Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

RADYO

Ankara Radyosu
27 Ekim 1946, Pazar
Saat: 9.45-10.45

 

SANAT DÜNYASININ YOLCULUKLARI: I
FRANZ LİSZT
(1838-1843)

            Sanat adamı ile sanat eserini en çok yolculuklar tanıtır. Eserin yapısıyla de ilgili olan bu türden yolculuklar, sırf sanatçı tarafından yapılabileceği gibi, bizzat sanat eserinin yolculuğa çıkmasıyla da mümkündür. O halde sanatçı, eserini veya eserlerini tanıtmak bahanesiyle uzun bir yolculuğu göze alır; şehir şehir dolaşır. Ancak bu çeşit turneler daha çok fonetik, yani sesle yorumlanan sanat türleri için söz konusu olabilir. Bu durumda şeflik, virtüozluk, bestecilik sıfatlarından birine, ikisine veya her üçüne birden sahip olabilen müzikçi, kendisinin yahut başkalarının yaratmalarını çalara, veya çaldırarak, sanat dünyasına tanıtır; bunun için uzun yolculukları göze alır; eninde sonunda dünya ölçüsünde bir şöhreti de kendine sağlayabilir.

            Sahne sanatı, yani edebî sanatlar mensupları için de aynı yolculuklar geçerli olabilir. Ya da fonetik sanat mensupları oldukları yerde dururlar; yaratılan eserler uzak mesafeleri aşarlar; yaratıcılarını büyük şöhretlere ulaştırabilirler. Tıpkı vaktiyle Bach’ın, oturduğu yerde, Haendel’in, dolaşa dolaşa, dünya ölçüsünde şöhretleri elde etmiş oldukları gibi. Plastik sanatlara gelince: resim ve heykel gibi sanat eserleri de, yerli ve gezici sergiler ve müzeler yoluyla yaratıcılarının tanınmasına vesile olurlar; ama bu çeşit sanatlara mensup olanlar için “turne”nin, müzik ve temsil sanatçılarında olduğu kadar hayati rolü yoktur. Burada ancak yaratılan eserin geniş ölçüdeki sanat yolculuklarına aday olabilecek nitelikte meydana getirilmiş olması yeterlidir.

            İşte onun için, müzikte icracıyı olduğu kadar yaratıcıyı da eserin başından ayırmak mümkün olabilir. Nitekim icracı daima eserle beraberdir; yaratıcı ise, aradan yüzyıllar da geçse, mutlak turneyi eseriyle beraber gene yapar, hattâ basılı programlarda doğum ve ölüm tarihleri de verilerek anılır; besteci bu suretle olsun eserinin yanı başında yer almaktan mahrum bırakılmaz. Görülüyor ki, bilhassa müzikte sanat yolculukları, yani turneler, eser ile sahibinin tanınması bakımından önemlidir. Hattâ sık sık yapılan konser turneleri sayesinde, bazı sanat adamları, devamlı olarak gelişmişler, erişilmesi güç bir şöhrete ulaşmışlardır. Bu tip müzik büyükleri arasında en ön planda yer alması gereken bir sanat adamı varsa, o da şüphesiz Franz Liszt’tir.

             Franz Liszt, sanat kudretini, sırf hayatı boyunca dönemler halinde devam eden turnelere borçludur. Hele, 75 yıl yaşamış olan bu ateşli sanat adamının, 1838-1848 yılları arasına rastlayan 10 yıllık hayatı, gençliğinin en verimli yolculuklarına sahne olmuştur. Gene bu yıllar boyunca, hükümdarları bile kıskandıran saygı ve sevgi coşkunluğu içinde, bütün Avrupa’da başta taşınmış olan Liszt’in, 1838 yılında Budapeşte’yi kasıp kavuran sel âfetini işitir işitmez, felakete uğrayanlar yararına göze aldığı geniş ölçüdeki konser turnesiyledir ki, sanatçının o meşhur yolculuklarından biri daha başlamıştır.

            Bu önemli olayın nasıl cereyan ettiğine gelince: Liszt, 1838 yılı Nisan ayında İtalya’dadır. Günün birinde Venedik kahvelerinin birinde otururken, Peşte’nin yarısından fazlasını silip süpüren su baskınını gazeteden öğrenir; derhal felakete uğrayanlar yararına konserler düzenlemek hevesine kapılır. Hattâ aynı gün Viyana’ya hareket eder. Liszt, bu olağanüstü durum karşısındaki duygularını şöyle anlatmaktadır: “Maruz kaldığım heyecan ve duygu seli, kafamdaki vatan kavramına yeniden can verdi. Çünkü ben de bu eski, bu kudretli ırkın çocuğuydum”. İşte Liszt bu türden düşüncelerle Viyana’ya koşmuş, arka arkaya verdiği altı konseri dinlemek için, birbirini ezercesine yer bulmaya çalışan halkın candan ilgisi sayesinde, 25.000 Guldenden ibaret bir kazanç temin etmiş ve bu paranın hepsini Peşte’de sel âfetine uğrayanlara göndermekte bir an tereddüt etmemiş. O zamanlar büyük sanatçıya bütün kalbiyle bağlı olan Kontes d’Agoult, bu konserler hakkındaki görüşlerini şu cümleyle açıklamaktadır: “…Viyanalıların, hatırlayabildikleri kadar söylemelerine bakılırsa, Paganini de dahil olmak üzere, Viyana’da hiç kimse bu derece başarı gösterememiş”.

            (Plak 1: Liszt, Funerailles)

            Bu konserleri büyük bir heyecanla veren Liszt’in, artık biricik isteği, 16 yıldır görmediği vatanını ziyaret etmekti. 1839 yılında bu maksatla Peşte’ye giden Liszt, büyük bir halk kitlesinin sevgi gösterileri arasında karşılandı. Kont Leo Festetich, onu köşkünde misafir etti. Liszt’in Macaristan’da  olduğu haberi, az zamanda her yerde duyulmuştu. Hattâ bu millî kahraman için Pressburg’da büyük şenlikler düzenlendi. Liszt bu şehirde, dönemin ileri gelen Macar devlet adamlarından Kont Stephan Széchenyi ve Kont Ludwig Battyhanyi ile şahsen tanıştı. Peşte’deki eski Redoute sarayının ampir üslûplu mükellef salonu, Liszt’in konserlerine tahsis edildi. Liszt burada, 27 Aralık 1839’da büyük bir konser verdi. Salonun tam orta yerine orkestra için yüksekçe bir yer yapılmış, orkestranın önüne, Liszt’in değiştirerek çalmasını temin maksadıyla, iki adet kuyruklu konser piyanosu konmuştu. Bu suretle 1500 kişinin Franz Liszt gibi bir sanat büyüğünü vect içinde dinleyebilmesi imkânı sağlanmıştı. İlk olarak bu salonda yapılan bir konserden sonra, 4 Ocak 1840 günü, Peşte’deki eski Macar Millî Tiyatrosu’nda da emsalsiz bir konser verildi. Hattâ o zaman 29 yaşına henüz basmış olan büyük sanatçıya, Macar milleti adına, murassa bir kılıç da hediye edildi.

            (Plak 2: Liszt, 14. Rapsodi)

            Elde bulunan belge ve mektuplardan, bu törenin şu şekilde geçtiği anlaşılıyor: Millî tiyatroda yapılan konserin sonunda, asilzadeler meclisi tarafından verilen karar gereğince, Liszt’e doğru yaklaşan beş kişilik heyetin en önünde yürüyen Kont Leo Festetich, iki eliyle tuttuğu ipekli bir yastığın üzerine yatırılmış, kıymetli taşlarla süslü, murassa bir Macar kılıcını, sahnede piyanonun önünde ayakta duran Liszt’e hediye ediyor; bu beklenmedik olay, Franz Liszt’i olduğu kadar, salonda bulunanları da sarsıyor. Millî tiyatroda yapılan bu büyük çaptaki konserden sonra, Liszt bir arabaya bindiriliyor; ve bu araba, ellerinde meşale tutan, millî kıyafetlerini giymiş yüz asilzade ile büyük bir bandonun eşliğinde, Hatvani sokağından geçirildikten sonra, Prens Crassalkovich’in sarayına yaklaşıldığı sırada, gittikçe artan yoğun bir insan kitlesi tarafından arabanın atları sökülüyor; Liszt arabadan dışarı alınıyor ve Yaşa! nidaları arasında, prenslerin en önünde yürümek suretiyle, oturduğu köşke kadar yaya olarak götürülüyor. Sanatçı bu unutulmaz günün hatırasını, Paris’e, Kontes d’Agoult’a yazdığı bir mektupta şöyle anlatmaktadır: “Bu harikulade bir şeydi, eşine rastlanmayan bir şey. Bu halkın heyecanı, saygısı ve sevgisi, hiçbir tarife sığmıyor. Bu alay, tıpkı Lafayette gibi bir insana yapılan, yahut da ihtilal adamlarından pek azına nasip olan bir zafer alayına benziyordu”. Hastalığından dolayı Franz Liszt’e o tarihlerde eşlik edememiş olan Kontes d’Agoult ise, büyük sanatçının bu mektubuna verdiği heyecan dolu cevapta, sevincinden ağladığını söyledikten sonra şöyle demektedir: “Her halde çok güzel bir şey, büyük bir şey, şairane bir şey! Ah, acaba neden ben de orada olamıyorum; neden bütün ruhumla orada olamıyorum!”.

            Beş yıldır bu türden başarılarla sürüp giden zafer dolu turnelerin hep aynı şekilde devam edeceğine inanmış olan Liszt, Leipzig’de gördüğü ilgisizlik karşısında birdenbire sarsılmış, hastalanıp yatağa düşmüştü. Ancak Berlin turnesi onu daha parlak zaferlerle karşılaştıracaktı. 1841 yılında, otuz yaşına henüz basan bu ateşli sanatçının Berlin’de birbirini kovalayan başarıları, aralarında IV. Friedrich Wilhelm’in de bulunduğu geniş bir dinleyici kitlesini hayretten hayrete düşürmüştü. Liszt, Berlin’de kısa bir zaman içinde tam 21 konser verdi. Ayrıca Berlin Şan Akademisi’nde büyük viyolonist Joachim’in de katılımıyla düzenlenen büyük çaptaki bir konserde, senfonik şiirlerini, bu arada “Prelütler” ve “Tasso” adlı eserlerini idare etti ve mi bemol majör piyano konçertosunu bizzat çaldı.

            (Plak 3: Liszt, Mi bemol majör piyano konçertosu)

            Liszt o sıralarda Berlin’de Hotel de Russie’de kalıyordu. Her gün binlerce insan onu görmek için otelin önüne toplanıyor, Yaşa! diye haykırıyor, Liszt yüzünü pencereden olsun gösterinceye kadar hiç kimse yerinden kıpırdamıyordu. Nitekim büyük sanatçının Berlin’den ayrılması da, daha önce başka şehirlerde yaşanmış olanlardan farksızdı. Berlin&r