Ankara Radyosu
6 Şubat1944, Pazar
Saat: 9.45-10.45
Sayın dinleyenlerim, 19. yüzyılla beraber güzel sanatların hemen her sahasında kendini hissettiren halkçılık cereyanları, bilhassa sanat eserlerinde etnolojik (halkbilimsel) özelliklerin ortaya çıkmasına neden olmuştu. Hatta sırf bu nedenledir ki bu yüzyılın son yarısında millî sanat akımları kuruldu. Acaba bu devirden önce Orta Avrupa’da, hatta daha önceleri İtalya’da, Hollanda’da, İngiltere’de görülen müzik hareketlerinin bir millî varlık olarak kabul edilmelerine imkân yok muydu? İtalya’da Rönesans’la başlayan sanat gelişiminin az zamanda Batı Avrupa ile Orta Avrupa’ya bulaşması, bütün Batıya sırf insanseverlik (hümanizma) esaslarına dayanan Rönesans sanatını tanıtmıştı.
O halde aynı kaynaktan gelen Rönesans sözcüğünden geçtikten sonra 19. yüzyılın başlarına kadar Batının her tarafına yayılan sanat idealini -hangi memlekette olursa olsun- bir bütün olarak ele almak gerektiğine göre, Romantizm’e kadar devam eden sanat cereyanlarına kesin bir milliyet yakıştırmaya pek o kadar imkân yoktur. Hatta önce İtalya’da başlayan Barok sanatın etkisiyle 17. yüzyılda en çok Fransa’da gelişen opera sanatında bile bazı millî özellikler saptamak mümkün olmakla beraber, bütün 17. ve 18. yüzyıl sanatlarında olduğu gibi bu sanatın kökünü de Floransa’da aramak gerekir. Bu arada Batının her yerinde ortak tonal esaslar üzerinde gelişen müzik sistemine ise, tabir caiz görülürse sadece “majör-minör” milliyet yakıştırmak mümkündür. Öte yandan Batıda bütün sanatların Hıristiyanlık gibi ortak bir inancın ürünü olmaları durumu, sanatları gelişimleri bakımından fevkalade önemli olan ortak bir dine de bağlamıştır.
Batıda 18. yüzyıl sonlarına doğru başlayan milliyet cereyanları, sanat etkinliklerinin Avrupa’nın Doğu taraflarına geçmesine de vesile olmuştu. Bu konuda önceleri Slav âlemi harekete geçmiş ve Slav milletleri arasında Ruslar bilhassa müzik alanında şaşılacak bir varlık göstermişlerdir. Rusya’da müzik sanatı 1725 yılında ölen Büyük Petro zamanından beri sevilmekte ve himaye edilmekteydi. Daha önceleri ise Rusya’da pek de önemli olmayan mütevazı bir kilise musikisi vardı.
17. yüzyılda İtalya’da ve daha sonra Fransa’da gelişen operaya gelince: Bu sanatın ilk önce 18. yüzyılın son yarısında ve II. Katerina zamanında yine İtalyan bestecileri eliyle Rusya’ya girdiği görülür. Rusya’da müzik genellikle 18. yüzyılın sonlarına doğru müstakil bir sanat olarak gelişmeye başlamış, ilk konser faaliyetleri ise ilk olarak 19. yüzyılın başlarında yine Batıdan gelen yabancı konsertistlerle sınırlı kalmıştır. Bu arada Titoff, Abyaljieff, Warlamoff, Werstowsky gibi yetenekli müzisyenler Avrupa müziğini taklit suretiyle besteledikleri eserlerle Rusya’da ilk kompozisyon faaliyetine önayak olmuşlardır.
Bir süre sonra, yani 1840 yıllarına doğru kompozitör Glinka bestelediği operalarla geleceğin millî Rus müziğini müjdelemiş, sanatçı eserlerinde daha çok Rus halk müziğinin özelliklerini ortaya çıkarmıştır ki 19. yüzyılın son yarısında bütün sanat âleminin “Beşler” diye andığı ve takdir ettiği beş Rus besteciye gerçek yolu gösteren besteci de Gklinka olmuştur. Bu beş besteci ise Borodin, Cesar Cui, Mussorgsky, Rimsky Korsakow ve Mily Balakirev adlı bestecilerdir.
Konumuzun kahramanı olan Nikolai Rimsky Korsakow, “Beşler” arasında yeteneği bakımından hiç kuşkusuz ötekilerden üstün olan bir sanatçıdır. 1844 yılında Tikhvin’de dünyaya gelen Rimky Korsakow da Beşler’e mensup meslektaşlarının her biri gibi meslekten müzisyen değildi. Nitekim sanatçı 1862 yılında Petersburg Denizcilik Okulu’ndan mezun olmuştu. Eğitimi sırasında müzikle candan meşgul olması ve besteci Balakirev ile tanıştıktan sonra onun vasıtasıyla Mussorgsky, Cui ve en sonra da Borodin ile ilişki kurması, Korsakow’u müziğe büsbütün yaklaştırmış ve bu alanda çok başarılı olan sanatçı bir süre sonra Rus donanmasının müzik müfettişliğine tayin edilmişti.
Garp müzikologları tarafından Beşler dışında kabul edilen Çaykovski’nin Alman lirizminin temsilcisi olarak tanınmasına karşılık Korsakow millî musikinin yalnız Rus halkı kaynaklarından doğacağına inanmış, eserlerinde yalnız Rus halk şarkılarını değerlendirmiş, sırf bu nağmeleri kompozisyonlarında temel taşı olarak kullanmıştır. Bestelerini az zamanda dünya konser repertuarlarına sokmayı başaran Korsakow müzik sanatının hemen her alanında şaşırtıcı eserler yaratmıştır. Sanatçı 1871 yılından ölümü tarihi olan 1908 yılına kadar Petersburg Konservatuvarı’nda enstrümantasyon ve kompozisyon hocası olarak çalışmış ve bu suretle ülkesine yıllarca hoca olarak da hizmet etmiştir.
Rus müzik edebiyatına ilk senfoniyle ilk senfonik şiiri bahşeden yine Korsakow’dur. Senfoni bestecisi sıfatıyla da -orijinalitesinden hiçbir şey feda etmeden- Berlioz-Liszt yönüne yaklaşan sanatçı, mutlak olan klasik senfoni formundan çok, belirli bir olayı anlatan programlı müzik formuna bağlanmıştır. Bu yüzden eserlerinde kuvvetli bir tasviri etkin kılmayı başaran Korsakow, senfoniye göre tamamiyle serbest olan “programlı müzik”,yani “senfonik süit” ve “senfonik şiir” tarzlarını tercih etmiştir.
Tamamiyle millî bir idealden güç alan Korsakow, besteci Mussorgsky gibi sırf tarihî gerçeklere bağlanmamış, ama daha çok halk masallarına ve halk hikâyelerine yönelmiştir. Mussorgsky’nin kompozisyonlarında tekniğe değer vermemesine karşılık Korsakow, sanatın teknik tarafına abartılı bir şekilde bağlanmış ve bu suretle bilimsel alanda da yüksek bir varlık göstermiştir. Nitekim sanatçının bir yıldan uzun bir süre zarfında her gün Füg yazması, kendisindeki yüksek enerjiyi açıklaması bakımından en canlı bir örnek olarak dile getirilmektedir. Korsakow, bu şaşırtıcı iradeyi zengin bir müzik ve şiir fantezisiyle de birleştirmek suretiyle bir dizi dramatik eser yaratmıştır. Bu arada “Sadko”, “Çar Saltan’ın Masalı”, “Kitesh Şehrinin Hikâyesi”, “Altın Tavuğun Hikâyesi” adlı eserleri arasında en önemlisi, konusunu tarihî bir olaydan alarak bestelediği “Çarın Nişanlısı” adlı operasıdır. Korsakow, şair Puşkin’in dramatik bir eseri olan “Mozart ve Salieri” adlı şiirini de bir perdelik müzikli dram olarak bestelemiştir. Senfonik müzik alanında önemli izler bırakan sanatkçı, ilk Rus senfonisi olan Autar adlı eseriyle de ün kazanmıştır.
Millî Rus müziğini dünya konser salonlarında başarıyla temsil eden Korsakow, aynı zamanda musiki sanatının en önemli enstrümantasyon üstatlarından biridir. Nitekim zamanımızın ünlü bestecilerinden Stravinsky’ye hocalık etmiş olan Korsakow, büyük orkestranın yapısını eşsiz bir sabır ve merakla incelemiş ve bu önemli gizemi, bugün bile müzik biliminin önemli eserlerinden sayılan “Enstrümantasyon El Kitabı” adlı kitabında başarıyla ele almıştır. Yüksek bir besteci olduğu kadar mesleğinin önemli bir bilgesi olarak da tanınan Korsakow’un sanat dünyasının en önemli enerji kaynaklarından biri olduğuna şüphe edilemez.
Sanatçının programlı müzik alanında yarattığı eserler arasında Şehrazat Süiti bilhassa anılmaya değer. Az sonra plaklardan dinleyeceğimiz bu senfonik masal, Doğunun sihirli dünyasını bir doğubilimci gözüyle anlatan eserler arasında en önemli yeri işgal etmektedir. Bu eserde Şark masallarının sultanları, şehzadeleri, cariyel