Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

PANEL

Besteci Çetin IŞIKÖZLÜ'nün konuşması:


           İşim zor. İlk defa şunu söylemek istiyorum: çok yakın bir arkadaşımdı ve hocamdı. Ben de onun çok yakın bir arkadaşıydım. Ben olayları şöyle ayırabilirim: 1966-67, daha doğrusu 1965-1966 seneleri, bizim sanat tarihi ve estetik hocamızdı, sanat estetiği hocamızdı. Ondan sonra aynı yılları takip eden TRT’nin kuruluşu -kendisi kurucularındandı ve Genel Müdür Yardımcısı’ydı-, sonra beni Ferit Alnar’la tanıştırması -şefliğimi de ona borçluyum-, Almanya’dan dönüş, “Aşk ve Barış” operası -evet, onun demesiyle olmuştur-. Almanya’dan telefonlarla görüşürdük. TRT’deyken bir gün telefon geldi, daha o zaman yaşımız kısmen genç, beni önermiş konuşmacılardan biri olarak, şaşırdım, tereddüt ettim, her yaptığım çalışmayı da kendisine bildirirdim.

           İlk öğrencilik yıllarımızda biz hayat mücadelesinden derslere pek yetişemezdik. Ne zaman ki Cevad Memduh Altar denince, biz -Ahmet Yürür, Gürer Aykal, biz üçümüz aynı dönemin kompozisyon öğrencileriyiz, Adnan Saygun hocanın- işte biz bu sefer gittik, ondan aldığımız bu ders süreleri 1-2 yıldan fazla olmuyor, tabii kopuyorsunuz,  ders bitiyor. Öğrencilik yıllarımda çok büyük dönemler geçirdim, fakat paylaşma, ama arkadaşınızla paylaşma değil, olay çok büyük. Büyük haksızlıklarla uğraşıyorsunuz, neyse, ben hocaya gittim, olay buradan başladı zaten . Cevad hoca, -zaten ilk oturumda hakkında fevkalade iyi çalışılmış değerli konuşmacılardan hepimiz duyduk, hiçbir şey abartılı olmadığı gibi belki unutulmuş şeyler de olabilir- gerçek bir hümanist, gerçek bir insan insan, dikkat ediniz, gerçek bir insan insan, yok böyle bir şey. Tabii ne kadar gurur vericidir ki ilk oturumda bilimsel olarak değerli arkadaşlarımın bu konuşmalarından sonra benim de kendisi hakkında bir konuşma yapmam inanılmaz onur verici bir şey. Fakat benimki çok daha duygusal, çok fazla duygusal.

           Sizin hiçbirinizin bilmediğiniz sırları ben bilirim. Diyeceksiniz ki bunlar ne? Bunlar sır. Belki bazıları söylenebilir. Ben nasıl ona dert yanıyorsam, beni adam yerine koyardı, o da bana dert yanardı, inanılmaz bir şey. Ve bu bizim Almanya’ya gittiğimiz zaman telefonlarla olurdu, dikkatinizi çekerim.  Ben kendisini bulduğum zaman başarısız bir öğrenci pozisyonunda bir insandım ve karşı taraftakiler de onun en yakınları, düşünebiliyor musunuz? İş o kadar basit değil. Ve ben bunu yıllardır saklı tuttum, neden saklı tuttum? Böyle değerli bir insanın, insan bir insanın, bu kadar bilimsel çalışmalar yapan bir insanın arkadaşı, bu kadar yakını olmak...

           Sene 1991 mi, 90 mı, bir kongre için Ankara’ya gelmişti. Herkes peşindeydi. Zarif eşi hürmetli Zeynep hanımefendi ile beraber bir tek bizi ziyarete gelmişlerdi. Olay o kadar basit değil. Her gelişinde bir tek bize gelirdi, eşim Işıl’la da çok iyi anlaşırlardı, çok severdi. İç kalede yaptıkları bir toplantı, hatırlayamayacağım, TRT’nin kuruluşu muydu, bilmiyorum. Tabii biz de karımla Zeynep hanımefendiyi orada ziyarete giderdik. [...] Bu bağlamda size bir anımı aktarayım diyorum: Çok değerli hocamız Cevad Memduh Altar, gençlik  yıllarımda yazdığım, henüz sahnelenmemiş “Ağrı Dağı Efsanesi, Gülbahar” adlı operama “Müzik Tarihi” kitabında lütfederek yer vermişti. Aradan 17 yıl geçti, “Ağrı Dağı Efsanesi” sahnelendiği sırada Ankara’ya gelen hocamı ziyarete gittiğimde bu olayı hatırlayarak “Geç de olsa operam sahneleniyor” dedim. Değerli hocam, “Ah evlâdım, evet, 17 yıl bir hayli geç, ama sen biliyor musun, Cemal Reşit Rey’in yaklaşık 10 operası var ve 80 yaşında hiçbirini görmeden hayata veda etti” cevabını verdi. “Bugün bir araştırma yapılsa sahne için opera, operet, bale, kaç tane  eser yazılmış görülecektir. Eldeki eserler bu kadar azken bir de 17 yıl bekletmek bir besteci için en az göremeden dünyadan göçmek kadar acıdır. Yaratıcılığı özendirici kültür politikaları oluşturularak bu sorunlara çözüm sağlanabilir. Devletin sanat ve kültür politikalarını çizen makamlar bu konuyu önemle ele almalıdırlar” diye bana bir nasihatte bulundu.

           Hazır elime almışken, bu bahsettiğim 90-91 yılları, evimize teşrif etmişlerdi, mütevazı evimize. Murat Göksu, -bizim değerli opera sanatçılarımızdan, aynı zamanda da rejisör- Atatürk için bir libretto yazmış, “Bunu opera yapar mısın?” dedi. Şimdi, çok tehlikeli bir şey, Atatürk için opera yazmak, fakat o kadar asil davrandı ki, -bunu söylemekten çekinmeyeceğim- burada Atatürk lafı bulamazsınız, yurtta sulh cihanda sulh bile bulamasınız. Yani biz Atatürk yapıyoruz diye değil, gelin Atatürk’ü orada görün, ısrarla Atatürk’ün adının konmasını istememiştir, “Aşk ve Barış” dedi. Hoca aldı librettoyu, okudu, o sempatik haliyle, tat ta ta ta  diye ritimleri de vururdu,  yani orada yolunu çizdi, “Sen bunu opera yap” dedi ve ben de bunu opera yaptım. Sonra televizyonda, -Rengim Gökmen’in Genel Müdürlüğünde hatırlıyorum-, ilk opera olayını naklen yapan olmuş. O zaman Turgut Özal, Cindoruk bey falan gelmişlerdi -birisi Cumhurbaşkanı, birisi Meclis Başkanı-, canlı yayın yapılmıştı, oradan izledi, tebrik etti. Şimdi huzurunuzda bu eseri hocama ithaf ediyorum. Gerçek bir Atatürk çocuğu ve gerçek bir olayın kahramanı, bana ‘yaz’ diye cesaret veren insan ve şu an herhalde herkes yakıştırır ki en azından belki gazeteciler yazarlar yahut bir şekilde pek ilgisiz olmayan, çok yakını olan, çok yakın arkadaşı olan, sırdaşı olan ve aynı zamanda bu eserin olmasında, bu şekilde, herkes tarafından bilindiği üzere, öncüsü olan kişiye, sayın Cevad Memduh Altar hocama ithaf etmemin herhalde şu anda bir anlamı olduğu ve yakışır olduğu kanısında olmam cesaretiyle ithaf ediyorum.

           Hiç unutmuyorum, “Gel” dedi, “seni Ferit Alnar’la tanıştırayım”. TRT’deki o makamına çağırdı, Ferit Alnar geldi, beni gördü. Sonra da Cevad Memduh Altar vasıtasıyla Ferit Alnar da benim çok yakın arkadaşım oldu, o kadar yakın ki size anlatamam, ama işte bunu da şimdi burada biliyorsunuz. Yani ben şimdi avazım çıktığı kadar bağırıp da, gazetelere demeç verip de “Ben Ferit Alnar’ın, Cevad Memduh Altar’ın çok yakın arkadaşıyım” dememin bir anlamı yok, ama şu anda lütfettiler aileleri, tabii ki aileleri lütfettiler, sizler bilmediğiniz için, aileleri bildiği için beni önermişler, karım da biliyor, çıkacak cesareti aslında bulamadım. Birçok şeyleri de almıyorum, çünkü çok duygusal olabilirim, sanatçı olmamızdan, özellikle yaratıcı kişiliğimizden dolayı çok hassas oluyoruz, bizim de işimiz hassasiyettir, bizim ruhumuz her zaman cilalanıyor. Evet, Ferit Alnar’la tanıştırmıştı, o da benim için çok önemliydi ve orkestra şefliğimde de, orkestra şefi olarak da Cevad Memduh Altar hocamın desteği burada çok önemlidir.

           Son olarak da şöyle bir şeyle bağlamak isterim: TRT’de kendisi hakkında konuşma yapmamı istemesi, inanılmaz bir olay, onu yaptım ve her yaptığım çalışmayı kendisine gösterdim, ya evine giderdim, ya da telefonla bildirirdim. “Benim el verdiğim kişi işte budur, Çetin, beni mahcup etmedi” derdi, bundan dolayı çok büyük emniyet duyduğunu söylerdi. Bir de şöyle bir şey var: Ankara’da Tunalı Hilmi’nin aşağısında Bestekâr sokakta otururdu. Sizi temin ediyorum, neredeyse her gün evine giderdim, çağırırdı, konuşurduk, bu yazdığı tarih kitaplarını bana okuturdu. Biz konuşurduk. Böyle de bir dünyamız vardı.

           Çok teşekkür ediyorum sizlerle böyle bir şeyi paylaştığım için. Dilerim fazla duygusal olup zor durumda bırakmamışımdır. Çok teşekkür ediyorum.