Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

PANEL

Prof. Dr. Feza TANSUĞ'un konuşması:


         Benim bildirim, Cevad Memduh Altar ve sanat felsefesi üzerine yazdığı kitabı hakkında.

         Biz antropoloji ve etnomüzikolojide çoğunlukla tek bir konu üzerine derinlemesine bir incelemeye yöneliyoruz ve bu metodolojik alışkanlıkla bugünkü panel için Cevad Memduh Altar’ın genel olarak yaşamı, yapıtları, eğitmenliği ya da Türk müzikolojisi için önemli bir konuya değinmek yerine, tek bir kitabı üzerinde yoğunlaşıp değerlendirme yapmayı uygun gördüm, çünkü bu kitap üzerine yazılabilecek pek çok şey var aslında, çünkü müzik estetiği oldukça fazla imkân tanıyor müzikologlara. Zaten Altar’ın “Sanat Felsefesi Üzerine” başlığını taşıyan bu kitabının bir değerlendirmesini kitabın yayınlandığı tarih olan 1996 yılından beri yayınlamayı düşünüyordum. Ne yazık ki üzerinden 10 yıl geçtiği halde buna hiç fırsat bulamadım. Bu panel sayesinde eski notlarımı bir araya getirip kitap üzerinde yeniden düşünmeye başladım.

         1993 yılına kadar Mimar Sinan Üniversitesi’nde Müzik Estetiği derslerine giren Altar, sağlık sorunları nedeniyle derslere devam edemeyince, 1994 yılında bu dersi ben vermeye başladım. Hem Etnomüzikoloji hem de Müzikoloji öğrencileri için ilk kez vereceğim bu derste Türkçe kaynak bulmakta da çok zorlandım. Dersleri ancak yabancı kaynaklardan çeviriler yaparak verebildim. Altar’ın daha önce verdiği Sanat Felsefesi ve Müzik Estetiği derslerinin notlarına da bir türlü ulaşamıyordum. Az önce Server Acim arkadaşımız bu notları gösterdi, kendisinde olduğunu bilmiyordum. Her halde ben bu notları yanlış bir yerde görmüşüm. Derken onun bu notları 1996 yılında ilk kez Yapı Kredi yayınları arasında yayınlandı. Böylece özellikle Müzik Estetiği üzerinde çok büyük bir boşluk doldurulmuş oldu, yani Müzik Estetiği üzerine ilk Türkçe kaynak henüz daha 10 yıl önce sağlanmış oldu.

         Ülkemizde pek az tanınan Müzik Estetiği’ne de kısaca değinmek istiyorum, çünkü estetik genel olarak bilinen bir olgu olsa da müzik estetiği son derece yeni bir alan ülkemizde ve pek az müzik bölümünde Müzik Estetiği dersleri okutuluyor. Öncelikle buna değinmek istiyorum.

         Müzik Estetiği genel olarak şu soruların yanıtını bulmaya çalışıyor: Müzik nedir?, müzik nasıl bir anlam taşır?, insan yaşamında, kültür ve  toplumdaki yeri nedir? Günümüzde en çok konuşulan, tartışılan nokta bu belki. Müziğin insan yaşamındaki, kültür ve toplumdaki yeri ve önemi nedir? Dünyanın en büyük filozofları yüzyıllardır bunu vermeye çalışmıştır. Bunların arasında Platon ve Aristoteles, Aziz Augustin, Thomas Aquinas, Kepler, Leipnitz, Descartes, Rousseau, Hegel, Schopenhauer, Nietzche ve Marx gibi sizin de bildiğiniz, tanıdığınız filozoflar sayılabilir. 20. yüzyılda ise bu alan biraz daha geliştirilmiş ve bu alandaki en önemli katkılar Adorno -ki Türkiye’de en çok tanınan düşünür bu- Adorno’dan başka Danhaus, Ingarden, Langer, Meyer, Skuter ve Sukervandel’den gelmiştir. Müzik estetiği üzerine çalışmalar müzikoloji literatürü dışında Pitagoras’dan Leonard Meyer’e kadar sistematik felsefi yazılarda olduğu gibi genel kültür ve sanat tarihi incelemelerinde de göze çarpmaktadır.

         Altar’ın iki bölümden oluşan kitabı bu filozoflardan yola çıkarak bu soruların yanıtını bulmaya çalışıyor. Kitabın ilk bölümü -kitap iki bölümden oluşuyor- genel estetikten ayrılmış olup güzel ve güzellik üzerine estetik yargılar, sezi yoluyla algılayış, estetik duyarlılık ve sanat yaratıcılığında 6 temel öğe olan poetik, lirik, epik, dramatik, mistik ve rüstik yani pastoral öğeleri kapsar. Bu bölüm güzel sanatları estetik yorum ve yargı açısından bölümleme denemelerine de yer verirken, felsefeye ve estetiğe göre zaman ve mekân kavramlarını ve sanatta romantizmi ve klasisizmi tartışıyor.

         Kitabın ikinci bölümü bütünüyle müzik estetiğine ayrılmıştır. Bu bölümde Altar, güzel sanatların oluşturduğu estetik yargı ve anlamı, özellikle estetiği ve müzik estetiğini tartışıyor . Estetik düşünce, yorum ve yargıyı bağımsız bir felsefi konu olarak yönlendiren büyük düşünürlerden Sokrates, Platon, Aristo, Alexandre Gottlieb Baumgarten, Emanuel Kant ile Friedrich Schiller bu bölümde yer alıyor. Ardından sesin yapısal, yani bedensel özellikleri, müzik sanatına özgü simgesel dilin tekseslilik ve çokseslilik doğrultusunda oluşumu ve gelişimi, melodi ve bir konuya bağlı olan ya da olmayan çalgısal müzik türleri üzerine Altar’ın yorumları geliyor. Son olarak akılsal dinamizmin üçlü temel ilkesi olan Neden, Amaç ve Hedef’in sanat yaratıcılığındaki önemi, müzikte sonsuz ideal ve esprinin şiirsel öğenin etkisiyle simgesel dile dönüşmesi, müzik sanatının anlam ve anlatım gücü üzerine başlıklarını taşıyan alt bölümler yer alıyor.

         Kitabın bir de ek bölümü var. İkinci bölümden sonra gelen üçüncü bölüm olarak ya da ek bölüm olarak sayabileceğimiz bölümünde önemli kavramlardan Doğa, Akıl, Ruh, Kültür, Biyoloji ya da Hayatbilimi , Çağımızda Metafizik ve Neo-pozitivizm yani Yeni-olguculuk olmak üzere 7 kavram ile 2 mektup yer alıyor. Bunlar da Bettine Brentano’nun Goethe’ye ve Goethe’nin yanıt olarak Brentano’ya yazdığı iki mektup.

         Bu kitapta Altar’ın güzelin ve güzelliğin yorumu, sanatın anlam ve anlatım gücü, güzel sanatların oluşturduğu estetik yargı ve anlam, sanatta zaman ve mekân, müzikte anlam, anlatım ve yaratıcılık gibi başlıklar üzerine yazdıkları ilk kez bir araya geliyor. Sanat felsefesi üzerine yazdığı kitabında Altar, “sanatın güzelliğini anlayabilme, duyabilme, görebilmede başarılı olan bireyler var olmadan sanatın varlığını kabul etmek olanaksızdır ve hiçbir sanatı algı, yorum ve yargı safları dışında var olarak kabul etmeye olanak yoktur” düşüncesini ayrıntılı olarak tartışıyor.

         Altar, bir sanat tarihçisi, müzikolog, araştırmacı ve eğitmen kimliğiyle Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli adlardan biridir. Günümüzde Türkçe olarak
bulunan birkaç estetik kitabından Enrico Fugini’nin “Müzikte Estetik” kitabı henüz bu yıl Türkçeye çevrilmiş ve yayınlanmıştır, daha birkaç ay önce yayınlandı Türkçe olarak bu kitap. Stravinsky’nin “Müziğin Politikası” adlı  eseri ise merhum Cem Taylan arkadaşımız tarafından çevrilip yayınlanmıştır. 2000 yılında bu kitap da Pan Yayıncılık’tan çıktı. Ömer M. Soykan’ın da bazı çalışmaları var ve “Müziksel Dünya Ütopyasında Adorno İle Bir Yolculuk” kitabı Adorno’nun yazılarının -özellikle Adorno’nun negatif diyalektik ile müzik estetiği üzerine yazılarının- tartışıldığı bir Türkçe yayın. Ayrıca bu kitaplardan başka Adorno, John Cage ve Witkenstein’ın bazı makaleleri Türkçeye çevrilirken müzik felsefesinin bir geniş denemesi de Türkçe olarak yayınlanmıştır. Müzik estetiği üzerine bugün bile böylesine kısıtlı bir literatüre sahip olduğumuz Türkçe yayınlarda Cevad Memduh Altar’ın kitabı hem niteliği, hem özgünlüğü, hem de bir ilk oluşuyla müzik literatürümüz içinde hak ettiği yeri korumaktadır. Gerçekten müzik estetiği üzerine yayınlanmış ilk Türkçe kaynağımızdır.

         Ben bildirimi iki bölüm halinde yazdım. Birinci bölümde Altar’ın kitabını tanıtmak, değerlendirmek ve bağlamsallaştırmak üzerine yoğunlaşmıştım. İkinci bölümümde ise Cevad Memduh Altar’ın kuramlarından yola çıkarak bazı çağdaş felsefi ve müzik estetiği kurallarını karşılaştırmalı olarak bir araya getirdiğim bir müzik estetiği çalışmam var, fakat ben konuyu dağıtmak istemiyorum şu an ve Cevad Memduh Altar bağlamından başka bir yöne çekmek istemediğim için bildirime burada son vereceğim. Zaten zaman da dolmak üzere. Fakat bildirimin ikinci bölümü yanımda, isteyene bir kopyasını verebilirim ya da e-mail ile gönderebilirim.

         Şimdi de Cevad Memduh Altar’ın sesinden 5 dakikalık bir kaydı dinliyoruz.

“Her ülkede olduğu gibi bizde de [müziğin] başlıca iki ayrı doğrultuda gelişmesi söz konusu oluyor. Bunlar da şu doğrultudaki gelişimdir: sanat müziği. Şimdi sanat müziği deyince ‘efendim, ötekiler sanat değil mi?, bu tür müziğin dışındakiler’. Evet, hepsi bunların sanat şüphesiz, ama bakınız, sanat müziği deyince, alabildiğine geniş kültür ve bilgi birikiminden güç alan sanat müzikleri için başka memleketlerde de başka adlar kullanılıyor. Meselâ Fransa’da sanat müziği anlamına gelen ‘la musique savante’ -aynen sanat müziği demektir- terimi kullanılıyor. Almanya’da da sanat müziği anlamına gelen ‘die Kunstmusik’ terimi kullanılıyor ve bu doğrultuda oluşturulacak eserlerin gereğince değerlendirilebilmeleri için yönetimlerin bu tür müzikleri her bakımdan anlamaya, algılamaya ehil yaratıcıyı, icracıyı, dinleyiciyi, hattâ ve hattâ eleştiriciyi gereğince yetiştirmelerinde zorunluluk vardır ve uygar ülkelerin çoğunda yönetime düşen sorumluluk büyüktür bu bakımdan.

“Doğuda olsun Batıda olsun bu çok önemli konuya yaklaşımda hiçbir fark yoktur. Bakın meselâ İran’ın ünlü şairi Şirazlı Sadi -ki Miladi 1291’de ölmüştür- musikinin nasıl bir sanat olduğunu sormuşlar, bakın bu büyük şair sorana ne diyor: ‘Kardeşim’ diyor, ‘bana musikinin ne olduğunu mu soruyorsun? Dinleyeni göster, sana musikinin ne olduğunu söyleyeyim’! Batının aydınlanma dönemine bağlı ünlü filozofu Edward von Hartmann diye büyük bir filozof var; bu bilhassa ruhsal yaşamın felsefesi üzerinde, duygusal yaşamın felsefesi üzerinde çok uğraşmıştır, 1842’de doğmuş, 1906’da ölmüştür. İşte Edward von Hartmann gibi bir filozof, bir estet ise, sanat müziğine yaklaşımda, bu tür müzikleri dinlemeye ehil olan ya da olmayan kişileri ele alıyor ve bu konuda yaptığı yorum da Şirazlı Sadi’yi kanıtlama ve müzik sanatını tanımlama yolunda şöylesine bir ilke oluşturmaktadır. Hartmann da şöyle söylüyor: ‘Güzelliğin akılsal ve ruhsal içeriği kişiye göre bir anlayıştır ve bütün bunları sanatın dışında oluştururuz ve farkında bile olmadan sanatın içinde de varmış gibi benimseriz.’ Devam ediyor şimdi: ‘Bizler bilgi, yetenek, tutku, deneyim ve duyarlılık kapasitemize göre müziği sanki belleğimizin yaşantısıymış gibi yaşarız, ya da yaşanmamış müzik olarak belleğimizden atarız.’ Bakın ne güzel kanıtlıyor Şirazlı Sadi’yi; o da ‘bana dinleyeni göster’ demişti. Hartmann’ın yukarıdaki yorumunda ‘güzelliği sanatın dışında oluştururuz ve sanatın içinde de varmış gibi benimseriz’ demesi, yaşadığı ülkede sadece çevrenin bile insan üstündeki etkinliğini açık seçik ortaya koyacak niteliktedir. Durum bizde halen böyle olmadığı içindir ki, bu konuda lüzumlu kesin inisiyatifin her şeyden önce yönetime düşmekte olduğu inkâr edilmez bir gerçek olmanın niteliğini taşır.”

 

Kapanış konuşması:

Oturuma hepiniz hoş geldiniz. Ben sevgili Cihat beyin bıraktığı yerden başlamak istiyorum. Tabii ki sabahtan beri konuşan bütün katılımcılar, ailesi dışındaki hiç kimse sayın Cevad Memduh Altar’ı ailesi kadar tanıyamaz. Biz buna antropolojide ‘outsider’ ve ‘insider’ ilişkileri diyoruz, yani bir konuya ‘içeriden’ ve ‘dışarıdan’ bakmak. Tabii ki hepimiz bu konuda birer ‘outsider’ olarak bulunuyoruz ve söylediğimiz şeyler belki Cevad Memduh Altar hakkında söylenebilecek ya da yazılabilecek şeylerin çok çok küçük birer noktası. Bir örnek vermek gerekirse, ben yalnızca tek bir kitabı üzerinde, Müzik Estetiği üzerinde konuştum, fakat hepimizin söyleyebileceği bir şeyler vardı, az da olsa. Ve burada yalnızca Altar’ı anmak için hepimiz bir aile gibi buluştuk ve pek çok şeyi paylaşmaya çalıştık. Çok geniş bir yelpazeden bütün konuşmacılar seçildi. Ersin Antep’i de bir kez daha buradan bu organizasyon için kutluyorum. Cevad Memduh Altar’ın ailesinden kişiler olmakla birlikte sevenleri de vardı, meslektaşları vardı, öğrencileri vardı, hattâ öğrencilerinin öğrencileri burada yer aldı ve bu açıdan oldukça verimli geçen bir paneli sonlandırmak üzereyiz. Ben çok kısa bir şeyler daha söyleyip sözü diğer arkadaşlara bırakacağım.

Müzik alanında gerçekten konuşmamız ve yapmamız gereken çok şey var ve pek çok konuşmacımız kısmen sözünü ettiler. Kimimiz umursamıyoruz ya da kimimiz çoktan farkına vardık ama büyük tehlikelerle karşı karşıya olduğumuz söylenebilir burada. Bilmiyorum, belki 3-5 yıl sonra opera ayakta durabilecek mi? Belki bağımsız bir şekilde beste yapabilecek miyiz? Ya da yazdığımız operalar yine eskisi gibi sahnelenebilecek mi? Bunlar konusunda açıkça fikir beyan etmek oldukça güç, fakat Türkiye’de -bütün dünyada olduğu gibi- her şey çok büyük bir hızla değişmekte ve bazen eskilerin bizi aydınlattığı konulara geçmişten çok daha fazla ihtiyaç duyabiliyoruz. Kocatepe camisini burada bir metafor olarak ele almak istiyorum -çünkü üzerinde çok duruldu-, gerçekten müzik alanında da Kocatepe camisinin pek çok örnekleri var. Hem müzik eğitiminde olsun, hem müzikolojik çalışmalarda olsun, müzik yazarlarında olsun,  müzik eğitimcilerinde, öğretmenlerinde olsun, bu alanda pek çok tuhaf şeyler oluyor Türkiye’de günümüzde ve bu noktadan hareketle Cevad Memduh Altar gibi çok önemli kişilerin aydınlığına geçmişte olduğundan çok daha fazla ihtiyacımız var.