
Ankara Radyosu (Radyo dergisinde yayınlandı.)
9 Haziran 1946, Pazar
Saat: 9.45-10.45
(İspanya Elçisinin
şahsi müracaatı üzerine
bir nüsha verildi.
11.VI.1946, Salı)
(İspanya Elçisinin
teşekkür ve takdir mektubu
“Radyo” dosyasındadır.)
Tanınmış İngiliz bestecisi Grill Scott, millî müzikler üzerine kaleme aldığı bir yazıda, halk müziğin, sanat müziğinin temeli olarak göstermekte ve şöyle demektedir: “Bir milletin kendi müziği ne derece yükselirse, o milletin diğer müziklere olan ilgisi de o nispette artar”. Görülüyor ki, her şeyden önce millî ruhun ifadesi demek olan millî müziğin, uluslararası bir değere sahip olan sanat müziğinin gelişmesinde büyük payı vardır. Diğer taraftan, tanınmış estetlerden birinin söylediği gibi, “Sanatların en milletlerarası olanı, en millî olanıdır” prensibi de ancak bu yolda bir görüş içinde öz anlamını elde etmiş oluyor.
Uluslararası konser repertuvarına girmiş olan sanat müziği eserlerinin kökünü, daima halk sanatı içinde aramak gerekir. O halde İspanyol sanat müziği de, diğer sanat müzikleri gibi, varlığını sırf İspanyol folkloruna borçludur. 18. yüzyıldan beri folklor araştırmalarına önem vermiş olan İspanyollar, kendi sanatlarındaki güzellikten gelen sevgi ve ilgi ile olacak ki, tıpkı bizim de yaptığımız gibi, uluslararası sanat değerlerine kalplerin ve kulaklarını tamamen açmışlar, böylelikle hem kendi sanatlarını geliştirmişler, hem de uluslararası sanat idealine yükselmek için gerekli olan estetik unsurları sanat dünyasının binbir güzelliği arasından bulup çıkarmaktan ve bu güzelliklerin her birinden gerektiği gibi yararlanmaktan geri kalmamışlardır. Onun içindir ki, İspanyolların ilk millî bestecilerinden sayılan Baltasar Saldoni’nin (1807-1889) sanatında açıkça duyulan İtalyan etkisine ya da 1779’da dünyaya gelen Rodríguez de Ledesma adlı bestecide kendini duyuran Orta Avrupa etkisine şaşmamak gerekir. Nitekim 1814 yılından itibaren İspanyol müziğinde birdenbire Rossini etkisi de baş göstermiştir. 1844 yıllarına doğru Franz Liszt’den, 1848’de ise tanınmış Rus bestecisi Glinka’dan kalan etkilere de bu müzikte rastlamak mümkündür. Ancak her şeye rağmen İspanyol müziği bir yandan millî kaynaklardan, diğer yandan uluslararası sanat müziğinden aldığı ilhamla sürekli olarak gelişmiş, güzelleşip millileşmiştir; ve bu arada uluslararası repertuvara girmeye lâyık bir İspanyol sanat müziği meydana gelmiştir.
19. yüzyılın sonlarına doğru İspanyollar öyle bir dönem yaşamışlardır ki, bu dönemde besteci Felipe Pedrell’in “Pireneler” adlı eseriyle, İspanya’da modern olduğu kadar da millî bir müziğin temeli atılmıştır. Pedrell’in sanatı her şeyden önce millî diye nitelendirilebilirdi, çünkü bu mğzik her İspanyolu tatmin ediyordu; bu müzik, zamanın gereklerine uyan bir sanattı; çünkü İspanyoldan gayrı milletleri de memnun ediyordu; bu müzik, uluslar arası repertuvarda önemli bir yer de işgal ediyordu. Nitekim bu büyük sanat adamının kendisi de İspanyol millî müziğinin ne olduğunu anlatmak amacıyla 1890 yılında yazdığı “Bizim Müziğimiz” adlı eserinde şöyle diyordu: “Vatanımız için modern bir müzik yaratmak, ancak 16. yüzyıldaki büyük ses bestecilerimizi, 17. yüzyıldaki büyük enstrüman bestecilerimizi, sırf halk müziğinin ruhundan gelen bir anlayış içinde diriltmekle mümkündür”. Bu da gösteriyor ki, millî İspanyol müziğinin kurucusu olan Felipe Pedrell, 16. ve 17. yüzyıllarda yabancı etkilere kapılmış olan İspanyol şan ve enstrüman bestecilerinin açtıkları yol üzerinde yürüyen sanat adamlarını, millî ruha ve millî kaynaklardan gıda almaya çağırmakta, ancak bu yolda yaratılan bir müziğe “modern İspanyol müziği” diyebileceğini açık olarak söylemektedir. O halde 1922’de vefat eden, İspanya’da Wagner sanatının tek temsilcisi olarak tanınan Pedrell, gerek kompozisyonlarında, gerek müzik alanında kaleme aldığı makale ve kitaplarda, İspanyol müziğinin 16. ve 17. yüzyıllardaki yüksekliğini anlatmaya çalıştığı kadar da, halk müziğinin zengin kaynaklarından faydalanmak suretiyle modern ama millî bir müzik yaratılabileceğini söylemiştir.
(Plak 1: Canción asturiana
Canción montanera
Nocturna ronda)
Pedrell ile yan yana yürüyen diğer İspanyol bestecilerinin eserlerine gelince: bütün bu eserlerde vakit vakit modern kompozisyon zenginliği göze çarpmakla beraber, daha ziyade Orta Avrupa sanat ruhuyla karşılaşılmaktadır. Halbuki Pedrell’in açtığı yolu takip eden bestecilerin eserlerinde, zamanla hissedilir bir değişiklik kendini göstermiştir. Bu eserlerde göze çarpan manzara, tamamiyle başka bir manzaraydı; ancak bütün bu yeniliğe, hattâ uluslararası değerdeki bir modernliğe rağmen, bu güzel müzikte kendini en çok hissettiren şey, ileri bir milliyetçilikti, çünkü bu müzik her şeyden önce sanatın iki ana kaynağına dönmüştü; yani bu müzik, İspanyol halk müziğinin ritim ve renk gibi iki ana kaynağından gıdalanmıştı. Hele Pedrell’i takip eden modern İspanyollar, büsbütün halka döndüler; zengin, değişik nağmelerden meydana gelmiş olan halk melodilerini, doğrudan doğruya sonat teması olarak kullanmak cesaretini bile göstermekten çekinmediler.
Böylelikle halka, yani renge ve ritme bağlanan İspanyol besteciler, müzik sanatlarında henüz öz anlamda bir romantizmi idrak etmemişlerdi ki, kendilerini Fransa’dan gelen bir sanat izlenimciliğinin içinde, yani ileri bir empresyonizmin içinde buldular. Fakat ne gariptir ki, Pedrell’in peşinden gelen modern ve millî İspanyol bestecilerinin hemen hepsi, yani Isaac Albéniz ve Manuel de Falla gibi tanınmış sanatçılardan başka, Enrique Granados, Joaquín Turina, Óscar Esplà gibi besteciler de, uzun müddet yabancı memleketlerde yaşadılar ve en çok Fransız izlenimciliğinden beslendiler. Bunlardan 1860’ta doğan Albániz gibi bir bestecinin elinde, modern İspanyol müziği en son olgunluğa ulaşmış millî bir sanat olarak sayıldı ve sevildi. Halbuki bu büyük sanat adamı, ne doğrudan doğruya bir üstada öğrencilik etmişti, ne de kendine özgü bir çığır açmıştı. Fakat burada en önemli şey, bu kişinin, hayatının ancak son yıllarında yazdığı eserlerde, devamlı olarak besteci Pedrell’le bir bağlantı aramış olmasıydı. Bu büyük İspanyol üstadının “İberia Süiti” adlı eserine gelince: Dinleyenlerde İspanyol halk sahnelerini, İspanya manzaralarını hatırlatacak kadar kuvvetli izlenimler bırakan bu güzel orkestra eseri, on iki parçadan oluşmuş bir süittir. Eser 1908’de yazılmıştır. Bu eserde her şeyden önce sağlam bir Liszt tekniği ile Debussy empresyonizmine, nihayet bütün bu etkilere hükmeden kuvvetli bir İspanyol milliyetçiliğine tesadüf edilir.
(Plak 2: Albéniz, İberia Süiti’nden bazı kısımlar)
Büyük İspanyol bestecisi Manuaul de Falla’ya gelince: Bu tanınmış sanat adamı “İspanyol Bahçelerinde Gece” adlı piyano eseriyle kendini sanat dünyasına tanıtmıştır. Bu sanatçının eserleri, bütün İspanyol bestecilerinin eserleri yanında, ileri bir olgunluğu ifade eder. 1876’da doğan Falla, doğrudan doğruya besteci Pedrell’e öğrenci olmuştur; “Kısa Ömür” adlı operasının 1905 yılında Paris’te Güzel Sanatlar Akademisi tarafından ödüllendirilmesi üzerine, kendini büsbütün besteciliğe vermiştir. İşte Falla’nın sanat dünyasına kazandırdığı bu güzel eseriyledir ki müzik sanatında ilk olarak öz anlamda bir “Espanyolizm” meydana gelmiştir. Fransız izlenimciliğine candan bağlı olan Falla, yanı başında yer almış olan Albéniz gibi bir sanat adamını henüz tanımadan, büyük Fransız üstadı Debussy ile tanışmıştı; ve sırf bu büyük üstadın eserleri onu Fransa’ya çekmeye yeterli oldu; Falla, Fransa’da bulunduğu sürece, Debussy ile Paul Dukas’nın fikirlerinden faydalandı. Büyük sanatçı, Ravel ile de yakın bir dostluk kurdu; hattâ sanatçı, İspanya’ya döndükten sonra, sırf bu özlü temasların etkisiyle olacak ki, en olgun eserlerini verdi. Falla’nın 1916’da Fransa’dan dönüşünde yazdığı eserlerin en başında “Noktürnler” adlı eseri gelmektedir. “Noktürnler” yahut “İspanyol Bahçelerinde Gece” adını taşıyan bu eserler, Falla’nın özellikle şiir bakımından ulaştığı ileri bir zevki açıklamaktadır. Bu güzel eserde taptaze bir ruh içinde kendini gösteren millî İspanyol müziği, Fransız empresyonizmi ile en ufak bir anlaşmazlığa yol açmadan el ele yürümektedir. Gene bu güzel eserde, milliyetçilik ile modernizm, en mutlu bir ilişki içinde yan yana, kucak kucağa gelişmeye devam etmektedir. Bu eserleri dikkatle dinleyenler İspanyol halk müziğinden, İspanyol sanat müziğine nasıl geçilmiş olduğunu anlamakta güçlük çekmezler.
(Plak 3: Manuel de Falla, İspanyol Bahçelerinde Gece)
(Konuşma: 12
Müzik: 48
Toplam: 60 dk.)