OPUS Aylık Müzik Dergisi
Ocak 1964
Yıl: 2
Cevad Memduh Altar
Büyük Alman bestecisi Prof. Paul Hindemith’in 25 Aralık 1963’te Batı Berlin’de, tedavi edilmekte olduğu hastanede 68 yaşında öldüğü haberini, Amerika’nın Sesi radyosunun Türkçe yayınından işittiğim anda hem çok üzülmüştüm, hem de 29 yıl önceki unutulmaz hatıralar gözümün önünde birer birer canlanıvermişti. Çünkü ölen insan yalnız bize emeği geçen Batılı bir sanat büyüğü değildi, aynı zamanda çağdaş uygarlık, onunla milletlerarası değerde bir sanat yaratıcısını da kaybediyordu.
1934 yılı idi. Ankara’da Devlet Konservatuvarının kurulması söz konusu edilmeye başlanmıştı. Atatürk, 20 Aralık 1934 tarihinde, Büyük Millet Meclisin açma nutkunda: “Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir!” demişti. Sayın Abidin Özmen Millî Eğitim Bakanı iken, Ankara’da bir toplantıya davet edilmiş (1934), Bakanlığın Talim ve Terbiye Dairesi kitaplığında yapılan bu toplantıdan sonra sunduğumuz raporda, bir Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü ile bir Devlet Konservatuarının kurulmasındaki önemi özellikle belirtmiştik. Aradan bir yıl daha geçmiş, çalışmalar ilerlemişti. 1935 yılında kurulan Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünü de yönetmekte olan sayın Cevat Dursunoğlu, daha Berlin Talebe Müfettişi iken, tanınmış müzik ve tiyatro uzmanları ile temasa geçmişti. Nitekim Ankara’da bir Devlet Konservatuvarının kurulması ve ayrıca İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nin ıslah edilmesiyle ilgili tedbirlerin vaktinde alınmasında sayın Dursunoğlu’nun büyük hizmeti olmuştu.
Avrupa’dan kurucu olarak angaje edilecek sanat adamlarının gelmesini bekliyorduk. Büyük sanatçı Prof. Paul Hindemith, 1935 yılı Martının 27. günü Berlin’de Türkiye Büyükelçisi Hamdi Arpağ ile ilk sözleşmeyi imzalamıştı.
Berlin’de Prof. Paul Hindemith ile tanışıp anlaşma, sayın Cevat Dursunoğlu’nun nereden aklına gelmişti? Bunun çok ilgi çeken hikâyesini kendi ağzından dinlediğim için burada hemen açıklayabilirim: Bakanlıkça Dursunoğlu’na daha 1934 yılında, yurtta sanat kalkınması için Batının tanınmış uzmanlarıyla konuşma yetkisi verilmişti. Dursunoğlu, hiç tereddüt etmeden, o tarihte Berlin’de bulunan, zamanın en büyük orkestra şefi Prof. Wilhelm Furtwängler’e bu iş için danışmayı uygun görmüş ve hattâ Türkiye’ye uzman olarak onu davet etmeyi bile aklından geçirmişti, ama iş onun düşündüğü gibi olmamıştı. Önce Furtwängler ile randevu almak hayli güç olmuştu; sonra da konu ile çok yakından ilgilenen Furtwängler, bu önemli hizmeti üzerine almaya imkân olmadığını üzülerek söylemiş ve Prof. Paul Hindemith’i tavsiye ederek, ancak bu işi onun gereği gibi gerçekleştireceğine inancı olduğunu belirtmişti.
Nihayet Prof. Paul Hindemith’i, 1935 yılı Mayıs ayının ilk haftası içinde Ankara’da karşıladık. Eşi ile birlikte gelen sanatçı, üzerine aldığı hizmetin önemini heyecanla idrak ediyordu. Ankara’da bu önemli ödeve hazırlanmakta olan Türk uzmanlar da aynı heyecan içinde idiler. Hindemith ile ilk karşılaşıp tanışma çok samimi oldu. Büyük sanatçı bu ilk gelişinde yalnız bir ay kalıp durumu gözden geçireceği ve ilk kuruluş raporunu vereceği için, Cebeci’deki Musiki Muallim Mektebi binasında hemen harekete geçti. Dursunoğlu’nun başkanlığında yaptığımız ilk toplantıya Ferhunde Erkin, Necdet Remzi Atak, Halil Bedi Yönetken, Necil Kâzım Akses, Ulvi Cemal Erkin ve Nurullah Şevket Taşkıran da katılmıştı. Hindemith, bir yandan Musiki Muallim Mektebi’nin kuruluş, eğitim-öğretim ve öğrenci durumunu incelerken, bir yandan da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın durumunu tetkik ediyor, Ankara Radyosu’nun müzik yayınlarını inceliyor, ayrıca Cumnurbaşkanlığı Armoni Mızıkası çalışmalarını da gözden geçiriyordu. Nitekim Hindemith, bu bir ay içinde İstanbul Belediyesi Konservatuvarı çalışmalarını da tetkik etti ve İzmir’e kadar gidip oradaki durumu araştırmaktan da geri kalmadı.
Büyük sanatçı, sabahtan gece yarılarına kadar mütemadiyen çalışıyor, şahısları dinliyor, eğitim-öğretim araçlarını, enstrümanları, kitaplığı ve sair önemli konuları inceliyor, geceleri raporunu yazıyor, gündüzleri de eşi bu raporları makinede temize çekiyordu. Hindemith, bu ilk temas ve incelemelere dayanan raporlarını, sırf ön plana alınması gerekli tedbirlerin bir an önce gerçekleştirilebilmesi için Bakanlığıa sunacak, sonra da Berlin’e dönüp Konservatuvarın kuruluş çalışmalarını gerçekleştirmek için vakit vakit gene Ankara’ya gelecekti. Bunun böyle olması, Hindemith’in Berlin’deki işlerinden tamamen kopup kendini büsbütün Ankara’ya bağlayamamasından ileri geliyordu.
Nihayet 1936 yılında, henüz Musiki Muallim Mektebi’nin bünyesi içinde, bazı ihtisas bölümlerinin ilk sınıfları halinde, Devlet Konservatuvarı’nın nüvesi kurulabildi. Aynı yıl Hindemith, Tiyatro ve Opera Bölümlerinin de gereği gibi kurulabilmesi için yakın dostu ve Batının ünlü sahne uzmanı Prof. Carl Ebert’in davet edilmesini tavsiye etmişti. Bu büyük sanatçı da 1936 yılında Ankara’ya geldi. Kuruluş yıllarının acı-tatlı gerçekleri içinde, her ikisi de Türk uzmanlarla elbirliği yapıp (1936-1938) Ankara Devlet Konservatuvarı’nı başarı ile kurdular.
Hitler Almanyası’nın ezici baskısı adlında, 1938 yılı sonlarında Almanya’dan Amerika’ya göç eden Prof. Paul Hindemith’i, bu tarihten sonra ne yazık ki bir kere daha Ankara’ya davet edebilme imkânını elde edemedik; fakat gene Hindemith’in bize bulduğu Prof. Carl Ebert, 1936-1945 yılları arasında ve İkinci Dünya Savaşının devamı boyunca Ankara’da kaldı ve Devlet Konservatuvarı Tiyatro ve Opera Bölümleri ile Devlet Tiyatro ve Operası’nın gereği gibi kurulup gelişmesinde başarılı hizmetleri geçti.
Prof. Hindemith’in canı tezdi. İlk verdiği raporlara göre alınması gereken tedbirlerin kısmen gecikmesi onu çok üzüyor ve bu yüzden Ankara’ya tekrar gelmesi de gecikiyordu. Çünkü Hindemith, tedbirler tam alınmadan Ankara’ya gelmeyi hem “vakit kaybı”, hem de “boş yere para harcama” olarak vasıflandırıyordu. Elimizden gelen bütün gayreti gösteriyor, imkânlarımızı olduğu gibi harekete geçiriyor, gene de ona yaranamıyorduk! Kendisine her hafta sonu bizzat yazıp yolladığım raporlara aldığımız bütün nükteli cevaplar, bütün üzülmemize rağmen kendisine gereği gibi ayak uyduramadığımızı gösteriyordu. Hattâ büyük sanatçı, sayın Dursunoğlu’na gönderdiği 10 Ağustos 1936 tarihli mektubunda kısaca şöyle diyordu:
“Baş müfettiş Reşat (Şemsettin) beyden işittiğime göre, Ekim ayında benim Türkiye’ye seyahatimi gerçekleştirmeye çalışıyormuşsunuz. Size hemen üzerinde süratle düşünülmesi gereken hususları bildirmeyi münasip gördüm ve bunları Bakan ile görüşüp sonuçlandırmanızı rica ederim.
“Benim Ankara’ya gelebilmem, ancak Ankara Konseratuvarının açılabilmesi imkânının sağlanması halinde önemli bir zorunluluk olabilir. Bu açılış ise sırf:
-Yeni yapı ve bina değişikliklerinin ön planda ele alınması,
-Piyanoların Ankara’ya varmış olması,
-Ritmik jimnastik hocası ile bir korepetitörün angaje edilmiş olmaları,
-Yeni okulun kurulması ve Musiki Muallim Mektebine yeni bir şekil verilmesini mümkün kılacak bütün organizasyon hazırlıklarının sonuçlandırılmasıyla mümkündür… Yer, hoca ve kuruluş problemleri eksiksiz çözülmeden ve daha başlangıçta düzen, huzur ve verimli çalışma imkânları sağlanmadan, Konservatuvarın açılması hiçbir suretle mümkün değildir.
“Bütün bu tekliflerimi önümüzdeki 6 hafta içinde yerine getirebilecek misiniz? Eğer bunlar yapılamayacaksa, Konservatuvarın gelecek baharda açılmasını doğru bulmaz mısınız? Bu takdirde 6 ay daha kaybetmiş olacağız ki bu da üzülecek bir şeydir. Her şeyin hazırlanıp yoluna konması için nasıl olsa bu kadar zamana ihtiyaç var ve memurlarınızın tekliflerimi tam olarak yerine getirebilmeleri için de bu süreye birkaç ay daha katmak gerekecek. Vakıa Türkiye yolculuğumun Ekime kadar gerçekleşmiş olmasını ben teklif etmiştim ama bu müddet içinde işlerde önemli bir ilerleme kaydedilemediği içindir ki açılışın daha ileriye alınması gerekmektedir… Vaktim çok az, Ekimde Ankara’ya gelebilmem için önemli işlerimi yüzüstü bırakmaya mecburum. Büyük bir ilerleme yapabileceğimize inansam, bunu memnuniyetle yapıp Ankara’ya geleceğim. Nisandaki durumdan pek ileri gidilemediğine göre, esasen zayıf durumda olan bütçeden boş yere masraf yapmanıza da lüzum kalmaz. Ben bilakis ilgili memurlarınızın, planların yürütülmesini lokomotifsiz olarak ve bağımsızlıkla gerçekleştirmelerini doğru buluyorum…”
Hindemith, iki ayağımızı bir pabuca sokmakta haklı idi. Çünkü Konservatuvarın kurulmasını bizim kadar o da heyecanla istiyordu. Çalışıyorduk, didiniyorduk ama onunla gene de atbaşı gidemiyorduk. Bununla beraber dişimizi tırnağımıza taktık, geleneksel alışkanlıklarımıza göre olağanüstü sayılan tedbirleri aldık ve Hindemith’in alarm mektubuna 1936 yılının Eylülünde gereken cevabı çok şükür verebildik. Bir sureti de kendi arşivimde bulunan bu mektupta Hindemith’e kısaca şöyle diyorduk:
“…Size bugün memnunlukla bildirebilirim ki, önemli çalışmalarınız başarı ile gelişmektedir. Bundan dolayı Konservatuvar tereddüt etmeden açılabilir. Onun için, bu kuruluşun özellikle başlangıcında burada bulunmanız pek ziyade temenniye değer bir şeydir… Yeni yapı ile ek yapılar, tabii akımında yürümektedir… Piyanolar ısmarlandı. Bir ritmik jimnastik öğretmeni (Bayan Adler) ile bir korepetitörün angaje edilmesi için, Berlin’deki müfettişliğimize telefonla emir verildi… Organizasyon hazırlıkları kısmen bitmiştir… İlkbaharda bu işlerin kontrolünü üzerinize alırken, o zamana kadar elde edilmiş olan sonuçlardan çok memnun kalacağınıza eminim… Şan hocası Prof. Lohmann ile 6 hafta için anlaşma imzaladık. 20 Eylülden itibaren Ankara’da ödevi başında olacak… Prof. Carl Ebert ile mektuplaşıyoruz. Ümit ederim ki o da Eylül sonuna kadar Ankara’da olur… Gelen yıl ve bu yıl Bakanlığa verdiğiniz raporları ve yazıları içine alan Mavi Kitap’ı da şükranla aldım.
P.S. Şimdi Prof. Carl Ebert’in eşinden mektup aldım. Prof. Ebert’in Eylül sonunda Ankara’da olacağını yazıyor… Yapı işi, Bayındırlık Bakanlığı tarafından ilan edilmiş olup, gene aynı büro tarafından 25 Eylülde ihale edilecektir.”
Prof. Paul Hindemith’e sayın Dursunoğlu’nun imzası ile giden bu mektuptan sonra işler oldukça düzenlenmiş ve Almanya’dan gelen uzmanlar ile Konservatuvar çalışmaya başlamıştı.
Hindemith çok titizdi ama “Sarı ve Mavi Kitap” adlarıyla basılı olarak sunduğu 5 büyük rapor da elimizde idi. Hattâ bu raporlar onun Ankara’ya sık sık gelmesine pek o kadar lüzum da bırakmıyordu. Bununla beraber Hindemith, 1936-1938 yılları arasında birkaç kere daha Ankara’ya gelip işin başında uzunca süreler bulundu. Bu arada sanatçının aşırı derecede titizliği, en yakın dostu Prof. Carl Ebert ile prensipler üzerinde vakit vakit çatışmalara de yol açmıştı. Gelişmelerin aksamaması için arada sırada almak zorunda kaldığımız kesin tedbirler, bu her iki sanat büyüğünün Konservatuvara daha yararlı olmaları imkânını sağlamıştı. Bu tedbirlerin en önemlilerinden biri de, Nisan 1938’de her ikisi arasında varılan yazılı ve imzalı bir anlaşma idi. Yanan Bakanlık binasının alt katındaki iç avluya bakan odalardan birinde imzalanan bu anlaşmayı aramızda hep “Kuyudibi Andlaşması” olarak anardık.
İşte Atatürk inkılaplarının güzel sanatlar davasına büyük emeği geçen Prof. Paul Hindemith’in unutulmaz hizmetleri ve bir kuruluşun tarihçesi! Konservatuvarımız tarihinde adı saygı ile yer alan Paul Hindemith’i unutmamız mümkün mü? Onun aziz hatırasını her zaman sevgi ile anacağız.
Paul Hindemith
1895’te Hanau’da doğdu. Muntazam müzik derslerine 1904’te başladı. 1909’da Frankfurt’taki konservatuvara girdi. 1915’te Frankfurt Opera Orkestrasının başkemancılığına atandı. 1919’da kendi eserleriyle ilk konserini verdi. 1927’de Berlin Yüksek Müzik Okulunun kompozisyon öğretmenliğine getirildi. 1935 ile 1937 yılları arasında Ankara Konservatuvarı’nın kuruluş çalışmalarına katılmak üzere Türkiye’ye gidip geldi. 1938’de İsviçre’ye, 1940’ta Amerika’ya yerleşti. 1940 ile 1953 yılları arasında Yale Üniversitesi’nde öğretmenlik yaptı. 1951’de Zürich Üniversitesi’nin profesörlüğüne atandı. 1953’te İsviçre’ye yerleşti ve 25 Aralık 1963’te Almanya’da öldü.