Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

PANEL

Doç. Dr. Cihat AŞKIN'ın konuşması:


           Sayın oturum başkanı, değerli konuklar. Cevad Memduh Altar’ın anısına yapılan bu panele davet edildiğimden dolayı büyük bir onur duymaktayım. Onun anısı ve bana aktardığı yüksek ruh, benim sanat hayatımın oluşmasında en büyük etkenlerden biridir. Bugünkü sanat yaşantıma baktığım zaman müzik dünyasının bu büyük üstadının aktardığı ruhu taşımaya ve hâlâ onu örnek almaya gayret ediyorum, çünkü hem yüksek şahsiyeti, hem derin müzik ve sanat bilgisi, hem de ileri yaşta olmasına rağmen varlığından hiçbir şey eksilmemiş olan memleket sevgisi ve ulvi idealizmi, hayatımda çok az canlıda şahit olabildiğim alçakgönüllülüğü ile beni derinden etkilemiş olan Cevad Memduh Altar, benim çocukluk yıllarımın efsane ismiydi. Çocuk yaşlarımda keman çalmaktan vakit bulabildiğim zamanlarda okumaya da önemli derecede vakit ayırırdım. Altar’ın 4 ciltlik “Opera Tarihi” de okuduğum kitaplardan biriydi. O kitapları bulabilmek için devlet kitapları satan mağazaları didik didik aradığımı hatırlıyorum. Hattâ dördüncü cildi bulamadığım vakit kendisine danışmıştım, bana bir tane 4. cilt verdi. Okurduk, sonra onunla sohbet eder, Mozart’ı, Wagner’i, Monteverdi’yi ve sahne sanatının çevresinde oluşan az buçuk bilgimle müzik felsefesi üzerine derin bilgiler hakkında konuşurduk, ondan bilgiler alırdım.

           İlk çocukluğumdan başlayarak benim konserlerime gelen, sahne arkasına gelerek beni tebrik etme nezaketini gösteren, çevresindekilere övücü sözlerle takdim eden Altar’ı 16 yaşımda verdiğim bir konserden sonra tanıdım. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’yla beraber çaldığım Brahms konçertodan sonra çok sevdiğim büyüğüm Doğan Güvenç’le sahne arkasına gelerek beni tebrik ettiler. Daha sonra İngiliz Kültür Derneği’nde verdiğim bir resitalden sonra beni halka takdim edip istikbalim hakkında bana mutluluk veren övgülerde bulundu.

           O tarihten sonra gerek özel sohbetlerde, gerekse topluluklarda bir araya geldik. Özellikle Atatürk ve genç Türkiye Cumhuriyeti hakkında sohbetlerinden
çok etkilenirdim. Karşımda dinlediğim bu ulu çınar, Atatürk’ü bizzat yakından görmüş, onun övgülerine mazhar olmuş ve memleketin müzik meseleleri üzerine onunla sohbetlerde bulunmuştu. Düşünün bir kere, birinci elden tüm bunları dinlerken onun anlattığı tarihi yaşamış oluyordum. Altar hakkında elbette onu benden daha iyi tanıyan kimseler daha fazla söz edebilirler. Benim amacım burada onun kitapları üzerine bir inceleme yapmak ya da o kitaplardaki önemli bilgileri kendi düşüncelerimle aktarmak olamaz, çünkü o kadar bilgiye sahip değilim. Sadece okuduğum kitaplar kendi içimde bir değer taşıyor benim için. Benim üzerinde durmak istediğim konu, bir genç sanatçının oluşumunda Cevad Memduh Altar’ın etkisi. Burada genç sanatçı olarak, o zamanın genç sanatçısı olarak, onun kişiliğinden etkilenerek kurduğum sanat hayatımı tahlil ettim. Yine aramızda bulunan çok değerli müzik adamı Profesör Özer Sezgin’den alınan özel izin neticesinde Altar’ın Müzik Estetiği derslerine bir akademik yıl boyunca devam ettim. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na misafir öğrenci olarak giderek alıyordum bu dersleri ve bu derslerde onun müzik felsefesi ve müzik estetiği üzerine görüşlerini öğrendim.

           Cumhuriyet tarihini bire bir yaşamış olan bu ulu çınar tüm koruyucu ve görkemli dallarını öğrencileri üzerine örterek âdeta bize ateş ve idealizm aşılamıştı. O yıllarda müşahede ettiğim en büyük özellikleri şunlardı: alçakgönüllülük, hür düşünen ve daima sorgulayan bir yapı, muhteşem bir tolerans, daima yeniliklere açık bir beyin, gözlerinden saçılan ve ruhunuzun derinlerini ısıtan ışık, dudaklarından dökülen ve metabolizmanızı harekete geçiren bir ateş, mükemmel bir ruh, eğitilmiş bir varlık, ama bu eğitim öyle bildiğiniz gibi okul eğitimi değil, başka dünyanın insanı sanki, hayat ve doğa tarafından eğitilmiş, her türlü zorluklara göğüs germesini bilerek esneyen ama asla kırılmayan, yokluğu hissedilip doldurulamayan bir yapı taşı. Son yıllardaki hastalığına rağmen asla yaşam mücadelesini bırakmayan, yüzünden gülümseme eksik olmayan abidevi bir şahsiyet.

           Verimli geçen yaşamı boyunca ülkenin birçok müzik sorununa el atmış, araştırmalar yaparak tarihimizi gelecek nesillere aktarmış olan Altar, Almanya’daki öğrenim yıllarından ve memlekete dönüşünden sonra yüce Atatürk ile buluşmasından sık sık bahsederdi. Anlatmış olduğu bir anıyı belki hepimiz biliriz, ama ben yine de burada anlatmayı arzu ederim. “Almanya’dan döndükten sonra şimdi zamanımızdaki gibi televizyonlar, radyolar yoktu ve sinemaya giderdim sık sık. Sinemaya gittiğim hafta sonlarından birinde bir gün filmin ortasında ışıklar açıldı, jandarmalar içeri girdiler, beni arıyorlar, geldiler, tuttular, götürdüler, ne olduğunu anlamadım ve beni bir jipe bindirdiler. çok korktum, bir suç mu işledim? diye sordum jardarmalara, bir şey söylemediler. Bir müddet sonra anladım ki Gazi Paşa’nın huzuruna götürülüyorum.” Yani öyle söylemişler. Hemen bir elbise bulunmuş ve elbise ütülenmiş, yarım saat, bir saat içerisinde Atatürk’ün huzuruna çıkmış ve sohbet imkânı bulmuş. Daha sonra, -viyola, yani keman ve viyola  tahsili yapmış Almanya’da Altar- Atatürk ondan bir şeyler çalmasını rica etmiş. O da Bach’tan bir eser, bir arya çalmış zannediyorsam. Atatürk o sırada bilardo oynuyor, hemen bilardoyu bırakarak “Baylar bayanlar, bu musiki bu şekilde dinlenmez, hemen yandaki salona geçeceğiz” diyerek bir iki görevli vasıtasıyla orada bulunan piyanoyu Dolmabahçe Sarayı’nda bir salona getiriyorlar ve yarım saat sonra konser başlıyor. 25-30 dakikalık bir konser, açıklamalı bir konser, tabii çok memnuniyet verici bir konser oluyor. Daha sonra sık sık Atatürk’ün huzuruna çıkıyor, onun sofrasında bulunuyor, memleketin müzik meseleleri üzerinde onunla görüş alışverişinde bulunuyor.

           İşte ruhunu memleket sevgisiyle doldurmuş olan bu büyük müzik adamından etkilenmemek elde mi? Yukarıda saydığım karakteristik özelliklerinden başka meseleleri takip etmekteki azmi ve kararlılığı benim bizzat örnek almaya çalıştığım tarafları olmuştur. Ulusal müziğimizin yaratılması konusundaki fikirlerine her zaman önem gösterdiğim Altar, ikna edici konuşmasıyla ve tatlı ses tonuyla tüm kalplere girebilen bir insandı. Daima yenilikçi fikirlere açık bir insandı. Yeni kelimeler kullanırdı, derdi ki “Ben eskiden tabiat kelimesini kullanırdım, ancak şimdi doğa kelimesini kullanıyorum, çünkü doğmaktan geliyor, doğurganlık ve yaratıcılık ifadesi var” diyordu. Ağzından dökülen her cümle benim hayatımı şekillendiren bir kuraldı.

           Tahsil için İngiltere’ye gittikten sonra maalesef eskisi kadar sık irtibatım olmasa dahi sağlığı hakkındaki haberleri alıyor ve seviniyordum. 1995 yılındaki vefatından 4-5 sene sonra İstanbul’da düzenlenen geniş kapsamlı bir anma konserini vermekten dolayı büyük bir onur duydum. O günden bugüne zannediyorum bu da yapılan ikinci etkinlik. Bugün yapılan bu etkinlik, bu panel ise çok büyük önem taşımakta, hem benim için, hem müzik camiamız için. Bizler kültürel değerlerimizi yaşattığımız müddetçe var olacağız. Altar gelenekten gelerek bizlere aktardığı mirası korumamızı isterdi. Biz ise onu örnek alarak ondan aldığımız mirası gelecek nesle aktarmalıyız.

           Hepimizin değişik meslek kademeleri var. O kademelerde memleketimiz için nasıl hizmetlerde bulunulabilir sorusu gündeme geldiğinde ben şöyle düşündüm: Benim müzik felsefemi o çocukluk yıllarımda derinden etkileyen en büyük isimdi Cevad Memduh Altar. Vefa borcu olarak ne yapabilirim? Benim başkanı  bulunduğum İstanbul Teknik Üniversitesi Müzik İleri Araştırmalar Merkezi’nde Eylül ayında iki adet yeni salon açacağız. Bunlardan biri konser salonu olacak. Bu salonlar yaklaşık 80-100 kişi arası küçük salonlar ama çok işlevsel olacak. Biri konser salonu, diğeri de konferans salonu. Konser salonumuza şu anda yaşayan en büyük bestecilerimizden İlhan Usmanbaş’ın ismini vereceğiz. Konferans salonunun ismi ise Cevad Memduh Altar Salonu olacak. Üniversite yönetim kurulu tarafından kabul edildi şu anda, önümüzdeki hafta senatoya giriyor. Bunun biz çalışmasını 2-3 ay önce başlatmıştık. Eylül ayında bu açılış vesilesiyle sizlerle tekrar bir araya gelmeyi diliyorum. Bu büyük ustanın anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

           (Daha sonra Adalet Ağaoğlu’nun konuşmasına cevaben:)
           Yine Cevad Memduh Altar anısına yapılmış bir radyo programını dinliyordum birkaç sene önce TRT’den. Cevad Memduh beyin çok eskiden banda alınmış olan bir konuşması, bir müzik eğitimi konuşması, bir programdı zannediyorum, bir eser hakkında bir açıklama yapıyordu ve onu verdiler radyodan. Hakikaten çok önemli. O bir güneşmiş, sönmek ve erimek bilmeyen bir güneş, tıpkı o zamanlarda size etkisi olduğu gibi daha sonraki yıllarda da değişik sanatçılarımıza, değişik fikir insanlarımıza etkisi olmuş ve memleketin her kademesinde, her yöresinde sizin gibi insanların yetişmesine çok büyük katkısı olmuş. Biz ne kadar gurur duysak onunla ve sizinle çok az. Dolayısıyla bu radyonun önemi de ortaya çıkıyor.
Sizin bu radyo bağlantınızdan benim aklıma hemen geliveren bir hikâye var: 3-4 sene önce dünyanın en büyük keman ustalarından İda Hendel’le bir görüşme yapıyordum. Dedi ki -benim Türk olduğumu öğrenince- “Ben Ankara’ya, İstanbul’a  konser vermeye geldim. Çok önemli müzik kurumlarınız var” dedi. “Ben bunları nasıl biliyorum?, çünkü radyo vasıtasıyla biliyorum. İkinci Dünya Savaşı ve onu izleyen yıllarda Polonya’da biz radyo dinlerdik, Avrupa radyolarını dinlerdik, ama en güzel klasik müzik yayınları, en güzel konser yayınları Ankara Radyosu’ndan yapılırdı, çok mükemmel konserler olurdu; hâlâ öyle devam ediyor mu?” dedi. Ben de yüzüm kızararak, “Hâlâ devam ediyor” dedim! [Gülüşmeler] Devam ettirmek durumundayız, devam ettirmek zorundayız. Bu çok önemli bir görev diye düşünüyorum.
[....]

           Cevad Memduh Altar burada yazdığı gibi bürokrat, öğretmen, araştırmacı, bilim adamı yönüyle Cevad Memduh Altar diyor, müzisyen yönüyle, müzikolog yönüyle, belki daha birçok şapkası vardı bizim bilmediğimiz, böyle olmak zorundaydı, çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu dönemde, kurulma aşamasında ülkenin kurumları  kadrolardan yoksundu. Bir değerli insanın çok şeyler yapabilmesi gerekiyordu. Aslında bu süreç hâlâ bitmiş değil. Hocamızın saydığı bütün bu problemlerin sorumlusu yine bizleriz diye düşünüyorum, yine biz müzisyenleriz, sanatçılarız. Herkes belli bir sistematik çalışmayı başlatıp devam ettirdiği takdirde bütün bu sorunların üstesinden gelinebileceğine inanmamız gerekiyor. Cevad Memduh Altar’ın hizmet ettiği kurum, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü meselâ, aklıma ilk geliveren isim. Evet, böyle bir panelin belki düzenlenmesine yardım ediliyor, ama her sene belki onun ismine bir ödül, onun anısını yaşatacak bir etkinlik yapılması gerekir. Ankara Devlet Konservatuarı keza, -kurulmasına öncülük ettiği kurumlardan bir tanesi- her sene onun adını yaşatması gerekir. Dolayısıyla biraz da sorumluluğu kendimizde aramamız gerekiyor. Sanatçılar olarak. İnanıyorum ki belki bu toplum miskinliğinden bir gün silkinerek hakikaten kendisine yakıştırılan muhafazakâr yaftasını belki kullanabilir. Muhafazakâr hükümetler iktidara geliyor, muhafazakâr toplumuz diyoruz, ama keşke muhafazakâr olsaydık. Muhafazakâr olsaydık eğer o zaman hakiki değerlerimizi muhafaza etmeyi bilirdik. Cevad Memduh Altar da bence Türkiye Cumhuriyeti’nin başından bugününe kadar yetişmiş olan en değerli müzik bilimcilerimizden bir tanesi. Onun anısını da yaptıklarını da muhafaza etmemiz gerekiyor diyorum.