya yerleşme düşüncesinin her ikisi için de gerçekleşmesini gerektiren bir ideal olduğu kanısını gitgide güçlendirmişti. Hele bu kanıyı doğuran büsbütün başka bir neden daha vardı ki yalnız bu neden sanatçı çifti haklı olarak Viyana’ya koşturmaya yetiyordu. Nitekim 1838 yılında, yani Schumann’ın Viyana’ya yerleşme yolundaki mücadeleye henüz başlamış olduğu sıralarda verdiği konserlerle Viyanalıların kalbini çoktan fethetmiş olan Clara, elde ettiği bu büyük zafere ödül olarak “Viyana Müzikseverlerı Derneği”ne üye olarak kabul edilmişti. Ne gariptir ki vaktiyle Schumann’ı kaçıran Viyana, Clara’ya kollarını kayıtsız şartsız açmış bulunuyordu. Bu nedenle günün birinde hayatlarını da birleştirmiş olan Schumann ile Clara’nın Viyana’ya yerleşme konusunda son ve ortak bir girişimde bulunmalarından daha doğal bir şey olamazdı.
Nihayet üzüntül