Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

RADYO

Ankara Radyosu                                                                               Müzik: 14 dk.
17 Kasım 1946, Pazar                                                                      Metin: 46 dk.
Saat: 10.00-11.00                                                                             Toplam: 60 dakika

 

SANAT DÜNYASININ YOLCULUKLARI: II
FRANZ LİSZT
(1841-1844)

            Liszt’in 1843’deki Berlin turnesi, yalnız yoksullara para temin etmekle kalmamış, aynı zamanda büyük sanatçının hayatı ve yaratmaları bakımından önemli bir dönüm noktası da olmuştu. Liszt, Charlotte von Hagn gibi şöhret yapmış sahne artistleri arasında, herkesi sanatına hayran bırakmış olan opera şarkıcısı Wilhelmine Schröder-Devrient’ı da Berlin’de şahsen tanımıştı. Bu tanışma, her şeyden önce “Liszt-Wagner” ilişkilerine de başlangıç oldu. Diğer taraftan bu ilişkinin en önemli tarafı, gittikçe artan karşılıklı dostluğun günün birinde kayınbaba-damat yakınlığına vesile olmasıydı. Nitekim Wagner, Liszt’in kızı Cosima ile evlendi; bu hayırlı birleşme, Wagner’in yıllardır kafasında taşıdığı projelerin bir an önce gerçekleşmesini sağladı; doğal olarak bundan en çok sanat dünyası yararlanmış oldu. Liszt, o zaman 18 yaşında olan Schröder-Devrient’i ilk olarak Beethoven’in Fidelio operasında, Fidelio rolünde görmüş, genç kızın yeteneğine hayran olmuştu. Esasen Beethoven’in ölümünden tam 16 yıl sonra, Fidelio operasının temsilini Beethoven’in hayatında göremediği bir üstünlüğe ulaştıran, Wagner’in ilk operalarından Rienzi’ye olduğu kadar, bu eserin yaratıcısına da Liszt’in dikkatini çeken, gene bu genç kızdı.

            Liszt, o sıralarda Berlin’de bulunan Wagner’e, ilk fırsatta Rienzi operasını dinleyeceğini, çok samimi bir ifadeyle vaat etmişti. İleri yaşlarda hatıratını yazmaya başlayan Wagner, Liszt’in bu heyecan veren vaadinden şu cümleyle bahsetmektedir: “…üstadın herkesi büyüleyen gerçek şahsiyetini, şimdi yakından tanıdım”. Bu tarihten tam bir yıl sonra, 1844’te, Liszt, sözünü tuttu ve Dresden’e gidip bizzat Wagner’in idaresi altında sahneye konan Rienzi operasını seyretti. İşte bu temsilin son perdesi de heyecanla gözden geçirildikten sonradır ki, her iki sanat büyüğü hararetle el sıkıştılar; aralarında iki yıldır baş gösteren yakın dostluğun hayatları boyunca sürüp gideceğine inanmış olmakta asla yanılmadılar.

            (Plak: 1- Wagner, Rienzi uvertürü
            2- Liszt, La Campanella (Bu parça en sona bırakıldı.))

            1844 yılında, Dresden sanat çevresinde heyecanla karşılanan Liszt’e, bu sefer de saray tiyatrosunun tanınmış İspanyol dansözü Lola Móntez yakın ilgi göstermekten geri kalmadı. Bu olay, Berlin turnesini izleyen son iki yıl içinde, genç sanatçıya açıklanan kalp bağlarının ikincisi ve en şiddetlisiydi. Güzelliğiyle dillere destan olan Móntez, taö 17 yaşında, kocasıyla beraber Hindistan’da bulunmuş, daha sonraları St. Petersburg ve Berlin sahnelerinde dansöz olarak büyük başarılar sağlamış, nihayet Dresden tiyatrosu baş dansözlüğüne angaje edilmişti. Tıpkı Berlin’deki Charlotte von Hagn gibi, Liszt’in sanatına ve şahsiyetine hayranlıkla bağlanan Lola Móntez, 1844 yılında, büyük sanatçının Kontes d’Agoult’tan ayrılmasına sebep oldu. Fakat bu tarihten itibaren, Móntez’in hayatı, birbirini kovalayan fırtınalarla geçti ve çocuklarıyla inzivaya çekilmiş olan Kontes d’Agoıult’un dilekleri er geç yerini buldu. Nitekim Lola Móntez, bir aralık Bavyera Krali I. Ludwig’e de nüfuz etmek suretiyle, Münih saray tiyatrosu dansözlüğüne angaje edilmiş, tam anlamıyla hareketli bir saray hayatı yaşamaya başlamıştı. Az zamanda kendisine konteslik unvanı verilmiş, onun yüzünden kabineler düşürülmüş, yeniden kurulmuştu. Ancak sevimliliğiyle herkesin kalbinde yer etmiş olan bu büyüleyici kadını, nihayet üniversite öğrencilerinin ayaklanması yüzünden, Kral Ludwig sınır dışı etmek zorunda kaldı, hattâ Kralın bu genç kadına olan eğilimi, günün birinde kendi tahtına da mal oldu. Bunun üzerine Lola Móntez, tekrar dansözlüğe dönüp, Amerika’ya gitti ve orada evlendi. Ancak talihin kötü cilveleri Lola Móntez’in olduğu kadar, hayatını onun hayatına bağlayanların da yakasına yapışmıştı: zavallı kadının evi yandı, korkunç aile geçimsizlikleri baş gösterdi. Bunu, düşünülmesi imkânsız bir yoksulluk izledi ve bu feci hal, vereme tutulan genç kadının New York’ta 41 yaşında, maddi ve manevi acılar içinde hayata gözlerini yumduğu güne kadar artan bir şiddetle devam etti.

            Şimdi tekrar Liszt’e dönelim: Herkesi kendine bağlamakta üstün bir başarısı olduğu, yalnız biyografisinden değil, eserlerini dinlemekle de anlaşılan büyük sanatçının 1842-1843 yılları arasında yaptığı önemli yolculuklardan biri de, St. Petersburg ve Moskova turneleridir. Nitekim Liszt, 1841’de Berlin’de elde ettiği sınırsız sanat zaferinin heyecanıyla, 1842 yılında Königsberg ve Riga üzerinden Rusya turnesine başlar; Petersburg’daki kışlık sarayda, Çar Nikola’nın önünde birkaç konser verir. Hattâ bu konserlerin birinde, Çarın yüksek sesle konuşması yüzünden konseri yarıda bırakan Liszt, Hükümdarın “Niçin devam etmiyorsunuz?” diye sormasına, “İmparator konuşurken başkalarına susmak düşer” diye cevap vermek cesaretini de gösterir.

            (Plak 3: Liszt, 13. Rapsodi)

            Liszt’in St. Petersburg turnesinden sonraki günleri Moskova’da geçti. Sayısız kuleleriyle, kubbeleriyle, nihayet tarihî Kremlin sarayıyla tanınmış olan bu büyük şehirde, Liszt, meşhur Rus bestecisi Glinka’ya takdim edildi. Sanatçının Moskova’da geçen hayatı da birbirini kovalayan dikkate değer olaylara sahne oldu. Mesela Liszt, müzik ve sanat uğraşları hakkında fikir edinmek isteğiyle şehrin Çiganlarla meskûn kısmını da dikkatle gezdi. Kendisine verilen birçok kıymetli hediye arasında, iki küçük ayı yavrusu da bulunuyordu. Liszt bunların ikisini de Paris’e çocuklarına gönderdi. Büyük sanatçı, Rusya’da bulunduğu sıralarda verdiği konserlerle, yarım yüzyıldan fazla bir zamandan beri sanat zevki bir hayli incelmiş olan Moskova çevrelerinde heyecan dolu yankılar bıraktı.

            (Plak 4: Liszt, 6. Rapsodi, orkestra)

            Bir müddet sonra St. Petersburg üzerinden Rusya’yı terk eden Liszt, acaba Orta Avrupa’ya nasıl döndü? Şimdi bunu inceleyelim: Franz Liszt’in Moskova dönüşü, Napolyon’un dönüşünün tamamen aksine olarak, sırf sanat zaferleriyle sınırlı kalmaktadır. Büyük sanatçının veda etmesi vesilesiyle Moskova’da şerefine parlak görenler düzenlendi. St. Petersburg’a seyahati için kendisine özel bir gemi tahsis edilmişti: bu gemiye bindirilen büyük Rus koroları, Kronstadt’a kadar Liszt’e eşlik edip, sık sık şarkılar söylediler. Liszt, Kronstadt’tan itibaren araba ile yoluna devam edecekti. Kendi hazırladığı planlara göre inşa edilmiş olan seyahat arabasında her türlü konfor vardı. Bu araba, gündüzleri oturma ve yemek salonu, akşamları da yataklı salon olarak kullanılabiliyordu. Aksi takdirde, binlerce kilometrelik yolun sıkıntısını başka türlü hafifletmeye imkân yoktu. İşte Liszt böyle bir araba içinde Orta Avrupa’ya döndü; ve bir müddet sonra gerçekleştirilmesi gereken yeni turnelere hiç dinlenmeden hazırlanmaya başladı. Günün birinde bu hazırlıkları da tamamlanmıştı. Sanat dünyasında yeni bir yolculuğa başlamamaya sebep yoktu. Nitekim öyle oldu. Mizacı gibi hayatı da binbir tezat içinde akıp giden büyük sanatçı, Rusya turnesinden henüz dönmüştü ki, gene 1844 yılı içinde, Avrupa’nın tamamen aksi bir istikameti olan İspanya’ya doğru yol almaya başladı: hedefi Madrid’ti.

            Liszt, Pireneler’in sert yokuşlarını, tehlikeli virajlarını aştıktan sonra, Madrid’e vardı. Kral sarayı, Liszt konserleri için gerekli önlemleri çoktan almıştı. Ancak Liszt’in, saray âdetlerine göre, konserlere başlamadan önce, özel bir törenle saray mensuplarına takdim edilmesi gerekiyordu. Bu tören de yapıldı. Nihayet Liszt, İspanya Kraliçesi İsabel’in huzurunda verdiği konserle, eski ve geniş bir sanat geleneği olan İspanyolları da hayrete düşürmekte gecikmedi. Liszt, İspanya’da geçirdiği günlerde de, her yerde olduğu gibi, sanat dünyası için yararlanmaktan geri kalmadı. Büyük besteci, Madrid’ten sonra güney güneşinin parlak, yakıcı ışığı altında yaptığı yolculukta Kurtuba, Sevil ve Cebelütarık&rsq