Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

RADYO

Ankara Radyosu
25 Ekim 1945, Pazar
Saat: 9.45-10.45

 

MÜZİK TARİHİNDE İNGİLTERE

            Müzik sanatında yalnızca desenle yetinilmeyip, ilk olarak hacmin de yardımından faydalanıldığı yer İngiltere’dir. Her ne kadar “çokseslilik” diye nitelendirebileceğimiz bu yolda bir gelişmeye doğru ilk adım, 11. yüzyılda Flaman manastırlarında atılmış ise de, çok eski zamanlardan beri tek nağme halinde okunan dinî ilahilere, oldukça serbest ikinci bir ses hattının da eşlik etmesi durumu, önce 13. yüzyılda İngiltere’de ve İrlanda’da kendini göstermiştir.

            Böylelikle sanat tarihinde önemli bir devrim olmuş, eskilerin anladığı anlamdaki sanatın yerini, bugünün müziğine çekirdek olan yeni bir sanat şekli almış, yüzyıllar boyunca ancak ölçü ve süsleme gibi sınırlı yeniliklere kavuşabilen teksesli müzik sanatı, bu yeni anlayış içinde “kontrpuan” ve “armoni” denilen iki ayrı unsuru da bünyesine katmıştır. Böylece önce Ortaçağın resim sanatında kendini gösteren bu değişiklik, az zamanda müziği de etkisi altına almış, öteden beri tek planlı bir çizgi halinde devam edegelen bu iki kardeş sanat, yani resim ve müzik, minyatürden çok daha ileri giderek, gölge, ışık, renk ve perspektif gibi unsurlardan da faydalanma fırsatını elde etmiştir. O halde bugünün sanat anlayışına temel olan “çokseslilik” prensibi, müzik sanatında “ifade” diye de nitelendirilebilen “nağme”ye, günün birinde “hacim” vermek suretiyle meydana gelen teknik yenilikten başka bir şey değildir. Ancak bu şekil, daha sonraları, armonik bir ifadeye de yol açmıştır.

            Müzik tarihinde, bir tür “serbest çoksesliliğe” örnek olarak ele alınabilen ilk parçalar, 13. yüzyılın “kanon” denilen eserleridir. Bu durumda tek nağme halinde okunan bir şarkının, belirli bir noktada, başka bir şarkıcı grubu tarafından aynen tekrarlanmasıyla, yani asıl melodinin, bu melodiye belirli bir uzaklıktan yapılan taklit niteliğindeki eşlik müziği tarafından izlenmesiyle meydana gelen çoksesliliğe ilk örnek olarak gösterilebilen “polifonik” eserler, 13. yüzyıldan kalma en eski İngiliz kanonlarıdır.

            Yüzyıllar boyunca tek bir melodi hattı halinde devam etmiş bulunan müzik yaratmalarının, 13. yüzyılla beraber, aynı zamanda yan yana yürüyen melodi hatları halinde gelişmesine örnek olarak ele alınabilen en eski örnek, İngilizce “Sumer is icumen in” (Yaz geliyor) adını taşıyan iki sesli bir kanondur. İngiltere’de ilk önce 13. yüzyılın başında meydana gelmiş olan bu tip dindışı müzik edebiyatından, sırf bir tesadüf olarak, zamanımıza kadar saklanabilen bu tek parçanın, John of Fornsete adlı bir besteci tarafından (yaklaşık 1225 yılında) yazılmış olduğu tahmin ediliyor.

            (Plak)

            Polifonik şan müziğinin ilk şekilleri, İngiltere’de zamanla büsbütün gelişmiş, hattâ günün birinde kuzey Fransa üzerinden Roma kilisesini bile etkisi altına almıştır. İngilizler, 15. ve 16. yüzyıllar boyunca, müzik sanatında Hollandalılarla Almanlar ve İtalyanlar kadar varlık göstermişler ve yine bu iki yüzyılın devamı boyunca en çok âlet müziği ile çoksesli şarkı müziği alanında bir hayli ileri gitmişlerdir.

            (Plak)

            İngiltere’de dindışı şarkı müziği türleri içinde daha çok “Madrigal” denilen küçük çapta koro eserleri, halk arasında oldukça rağbet görmüştür. Çoban şarkısı diye de nitelendirilebilmesi mümkün olan “Madrigal” tarzındaki eserlerin en güzellerini 16. yüzyılın ikinci yarısında, tanınmış İngiliz bestecisi William Byrd yazmıştır (1543-1623).

            (Plak)

            William Byrd’in açtığı yolda yürümüş olan Orlando Gibbons (1583-1625), devrinin en ileri  gelen âlet ve din müziği bestecisi veya Madrigal bestecisi olarak tanınmış ve sevilmiştir.

            (Plak)

            İngiltere’de 16. yüzyılın sonlarında, yavaş yavaş dindışı müzik daha fazla sevilmeye başlamıştır. Bu arada İngiliz sanat dünyasını en çok ilgilendiren müzik türü, yine Madrigallerdi. Bunun doğal sonucu olarak 18. yüzyılın ortalarına doğru, 1741’de, İngiltere’de “Madrigal Dernekleri” (Madrigal Society) kurulmuş ve bu çeşit müzik zamanımıza kadar önemini kaybetmemiştir.

            18. yüzyılın ikinci yarısındaki tanınmış İngiliz Madrigal bestecileri arasında bilhassa Thomas Morley (1557-1602) ve Michael East (1580-1648) gibi sanat adamları halk tarafından içten gelen bir sevgiyle tutulmuşlardır. Geçen yüzyılın tanınmış müzik tarihçisi Ambros, 16. yüzyıl İngiliz müziğinden bahsederken heyecanını saklayamamış ve haklı olarak şöyle demiştir: “Dowland ve Morley gibi bestecilerin yazdıkları eserler arasında eşine rastlanmayacak kadar güzel olanları vardır. Bunlar, halktan gelen saf bir hava içinde yazılmış oldukları kadar, asil ve kibar bir karakter de gösterirler. Bu, gerçek anlamda halk müziğidir. Ve öylesine bir müzik ki, alabildiğine soylu, alabildiğine güzel kadınları ve şövalye mizaçlı erkekleri hatırlatan bu müzik, varlığını sırf Elisabeth devrine has bir topluma borçlu olan ve yine bu devrin en feyizli bir eseri olma niteliğini de taşıyan bir müzik. Hattâ Willaert’in Madrigalleri, Luca Marenzio adlı İtalyan bestecinin de bu husustaki fikrine uygun olarak, Venedik’in, Roma’nın tanınmış çevrelerinde, bünyesinin gerektirdiği özelliğe uygun olarak okunmuşlardır.” William Byrd’in öğrencisi olup, narin ve parlak ritimli bir üslûp yaratmış olan Morley, eserlerinde daha çok İtalyanvari bir espriye bağlı kalmıştır.

            (Plak)

            William Byrd ve yardımcısı Thomas Morley karşısında ikinci bir grup olarak tanınan diğer besteciler de vardır. Bunlardan bilhassa Michael East, 17. yüzyılın başlarında İngiliz şarkı edebiyatına birçok sevimli Madrigaller kazandırmıştır.

            (Plak)

            17. yüzyıl başlarında gelen İngiliz bestecileri arasında Thomas Bateson adlı bir diğer sanat adamıyla da karşılaşılır. Bu kişi de en çok Madrigalleriyle kendini tanıtmıştır.

            (Plak)

            17. yüzyıl, İngiliz müzik edebiyatının ileri bir olgunluğa ulaştığı devirdir. Bu devirde gerek din müziği, gerek dindışı müzik yahut şarkı veya âlet müzikleri alanında İngilizler büyük ölçüde varlık göstermişler, İngiliz sanatına zamanla bu parlak devri hazırlamış olan Byrd, Tallis, Dowland ve Gibbons gibi üstatlar, İngiliz müziğini millî sınırlar dışına çıkarmışlar, hattâ uluslararası sanat piyasasına başarıyla ulaştırmışlardır. Hele bu yüzyılın ikinci yarısı, 18. yüzyıl boyunca devam eden ünlü bir müzik hareketini hemen her tabakaya benimsetmiş ve müzik sanatının gelişmesi yolunda yeniden kurulan dernekler arasına, 1761 yılında “Noblemen and Gentlemen Catch-Club” adını taşıyan özel bir müzik kurumu daha katılmıştır. Nihayet İngiliz millî operasının ilk olarak sahneye konması, yine 17. yüzyılda olmuştur: The Siege of Rhodes, 1656.

            17. yüzyılda yetişen İngiliz sanat adamları arasında Henry Purcell (1659-1695), hiçbir İngiliz bestecisinin elde edemediği bir şöhrete ulaşmış, az zamanda uluslararası bir önem kazanmıştır. Ancak 1695 yılında, 36 yaşındayken vefat eden bu büyük adam, millî bir kahraman olarak henüz anılmaya başlamıştı ki, ansızın araya giren ölüm, onun ele aldığı işlerin gelişmesini önlemiş ve o tarihten itibaren İngiliz sanat dünyası uzun süre İtalyan sanatının etkisi altında kalmıştır.

            Purcell yaratmalarının özelliği bilhassa iki noktada kendini gösterir: melodi zenginliği ve dramatik ifade kudreti. Diğer taraftan İtalyan operalarında uzun zamanlar ihmal edilmiş olan koro, Purcell’de önemli bir ifade unusru olarak yeniden ele alınmıştır. Nitekim Purcell, kendine özgü yaratmalarıyla, onun ölümünden sonra İngiliz müzik sanatının idaresini tek başına eline almış olan büyük sanat adamı Haendel’e bile örnek olmuştur.

            (Plak)

            Purcell’den sonra, İngiliz bestecilerinin bazıları tarafından gösterilen büyük gayretlere rağmen, İngiliz sanat piyasası İtalyanların eline düşmekten kurtulamadı. Ancak bir süre sonra, Orta Avrupa’da Halle şehrinde dünyaya gelmiş olan büyük besteci Georg Friedrich Haendel (1685-1759), İtalyan sanatçılarıyla kavgayı tek başına göze almış ve Purcell’den gelen yaratma ruhunun İngiliz sanatından uzaklaşmaması imkânını sağlamıştır. Onun için, İtalyan sanatının etkisinden kendini zamanla kurtarmayı başaran Haendel, İngiliz konser ve sahne müziğine uzun yıllar boyunca yaptığı sayısız hizmetlerledir ki, günün birinde İngiliz sanat kahramanları arasında anılmak şerefine nail olmuştur.

            Eserlerinde tam bir erkek edasıyla dinleyiciye hitap eden Haendel, Yunan mitolojisinde tıpkı Mars’ın yanından Venüs’ün eksik olmaması gibi, kahramanlığın yanında aşkı da eksik etmemenin sırrına ulaşmıştır. Haendel, birçok operalar, oratoryolar, mess’ler, koro ve solo şarkılar, sayıları epeyce olan org, piyano müziği, orkestra parçaları v.b. meydana getirmiştir. Büyük bestecinin âlet müziği türleri arasında bilhassa oda ve orkestra müzikleri ön planda gelir. Bunların içinde su üzerinde yapılan şenliklerle gece yapılan şenlikleri hatırlatan süit tarzındaki “Su” ve “Havai fişek” müziklerinden başka “Concerto grosso” adlı eserler, hele sırf obua için yazılmış olan bir konçerto, büyük sanatçıya sonsuz bir şöhreti sağlamaya yetmiştir. Bu güzel eseri, İngiltere’nin çok sevilen bir obua virtüozu olan Leon Goossens’den dinlemek, bugün âdeta bir gelenek olmuştur.

            (Plak)

            Gelelim büyük üstat Haendel’in korolu, orkestralı ve sololu bir eseri olan “Messias” adlı oratoryosuna: büyük bestecinin tanınmış dinî eserleri arasında en çok dinlenen oratoryo olan bu eser, bilhassa melodi zenginliği bakımından dünyanın her yerinde sevilmiştir. Bugün İngiltere’de millî bir eser olarak tanınan “Messias” çalınırken, hele eserin sonundaki o meşhur “Halleluja” (Sana şükran) korosuna sıra geldiği zaman, herkes ayağa kalkar, çünkü Haendel’in de bulunduğu bir toplantıda, eseri büyük bir dikkatle dinleyen Kral II. George’un “Halleluja” çalınırken birdenbire ve elinde olmadan ayağa kalkması, o zamandan bu zamana o bölüm çalınırken dinleyicilerin ayağa kalkmasını âdeta bir gelenek haline getirmiştir.

            İngiltere’deki modern müzik akımlarının kökünü geçmiş devirlerin sanat başarılarında aramak, yerinde bir kadirşinaslıktır. Onun içindir ki, İngiliz müzik hayatını daha yüzyıllarca önceden uyandırmış olan sanat önderleri, adlarını ve eserlerini biraz önce gözden geçirdiğimiz o mütevazı sanat adamlarından başka kimler olabilir?