Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

TV / RADYO

Ankara Radyosu
25 Temmuz 1939
Saat: 21.30

RADYO ORKESTRASI KONSERİ HAKKINDA

Program:

  1. Mendelssohn, İtalyan Senfonisi, la majör
  2. Don Juan operası uvertürü
  3. Nicolai, Windsor’un Şen Kadınları operası uvertürü

 

Muhterem dinleyicilerim, müzik, temsil ettiği dönemin toplumsal yapısını insan ruhuna doğrudan duyumsatan bir sanattır. Bütün sanat eserlerinin mensup oldukları toplumun manevi varlığını en doğru şekilde ifade eden fikir ürünleri olmalarına karşılık müzik, toplumun manevi varlığını insan ruhunda yaşatan bir sanat türüdür. Bundan dolayıdır ki herhangi bir dönemin müziğini dinlersek, o dönemin toplumsal yapısını yalnızca duyumsamakla yetinmez, bütün gerekleriyle yaşarız. Dolayısıyla sanatlar arasında varlığını sırf ritme borçlu olan, yani tıpkı bir insan ömrü gibi ritmik hareketler içinde akıp giden müzik, dinleyiciyi mutlaka temsil ettiği dönemin atmosferine çeker götürür. Müziğin insana her zaman düşünsel bir yolculuk imkânı bahşetmesi karşısında, seçilmiş bazı eserleri içeren bir konser programı, maddi araçların hiçbiriyle yapılması mümkün olmayan ve insanı az zaman içinde birçok yere birden götüren yani ulaştıran zengin bir seyahat programıdır. Hattâ maddi yolculuğun her seferinde geleceği hedeflemesi karşısında, müzik yolculuğu, geçmiş ile şimdiki zamanı aynı anda içeren ve gelecek hakkında insan ruhuna seziş veren düşünsel bir yolculuktur.

Dolayısıyla besteci Bach, bizi 18. yüzyılın ilk yarısıyla sınırlanan Barok bir atmosfer içinde yaşatır ve buu dönemin bütün sosyal gerekleri gözümüzde canlanır. Hattâ Voltaire zamanının omuzlara kadar inen perukalar taşıyan başlarıyla geniş etekli kadınları ve vücutlarının bütün hatlarını belli eden kısa pantolonlu ve kılıçlı erkekleri, ölçülü biçili hareketleriyle önümüzden akıp giderler. Öte yandan bizi uçsuz bucaksız bir tasavvuf dünyasına çeken Bach müziği, bizi nereden gelip nereye gitmekte olduğumuzu da düşündürür.

Beethoven ise bizi 18. yüzyılın son yarısından geçirerek 19. yüzyıl başlarına ulaştırır. Hattâ zamanında tamamiyle modern bir sanat akımı olarak görülen Beethoven müziği, bizi biraz önceki mistik hülyamızdan uyandırarak doğaya, insan sevgisine, kısacası dünyaya çeker. Bu dönemde bizzat taht işgal eden insanların bile ağızlarından düşmeyen “insanseverlik” kavramının Napolyon’ları tahrik ettiğini, bu kavramın başta Beethoven olmak üzere bütün sanatkârlara heyecan kaynağı olduğunu ve her türlü mistik hülyaya son veren 9. Senfoni ile sırf pagan bir kaynaktan beslenen insani bir tasavvufa temel atıldığını görürüz. Bu yüzden de müziğin ve dolayısıyla ciddi bir konserin insan ruhuna, geçen ve geçmekte olan zamanın sosyal yapısı içinde dolaşma fırsatını veren manevi bir yolculuk olduğuna şüphe edilemez.

Muhterem dinleyicilerim, acaba biraz sonra Hasan Ferit Alnar’ın idaresinde dinleyeceğimiz Radyo Orkestrası’nın konseri bizi hangi âleme götürecek, hangi toplumsal gerçeklerle karşılaştıracak, hangi ölümsüzlerle tanıştıracak? Konserimizin en önemli eseri, müzik romantizminin büyük üstatlarından besteci Felix Mendelssohn Bartholdy’nin İtalyan Senfonisi olduğuna göre, bu eseri dinlerken kendimizi 18. yüzyılı henüz arkada bırakmış olan Avrupa’da yavaş yavaş belirmeye başlayan romantik bir atmosfer içinde bulacağımız tabiidir. Bu dönemde Beethoven Viyana’da hayattadır. Bu dönemin başlarında klâsik ekolün kurucusu olan Haydn’ın Viyana’da vefatı tarihi olan 1809 yılında, filozof Mendelssohn’un yeğeni ve bu akşam dinleyeceğimiz İtalyan Senfonisi’nin bestecisi olan Mendelssohn, Hamburg’da dünyaya gelmiştir. 1847 yılında 38 yaşında ölen sanatçı, çok küçük yaşlarda müziğe olan büyük yeteneğiyle çevrenin ilgisini çekmiş ve delikanlılık çağlarında sanat âleminde eserleriyle tanınmıştır. Avrupa’nın teknik ve politik alanlar ve düşünce alanında esaslı bir devrime kavuştuğu bu dönemde, bütün sanatçıları, milliyetçilikle sonuçlanan Romantizm kaynağının önünde eserleriyle baş başa görürüz. Nitekim Mendelssohn da sırf bu kaynaktan aldığı ilhamla eskiye göre daha geniş bir form prensibine bağlanmak üzeredir.

Yine bu zamanda Orta Avrupa’da şair Herder’le başlayan aydınlanma edebiyatı, eğitimcilerde, diplomatlarda, sanatkârlarda, hattâ yurtseverlerde bile etkisini göstermiş ve her şeyden önce serbest bir forma bağlanan Romantizm bu tür yeni malzemeyle mutlak zaferini kutlamıştır. Dolayısıyla başlangıçta henüz şarkılarında bu taze atmosferin mizacını dile getiren Mendelssohn’un daha sonraları orkestra eserleri yazdığı ve hattâ 5 senfoni de bestelediğini görürüz. Bu senfonilerin en önemlilerinden biri, sanatçının İngiltere seyahatinin ardından bestelediği İskoç Senfonisi, diğeriyse İtalya seyahatinden sonra bestelediği ve bu akşam dinleyeceğimiz İtalyan Senfonisi’dir.

Formdan çok doğaya bağlanan Romantizm’in sanatçıyı daha çok bir ses ressamı olarak yetiştirdiğine bakılırsa, İtalyan karakterini bu senfoninin değişik bölümlerinde büyük bir başarıyla yaşatan Mendelssohn’un, güney manzaralarının kızgın güneşiyle gözleri kamaştıran renklerini de bu harikulade eserinde etkili kıldığı hayretle görülür. Hayatının en önemli kısmını Leipzig’de geçiren ve bu şehri az zamanda sanat dünyasının merkezi haline getiren Mendelssohn, bu senfoniyi 1830 yılında ve Paris’te Temmuz ihtilalinin başladığı sıralarda İtalya’ya yaptığı bir inceleme seyahatinin ardından bestelemiştir ki bu romantik eserin kuvveden fiile geçtiği döneme, yani 1830 yılına nüfuz ettikçe, bu tarihin Avrupa’da sanatın ve tekniğin kaderi bakımından bir rol üstlendiğini hayretle görürüz. Nitekim aynı yıl içinde sanatta yeni form prensipleri saptanması uğrunda açılan mücadele yeni bir romantizmin kurulmasına vesile olmuştur ki biraz sonra dinleyeceğimiz İtalyan Senfonisi’nin de bu yepyeni sanat prensibinin etkisi altında, Alexandre Dumas Père’in ilk dram ve romanlarını yayımlamaya başladığı ve Goethe’nin Faust’un ikinci bölümünü bitirip Weimar’da vefat ettiği sıralarda bestelendiği görülür. Muhterem dinleyenlerim, bu eser bizi aynı zamanda döneminin siyasi, toplumsal ve edebî olaylarına da yaklaştırır. Hattâ bize 19. yüzyılın ilk yarısında cereyan eden bütün bu olaylar arasında dolaşmak fırsatını da verir.

Programın ikinci büyük eseri olan, büyük bestekâr Mozart’ın 1789 tarihli Don Juan uvertürü, bizi hangi dönemle ve kimlerle karşılaştıracaktır? Her şeyden önce bu eseri dinlerken biraz önce bahsettiğim zamandan, yani 1830 yılından tam yarım yüzyıl geriye gitmek zorundayız. Bu dönem her şeyden önce Viyana klâsiklerinin sanatlarında olgunluk çağına eriştikleri bir devirdir. Rokoko tarzının bütün sanatlara hâkim olduğu bu sıralarda, Mozart’ın İtalyan operasına Orta Avrupa’da son verdiğini ve millî Alman operasının temelini atmayı başardığını görürüz. 1791 yılında 35 yaşında hayatını kaybeden Mozart, büyük Fransız ihtilalinden tam iki yıl önce, yani 1787’de Don Juan operasını bitirmiş, hattâ çok verimli olan sanatkâr, operanın bu akşam dinleyeceğimiz uvertürünü eserin Viyanada’ki ilk temsilinden bir gece önce bestelemiştir. Bu dönemin öteki sanat olaylarını da araştıracak olursak, orijinal metni Lorenzo da Ponte tarafından hazırlanan 3 perdelik Don Juan operasının Mozart tarafından bestelendiği yıl, yani 1787 yılında İtalyan operasının son ve büyük yenileyicisi Gluck’un Viyana’da vefat ettiğini ve klâsiklerin en büyük üstadı ve Romantizm’in müjdecisi Beethoven’in ise aynı yıl içinde ilk defa olarak Viyana’ya geldiğini görürüz. Kadın kalbini büyülemekte eşi olmayan Don Juan’ın meraklı maceralarıyla feci sonunu içeren bu operanın biraz sonra dinleyeceğimiz harikulade uvertüründe büyük besteci Mozart bütün olayı klâsik bir form ve berraklık içinde ifade etmiş, bu eserle çağdaşı olan sanatçılara örnek olmuştur.

Konserin üçüncü ve son eseri olan, besteci Otto Nicolai’nin Windsor’un Şen Kadınları adlı eserinin uvertürüne gelince: Bu eser bizi az önce Mendelssohn’u anlatırken bilimsel, sanatsal, teknik ve sosyal yapısı içinde dolaştığımız 19. yüzyılın  ilk yarısına tekrar döndürür. Romantik form prensibinin Schubert, Schumann ve Mendelssohn ile en çok şarkı ve enstrümantal müzik alanında kullanıldığı bu dönemde, Orta Avrupa operasının, Lortzing, Nikolai, Flotow gibi üç popüler bestecinin elinde romantik-komik operaya dönüştüğünü görürüz. Bu üç besteci arasında 1810’da Königsberg’de dünyaya gelen Otto Nicolai, sayısız operaları arasında bu akşam uvertürünü dinleyeceğimiz Windsor’un Şen Kadınları adlı komik operasıyla kendine büyük bir şöhret sağlamıştır. Windsor’un şen kadınlarının âşıklarına kurnazca ve elbirliğiyle oyun oynamalarını anlatan bu 3 perdelik komik-operanın metni ise Shakespeare’den esinlenmiştir. Nicolai’nın ölüm tarihi olan 1849 yılında bestelediği bu güzel eserdeki mizahın yankılarına Yeni Romantizm’in büyük üstadı Richard Wagner’in Nürnbergli Usta Şarkıcılar adlı operasında rastlamak mümkündür. Hele bu popüler operanın biraz sonra dinleyeceğimiz zarif uvertürü, eserin bütününe hâkim olan nükte ve mizahın parlak bir özetinden başka bir şey değildir.

Muhterem dinleyenlerim, bu akşamki konser bize sanat dünyasının Klâsisizm ve Romantizm adlı iki önemli dünyasında bir müzik yolculuğu yapma fırsatını verecektir. Şimdi bu eserleri dinleyelim ve az önce hazırladığımız seyahat programını hayal dünyamızda aynen canlandıralım.