Ankara Radyosu
29 Nisan 1945, Pazar
Saat: 10.00 - 11.00
Sayın dinleyenlerim,
İnsan sesi her hançereden aynı fizik şartlarına göre çıkıyor, fakat bu seslerin şarkı olarak kulağımıza ulaşması, insan sesinin millî özellikler bakımından gruplanmasını icap ettiriyor. Hattâ radyomuz Yurttan Sesler programını dinleyenler görüyorlar ki, insan heyecanına tercüman olan türküler, şarkılar, geniş bir ülke içinde bile geliştikleri çevrenin ovasına, dağına, deresine, tarlasına, havasına suyuna, insanlarının yaşama tarzına, velhasıl mahallin özelliklerine göre birbirinden ayırt ediliyor. Meselâ bir Karadeniz havasını bir Adana havasından, bir Erzurum barını bir İzmir zeybeğinden, ritmiyle, rengiyle, nağmesiyle, kısacası çeşitli güzellikleriyle ayırt edebiliyoruz.
Türk folklor müziği adı altında birleşen bütün bu güzellikler, içinde bulunduğumuz yüzyılın milletlerarası sanat tekniğiyle çalışmasını bilen modern bestecilerimiz elinde yepyeni bir hayata kavuşuyor, günün gerektirdiği sanat görüşüne, anlayışına her bakımdan ayak uydurabilen yeni bir bünyeye sahip oluyor; biz bu saf malzeme ile, uyum sağladıkları hayatta sık sık karşılaşıyoruz: bunları bazen senfonik bir eserin bünyesi içinde, bazen oda müziği grupları için meydana getirilmiş eserlerde, bazen çoksesli bir koronun çeşitli partileri arasında, bazen ufak müzik birlikleri için yazılmış parçalarda, mandolin orkestralarında, türlü eşlikli şan sololarında taze bir çehreyle görüyoruz; bu çehre her katıldığı hayatta bize aynı sevimlilikle, fakat daha taze, daha genç, daha dinç olarak gülümsüyor; ama en değişik ânında bile kolayca teşhis ettiğimiz bu eski dost, artık yeni hayatında sanatın -o zamana kadar göremediğimiz- uçsuz bucaksız ufuklarına bizi zahmetsiz ulaştıran yepyeni bir insandır; şüphesiz bu olgun kişiyi biz daha çok seviyoruz; bu yeni rehbere tam bir inanla bağlanıyoruz. Bu rehberin bizi her çektiği yere seve seve koşuyoruz; çünkü bütün bu yolculuklar kendisi gibi bizi de ruhen yükseltiyor, ruhen olgunlaştırıyor.
Sayın dinleyenlerim, ruhi gelişmenin en olgun bir göstergesi demek olan müzik anlayışı, müzik sevgisi, yeryüzünde yaşayan bütün insanları hep aynı yoldan hedefe ulaştırır. Folklor müziklerinin günün birinde sanat müziği olması yolunda atılan adımlar, harcanan çabalar, her yerde, her millette, her toplumda aynı adımdır, aynı çabadır. Nitekim insan sesi gibi, tabiatın tek kaynağından beslenen bir varlığın, milletlerin iç hayatındaki gelişme imkânlarını incelemek, sanat alanında ilerlemiş toplumların kat ettiği yolları yakından görmek olduğu kadar, bütün bu yolculuklara bizzat hazırlanmak demektir. Onun içindir ki, dünyanın her tarafından koşup gelen insanları bir ülkü altına toplamış olan Amerika’da çeşitli folklor müziğinin, günün birinde sanat müziği oluncaya kadar geçirdiği gelişimi incelemek, şüphesiz örneklerin en güzellerinden birini ele almak demektir.
Sayın dinleyenlerim, Amerika’da müzik faaliyeti, 18. yüzyılın sonlarına doğru daha çok din alanında ve amatörler elinde gelişti. Geçen yüzyılın sonlarında doğru Amerika’da hangi çeşit müzikten bir sanat müziği yaratılabilmesi mümkün olacağı düşüncesi, bazı Avrupa bestecilerinin bile uzun müddet kafasını yordu durdu. Meselâ daha çok bu meseleyi çözmek gayretiyle günün birinde Amerika’ya kadar koşup giden tanınmış Çek bestecisi Anton Dvorak, her şeyden önce Kızılderililerin müziğine işaret etmişti. Nitekim Dvorak “Yeni Dünya” adlı senfonisinde, Kızılderililerin nağmelerini kullanmak suretiyle, genç Amerikan bestecilerini tek taraflı bir imkâna çekip götürmüştü. Diğer taraftan Batıdaki bir kısım müzik eleştirmenleri de, Amerika’da yan yana yer almış olan Kızılderililerin ve Zencilerin duygularına tercüman olmanın sanata getireceği zararları dillerine dolamak suretiyle aynı tek taraflılığa alet olmuşlardır. Halbuki Eski Dünya’nın klasik sanat anlayışından gelen hür ve müstakil bir görüşle yabancı unsurlardan bile faydalanılmasını bilen Amerikan bestecileri, eserlerinde Amerika toprağının her çeşit folkloruna haklı olarak yer verdiler, hattâ Amerika’da çalışkan bir zümre olarak tanınan Negro’ların, yani siyah derililerin duygularına tercüman olan nağmeleri bile, eserlerinde seve seve değerlendirdiler. Ne gariptir ki bu eserlerde en çok Negro sanatının temeli demek olan aksak ritim, yani senkoplu cümleler, Amerikan müziğini en iyi karakterize eden bir unsur olarak herkes tarafından sevildi.
Sayın dinleyenlerim, Amerikan müzik sanatına çok şey vermiş olan eski Negro, yani zenci şarkılarına gelince: Bu şarkılar putperestlik âdet ve geleneklerini, yeniden benimsenmiş bir dinin iç ve dış gereklerinde, yani Hıristiyanlık akidesi içinde bile devam ettirme imkânına malik olan zenci toplumunun sayısız özelliklerini taşımaktadır. Bu şarkılar, sanata çok yeteneği olan zencilerin daha ziyade Amerika’nın güneyindeki pamuk tarlalarında çalışırken okudukları iş şarkıları ile dinî mahiyetteki ilahilerdir. Diğer taraftan putperestlikten gelen bazı esasların Hıristiyan inancı içinde bir çocuk saflığıyla devamından başka bir şey olmayan zenci şarkıları, günün birinde esir ticaretinin aleyhinde olan beyazları bile zenciler lehine müzik yazmaya özendirmişti. Bu durumda, sayın dinleyenlerim, yabancı güzelliklerden yerinde faydalanmasını ihmal etmeyen Amerikan bestecileri, sırf insanseverlikten gelen bir izlenimle, esir zencilerin acılarına tercüman olarak yazdıkları şarkılarda, doğal olarak Negro sanatının temeli demek olan aksak ritmin, yani senkopun zaferini kutladılar.
Sayın dinleyenlerim, sanatta zenci mizacına gelince: Çok dindar olan Amerikalı zenci için en büyük ideal cenneti hayal edebilmekti. Zenci çalışırken de ibadet ederken de hep cenneti düşünür; işini ve her türlü uğraşını ruhsal hazdan gelen şarkılarla süsler; zenci, cennetin zaferlerine hep o içten gelen şarkılarıyla tercüman olmak ister. Şimdi dindar bir zencinin kendince hayal ettiği “Beulah Land”i, yani İsa’nın Toprağını “Cennetin Yolu” adlı bir zenci şarkısında, zenci şarkıcıların ağzından dinleyelim:
(Plak 1: Way over in Beulah land)
Sayın dinleyenlerim, dindar bir zencinin vicdan hazzını dile getiren bu şarkıdan sonra, şimdi de zencilerin bir keder ve nedamet şarkısını dinleyelim. Bu şarkıda efendisinin, yani İsa’nın ölümüne yas tutan zenci, kendi kendine şu soruyu soruyor: “Efendimi öldürdükleri zaman sen de orada mıydın?”:
(Plak 2: Were you there?)
Orta Avrupa sanatının en güzel eserlerini yazmış olan Schubert’in şarkılarını belki de herkesten güzel okuyan zenci şarkıcı Maira Anderson’dan şimdi iki zenci halk şarkısı dinleyelim:
(Plak 3: No hidin’ place
Plak 4: Everytime I feel the spirit)
Şimdi de, sayın dinleyenlerim, sanat dünyasının tanınmış şahsiyetlerinden biri olan zenci şarkıcı Paul Roberson’dan diğer bir acıklı zenci halk şarkısı dinleyelim:
(Plak 5: Steal away)
Sayın dinleyenlerim, Amerikan Negro müziğinin daha birçok çeşitleri vardır. Şimdi gene zenci şarkıcıların ağzından neşeli bir şarkı dinleyelim; bu şarkının adı: Ride on conquering king.
(Plak 6: Ride on conquering king)
Amerikan halk şarkılarına gelince: Sayın dinleyenlerim, biraz evvel de söylediğim gibi, mühim bir göç bölgesi olan Amerika dünyanın en çeşitli halk şarkılarına sahne olmuştur. Bu şarkılar, Amerika’nın dağlarını, çöllerini, sahillerini, göllerini, ormanlarını bizlere göçmenlerin ağzından dinleten bir tür müzikal coğrafya niteliğindedir. Diğer taraftan bu kıtayı teknik gelişmeye hızla kavuşturan Yeni Dünyalılar, şarkılarında trenden, gemiden, fabrikalardan, dünyanın başka yerlerindeki insanlardan farkı olmayan Amerikalıdan, Amerikalının aşkından, acısından, memleketine olan bağından da bahsederler. Şimdi de, sayın dinleyenlerim, her milletin halk edebiyatında aynı heyecanla karşılanmış olan sade bir aşk olayının şarkısını dinleyeceğiz. “Pencereme kim vuruyor” adını taşıyan bu şarkıda, aileleri tarafından birbirinden zorla ayırtılan iki sevgilinin üzüntüsü anlatılmakta:
(Plak 7: Who’s that knocking at my window?)
Sayın dinleyenlerim, Amerika’nın kuzeydoğusunda, yüzlerce kilometre uzayıp giden sayısız körfezler vardır. Bir vakitler ülkenin bu doğal limanlarından Atlantik’e açılan yelkenliler, rüzgâra boğun eğip dünyayı dolaşırlardı. Bu gemileri kullanan denizciler, başka memleketlerin şarkılarını da öğrenip Amerika’ya getirdiler. Amerika’da yelkenli devrinin çoktan sona ermiş olmasına rağmen, bu eski şarkıları hatırlayan meraklı gemiciler, maceralarını çocuklarına anlatan deniz kurtları bugün bile yok değildir. Şimdi de bir Amerikan korsanı ile bir İngiliz gemisi arasındaki çarpışmayı anlatan başka bir şarkıyı dinleyelim; “Yüksek Barbary Sahili” adını taşıyan bu şarkı bakalım bizlere neler ilham edecek?
(Plak 8: Coast of high Barbary)
Şimdi, sayın dinleyenlerim, Atlantik’i ilk olarak Pasifik’e bağlamış olan trenin verdiği heyecanla söylenmiş bir şarkıyı dinleyeceğiz: Amerikalılar trene ilk önce “Wabash Güllesi” adını vermişlerdi, çünkü başlangıçta trenin gülle ile de yarış edebileceğini sandılar. İşte şimdi “Wabash Güllesi” adını taşıyan bu tren şarkısını, Amerika’nın güneyindeki dağlarda yaşayan müzisyenlerin ağzından dinleyeceğiz.
(Plak 9: Wabash cannonball)
Sayın dinleyenlerim, Amerika şarkılarının birçoğu da güneybatı Amerika’nın kendi âlemine çekilmiş uçsuz bucaksız ovalarında meydana gelen halk eserleridir. Kıtanın bu kısmının coğrafya ve folklor özelliklerini, şüphe yok ki, ilk olarak Cowboy’lar belirlediler. Temiz karakterli olan bu çalışkan insanlar, bir taraftan hayvan yetiştirdiler, bir taraftan da bütün güçlüklere, tehlikelere rağmen kendi yerleşme bölgelerine sabit bir bekçi olarak hizmet ettiler. Şimdi dinleyeceğimiz “Cowboy’un yakınması” adlı şarkı, kahraman bir çobanın çok feci olan ölümünü canlandırmaktadır:
(Plak 10) The cowboy’s lament)
Sayın dinleyenlerim, Amerika’nın güney dağlarına özgü bir halk dansı vardır; bu dansa keman, banço, gitar eşlik eder. Şimdi de Amerikan müzisyenleri tarafından çalınmış olan yerel bir halk dansını dinleyelim; şarkının adı: “45 numaralı trenle giderken”. Bu halk şarkısında da konu gene trendir. Burada keman trenin düdüğünü taklit ederken, gitar tekerleklerin ritmini verir; kısacası bu eserle dans edenlerin, kendilerini 45 numaralı trenin içindeymiş gibi hissettikleri âna kadar şarkıya da dansa da devam edilir:
(Plak 11: Ridin’on that train 45)
Sayın dinleyenlerim, biraz da Amerika müzik folklorunun en mühim bir şahsiyeti olarak tanınan halk bestecisi Stephen Foster’ın yaptığı işleri gözden geçirelim. Geçen yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan bu halk sanatçısı, eserleri arasında senfoni, opera türünden yaratmalar olmamasına rağmen, müzikseverlerin hatırasında daima yaşamıştır, çünkü Foster’ın şarkıları o kadar sade, o kadar samimi buluşlardır ki, bunlar kolay, sevimli nağmelerle bütün Amerikan müziğinin önemli bir parçası sayılmaya lâyık eserlerdir. Şimdi Foster’ın “Camptown Yarışları” adlı bir şarkısını dinleyelim:
(Plak 12: Camptown races)
Sayın dinleyenlerim, Foster her çeşit halk şarkısı yazdı. Bunların arasında en çok sevilenlerden biri de “Kumral saçlı Jeanie’mi düşünüyorum” adlı şarkıdır. Aynı zamanda Foster bütün şarkılarını zamanın zevkini tatmin eden bir lisanla söyledi. Foster’ın şarkıları çok sevildikleri içindir ki Amerikan folklorunu standart eserleri arasında önemle yer aldılar. Şimdi de tanınmış halk bestecisinin bu şarkısını dinleyelim:
(Plak 13: I dream of Jeanie with light Brown hair)
Foster şarkılarının çoğunu müzik salonları ile tanınmış halk şairleri için yazdığı halde zamanla çok popüler olan bu eserleri bugün her tabakaya mensup insanlar seve seve okurlar. Şimdi de Foster’ın halk şairlerinden biri için yazdığı meşhur bir şarkıyı dinleyelim: Bu şarkı “Çalın bançonuzu, çalın” adıyla bütün Amerika’da tanınır:
(Plak 14: Ring ring the bangoes)
Şimdi Foster’ın bütün Amerikan şarkı kitaplarında yayınlanmış olan diğer bir şarkısını ele alalım: “Kentuch’daki eski evim” adını taşıyan bu şarkıyı Foster muhakkak ki bir halk şairinin siparişi üzerine yazmıştır, çünkü Foster’ın bütün ömründe Kentuch’ye gitmemiş olduğu malûmdur. Amerikalıların çok sevdiği bu şarkıyı dinleyelim:
(Plak 15: My old Kentucky home)
Sayın dinleyenlerim, Stephen Foster’ın çok güzel bir şarkısını daha dinleyip konuşmamızın bu bahsini kapayalım. 1849 yılında hemen her Amerikalıyı içte sarsmış olan bu şarkı, kıtayı elinde kazmayla baştan başa dolaşan altın arayıcılarının bile ağzından düşmemiştir. Fakat günün birinde bu güzel şarkının güftesi ortadan büsbütün kaybolmuş, hattâ bu güftenin yerini sırf altınla ilgili başka bir güfte almıştır. Şimdi Foster’ın “Oh Susanna” adını taşıyan bu güzel şarkısını da dinleyelim:
(Plak 16: Oh Susanna)
Buraya kadar Amerikan halk müziğinin en mühim örneklerinden bazılarını gözden geçirdik. Bu arada dinî Negro müziğinden, halk şarkılarından, Stephen Foster’ın eserlerinden güzel örnekler dinledik.
Sayın dinleyenlerim, dünyanın insanla meskûn bulunan her yerinde olduğu gibi, Amerika’da da halk müziği vakit vakit belirli seremonilere, hatta ayin türünden törenlere vesile olur. Meselâ her yıl Haziran ayının ikinci Pazarında Amerika’nın güneydoğu dağlık arazisinde yaşayan Amerikalılar, Kentucky dağlarının arasında bulunan bir yerde şarkı bayramı yapmak üzere toplanırlar. O gün erkekler en güzel elbiselerini, siyah gömleklerini, kadınlar da pamukludan, çuhadan yapılmış kostümlerini giyerler. Delikanlılar, ellerinde kendi yaptıkları bançolarla, ağabeylerinin şarkılarına eşlik ederler. Orada bulunan bir kısım halk da bunlara flüt, arp, keman ve sair sazlarla cevap verirler; bu esnada kadınlar ve genç kızlar, Lincolnshire’e özgü halk dansları yaparak bunların arasına katılırlar. Derken bir boru sesi işitilir; bu anda Kızılderili bir kadın görülür, bunun arkasından işçi kıyafetli birçok erkek eski halk baladlarını okuyarak dans edenlerin arasına karışırlar.
Sayın dinleyenlerim, Amerika’da her milletin müziğine önemle yer verilmiştir. Meselâ Iowa hükümet konağında birçok milletin halk şarkıları muhafaza edilir. Bunlar genç Amerikalıların yabancı toplumların halk şarkılarını da öğrenmelerine yarar. Diğer taraftan memleketin tarım bölgelerinde çalışan gençler tarafından kurulmuş olan müzik kulüplerindeyse çiftçi müziği ile zenci müziği, Kızılderililerin müziği, Stephen Foster, Mac Dowell, Roy Harris ve Aron Copland gibi çağdaş bestecilerin eserleri öğretilir.
Görülüyor ki, sayın dinleyenlerim, Amerika’nın folklor müziği, çeşitli ülkelerden gelen insan sesiyle yüzyıllar boyunca gelişmiş, zenginleşmiş olan orijinal bir halk müziğidir.