PAUL HİNDEMİTH’in 1935 yılında Kültür Bakanlığı’na verdiği 5 bölümlük rapor
Umumî görüşler
Herhangi bir Orta Avrupalı musikişinas [müzisyen], vatanındaki musiki durumunun üstünde bir durum olmadığı zehabına [sanısına] kolayca düşer ve kendi milletindeki musiki istidadını [yeteneğini] yabancı kültürlerin tetkikinde bir ölçü olarak kabule temayül eder [kabul etmek eğilimindedir]. Musikinin Almanya’da olduğu kadar hiçbir yerde taammüm edememesi [genelleşememesi, yayılamaması] ve halkın her tabakasıyla birlikte neşvünema bulamaması [gelişememesi] muhakkak olmakla beraber, bazı milletlerde mevcut tabii kabiliyetin [yeteneğin] bu yoldaki en kat’î mikyaslara [ölçülere] mütehammil olduğuna [dayandığına] da Türkiye’de şahit oldum.
Türklerin musikiye pek büyük istidatları vardır. Nitekim musiki dinlemek hususundaki daimi istekleri ve her nevi teknik işleri kolayca benimseme kabiliyetleri, daima derinleşmeye meyleden manevi duygularıyla birlikte -ve bir plan dahilinde seyreden reform hareketlerinde, tabii kabiliyetlerinin inkişafı [gelişmesi] yolunda kendilerine fırsat verildiği takdirde- bütün Türkleri derhal salahiyet sahibi bir musiki milleti haline getirebilir. Bu hususta icap eden yardım vesaitini [araçlarını] Avrupa’dan kolayca temin etmek mümkündür. Fakat salim Türk ruhu, tehlikeli hurafelerle dolu bir geçmişi sırf tarih menfaatine nasıl reddettiyse, basit bir Avrupa mukallitliğini [taklitçiliğini] de öylece reddedecektir.
Ankara’daki orkestra, Türkiye’deki musiki ahvali [durumu] hakkında bana bir fikir vermiştir: tahsil kifayetsizliği [eğitim yetersizliği] yüzünden tamamiyle inkişaf edememiş bir grup. Gerek münferit [bireysel] yetiştirmede, gerekse bütün orkestranın birlikte talim ve terbiyesinde mevcut noksanlara rağmen, umumî tesir şayanı hayret [şaşılacak] bir surette iyidir.
Burada orkestraya hakim bir şefin olmayışı maalesef her an hissedilmektedir. Çalış disiplininden beklenen daha birçok şeyden noksandır [yoksundur]. Bundan dolayı hatalı, çiğ, nüans farkı gözetmeden ve toplu bir çalmanın icabettirdiği duyuştan uzak olarak çalınmaktadır.
Hakiki sanat işleri Avrupa’da olduğu gibi burada da güçlükle inkişaf etmektedir [gelişmektedir]. Sabır ve para ile, bu işte tekmil [bütün] vazifedar [görevli] olanlardan beklenen müşterek çalışma, gayeye varmak için elzem olan şartların en mühimidir ki, aşağıda zikredilen [anılan] teklifler de bu esaslara istinat eder [dayanır]. Bütün bunların aynen tatbiki için, bir sürü parlak programlardan ziyade kuvvetli ellere ihtiyaç vardır. O halde Ankara ancak bu gösterilen yol üzerinde yakın şarkın [Ortadoğunun] musiki merkezi olabilir, çünkü muvakkat [geçici] heyecan tevlit eden [yaratan ]muvaffakiyetlerle [başarılarla] veya herhangi yabancı bir metaın ithaliyle değil, sırf memleketin içinden elde edilen bir keyfiyetle, daimi ve yüksek bir kültüre doğru gidileceği muhakkaktır.
Orkestra musikişinasları
Zamanla iyi bir Avrupa orkestrası evsafına [niteliklerine] varmak matlup olduğu [istendiği] takdirde, mutlaka bir miktar Avrupalı musikişinas getirtmek zarureti vardır. Çalıcı miktarının hemen 100 veya 120 kişiye çıkarılması şayanı tavsiye değildir [tavsiye edilmez]. Çok para sarfiyle kalabalık ve gürültülü bir orkestra tesisi basit bir şey olmakla beraber, yüksek bir orkestra kültürüne varmak ve her şeyden evvel Türk musikişinasını yetiştirmek bakımından kat’iyen doğru bir yol olamaz.
Daha küçük bir orkestra ise az zaman zarfında yüksek bir dereceye varabilir. Bundan maada [bunun dışında] musiki mektebini açtıktan sonra, nihayet birkaç sene içinde, orkestranın tesisine amade [hazır] kâfi derecede yerli musikici mutlaka yetişmiş olacaktır. Bu suretle halk da, ağırca ve fazla yüklü musikiye -terbiyevî ehemmiyeti bakımından- tedricen [adım adım] alıştırılmış olur.
Aşağıda zikredilen 12 sınıf muhtelif musikişinas, orkestranın birinci partileri için celbedilmelidir [getirilmelidir]:
Yukarıdaki listede görüldüğü gibi, yalnız her saz grubu için bir musikişinasın celbi [getirilmesi] münasip görülmüştür. Bu suretle bir Türk orkestrasında ecnebi [yabancı] unsurların lüzumsuz fazlalığına mani olunacak ve yerli musikiciler yeni arkadaşlarının gösterdikleri icra kabiliyetine doğru teşvik edilmiş olacaklardır. Ancak böyle sıkı ve müşterek bir çalışma sayesinde ve her yerli musikiciden beklenen yüksek bir gayretle az zamanda iyi bir birlik ve büyük bir kabiliyet elde edilebilir.
Orkestraya yeni dahil olan ecnebi musikişinaslar, Türk arkadaşlarını her hususta sanat ve teknik bakımından yetiştirmek vazifesiyle mükelleftirler.
Aynı zamanda bu musikişinasların hepsi de musiki mektebi ile musiki muallimi yetiştiren müessesenin emrine amade olmalıdırlar.
Bu meyanda konser maestrosu, kendi arkadaşlarından bir yaylı sazlar kuvarteti teşkil etmelidir. Bu kuvartet konser program ve planında gösterilen oda musikisi konserlerini icra edecektir. Piyano, her nevi yaylı sazcı ve üfleyici gibi mütemmim [tamamlayıcı] unsurlar da konser maestrosunun emrine amade olmalıdırlar. Bunların gerek bu suretle, gerekse musiki mektebinde istihdamları takdirinde [çalıştırılmaları durumunda], pek tabii olarak maaşlarına zam yapılması icap eder. Orkestrada yerli musikicilerin yetişmesi hususuna, musiki mektebi de gayret etmelidir. Burada kâfi derecede ilerleyen talebeler, tedricen orkestranın ikinci ve üçüncü partilerine verilmelidirler. Bunlar ancak bu suretle kendilerine lazım olan melekeyi de zamanında elde etmiş olurlar.
Bu takdirde yenileştirilmiş olan orkestranın müteakip [daha sonraki] faaliyet ayları için yardımcı ve mütemmim unsurları da ihzar [hazır] edilmiş olur. Musiki Muallim Mektebini teftiş ederken, çok müsteit [yetenekli] birkaç nefesli saz talebesi nazarıdikkatimi celbetti [dikkatimi çekti]. Hepsi de altıncı sınıfta olan bu talebeler, az bir zaman sonra muallimlik mesleklerine iltihak etmek [katılmak] üzeredirler. İşte bunlar orkestra için yetiştirilmeli ve ileride tam manasıyla yetişmiş yerli bir sanatkâr olarak orkestraya dahil olabilmeleri için de yeni gelecek Avrupalı ağız sazcılarının yanında muayyen bir müddet tahsil etmelidirler. Burada pek yüksek bir musiki kabiliyeti mevzubahis [söz konusu] olduğundan, yetişmiş genç Türk musiki unsurlarının noksanlığı karşısında, bunların muallimlik mesleğine intisap edememelerinden mütevellit [girememelerinden doğacak] zarara kolayca katlanılabilir. Bunlar aşağıdaki şu talebelelerdir:
Daha aşağı sınıflardan orkestracı olacak yetiştirilmelerini tavsiye edeceğim talebeler şunlardır:
Flüt: Hakkı 5inci sınıf
Arp: Basri “ “
Korno: “ “
Obua: Remzi 3üncü sınıf
Pozon: Osman 1inci sınıf
Orkestra şefi
Orkestra şefi intihabında [seçiminde] son derece dikkatli hareket edilmediği takdirde, buraya kadar zikredilen ölçülerin hiçbir kıymeti kalmaz. Dünyaca tanınmış büyük orkestra şefleri kat’iyen bir senelik kontrat akdetmezler. Yani uzun bir mezuniyet istihsal etmeden [uzun süreli bir yetki almadan], kendilerini diğer bir yere bağlayamazlar. Bu gibi şefler, sonradan Avrupa ve Amerika’dan misafireten [konuk olarak] idare edecekleri konserlerde bulunmak üzere, ancak birkaç ay için vazife kabul edebilirler. Esasen Avrupa’nın büyük sanat merkezlerinde, bazı şeflerin pek sık olan gaybubetleri [yoklukları] çok fena hissedilmekte olduğundan, bu vaziyetin fena neticeler tevlit edeceği de [doğuracağı] tabiidir. Böyle bir şef konserlerinde orkestrayı en yüksek muvaffakiyetlere ulaştırsa bile, gaybubeti esnasında, orkestra orta kabiliyetli idareler yüzünden daha ziyade ihmal edilmiş olacaktır. Bundan dolayıdır ki maruf [tanınmış] şeflerin bütün faaliyetleri, misafireten idare ettikleri birkaç parlak konsere inhisar eder [indirgenir].
Buna mukabil daimi orkestra şefi, bütün kuvvetini senelerce böyle bir kuruluşa hasredebilecek bir insan olmalıdır. Bu takdirde uyanan bir milletin ilk musiki şefi olmak şerefine nail olan bir kimse, bir takım virtüozluk faaliyetleriyle sırf kendi isteğini tatmin etmemelidir. Bu zat ancak yüksek insani meziyetlere malik olmak suretiyle, deruhte ettiği [üstüne aldığı] vazifede dürüst hareket edebilir. O halde vazifesini tamamen müdrik [görevinin bilincinde] ve vazife karşısında nefsini her şeyden geri tutabilen bir sanat hadimi [hizmetlisi] bulunduğu takdirde, Türk kültürü birkaç sene zarfında -evvelce atılan tohumun intaşını [çimlenmesini] görmekle- kendi mürşitlerinden [kılavuzlarından] birini bulmuş olacaktır.
Bu şefin işi, senfoni konserleri idaresine inhisar etmemelidir [sınırlı kalmamalıdır]. Her nevi eserlerden mürekkep [oluşan] konserler tertip etmeli, fakat bu meyanda genç orkestranın fazla yük altında sanat bakımından mutazarrır olmamasına da [zarar görmemesine] dikkat etmelidir. Bu şefin, orkestra azalarının [üyelerinin] iyi yetiştirilmesini evvelemirde [her şeyden önce] fazla provalarla temin etmesi lazımdır.
İcabettiği ve vakti müsait olduğu takdirde, orkestra şefi musiki mektebinde de çalışmalıdır. Müsteit [yetenekli] talebelere partisyondan çalma dersi vermeli ve konserlerle irtibatta olmak suretiyle, eser tahlillerine de teşebbüs etmelidir.
İleride opera tesisinden sonra bir orkestra şefinin daha celbedilmesi [sağlanması] lazımdır. Fakat orkestranın her iki sahada çalışmasıyla, şeflerin salahiyeti bakımından ileri gelebilecek her nevi münazaaya [çekişmeye] evvelden mani olmak için, ilk şefi tekmil [tümüyle] opera ve konser işleri baş şefliğine tayin ederek, ikinci şefi de maiyetine vermeli ve operanın yalnız temsilî faaliyetlerini keza bu şefe tevdi etmelidir [vermelidir]. Buna mukabil ikinci şef sırf konserlerin idaresiyle meşgul olmalıdır. Orkestra şefi, faaliyetin ilk senesinde bu tanzim edilen programı -menfaati bakımından- kendine nümune ittihaz etmelidir [örnek almalıdır]. Bu müddet zarfında işi ile ünsiyet kesbeden [bütünleşen] şef, yapılan teklifler vadisinde [çerçevesinde] daha ileriye gidebilir. Bu suretle orkestranın büyütülmesi ve saz unsurlarının çoğalması ve nihayet sanat tesir ve nüfuzunun genişletilmesi imkânı da tamamen kendine verilmiş olacaktır.
Müzik âletleri
Orkestraya ait olan yaylı sazların hepsi de adi cinstendir. Takriben sekiz sene evvel Fransa’da tediye edilen [ödenen] bedelleri de bence pek yüksektir. Zannıma göre bu fiyatların yarısı ve nihayet içte birinden fazlası tediye edilmemeli idi. Aynı zamanda âletlerin tedarikinde [sağlanmasında], bura iklimi de nazarı itibare [göz önüne] alınmamıştır. Yazın yüksek olan hararet derecesinden dolayı, yaylı sazların sıcak memleketlerde kullanılmağa yarar bir surette vücuda getirilmeleri icap ederdi. Bu yapılmadığı cihetle içlerinden birkaçı pek feci bir vaziyette bulunmaktadır. Bu âletlerin hepsinin de üst ve alt satıhları [yüzeyleri] ile kenarları çatlamıştır. Bundan maada senelerden beri birikmiş olan reçine tozu ile kir temizlenmemiş ve sazlar umumiyetle takayyüt ve ihtimamdan [ilgi ve özenden] tamamen uzak kalmışlardır.
Anlaşılmayan bir şey varsa o da la-klarinetlerinin olmamasıdır. Sazlar tesellümlerinin akabinde [teslimattan sonra] çatlamışlardır. Paris’te yapılan pahalı tamirlerin ise hiçbir faydası yoktur.
FAGOTLAR: Acınacak bir vaziyettedirler. Kapaklar sarkmış, düşen vidalar kibrit çöpleriyle telafi edilmiş,, ufak hasarları tamir için mühür mumu kullanılmıştır. Kamışlar o derece fenadır ki, bunlarla nasıl üflenebildiğine hayret edilir. Fagotçular kamış yontmayı da öğrenmemişlerdir. Bundan dolayı fagot kamışları (obua kamışları da) Avrupa’dan celbedilmektedir [getirtilmektedir]. Fakat en iyi mal yerine çok bayağısı gönderilmektedir.
KORNOLAR: Kullanılmağa müsait olmakla beraber birbirlerini tamamen tutmamaktadırlar. Ancak kornocular tarafından, ağız kısımları muhtelif uzunluktaki âletlerin tecrübesiyle bu mahzurun önüne geçilebilirdi (böyle yapılmamıştır).
TROMPETLER: Kullanılabilir.
POZONLAR: Her yer mutat olan si-bemol tenor pozonu yerine, vaktiyle iki tane do-pozonu tedarik edilmiştir [sağlanmıştır]. Mutlaka elzem olan bas yahut tenorbas pozonu ile tuba hiç yoktur.
TEMBALLER: İyidir. Yalnız pedalları paslandıkları cihetle iyi işlememektedirler. Bunlar vaktiyle bir kere salatalık zeytinyağı ile yağlanmışlardır ki, bu yağ bisikletlere bile yaramaz. Tembalci yalnız bir çift kaba ve üzeri keçe kaplı tokmaklara malikdir [sahiptir] ve yumuşak pamuktan -tahta başlı tokmaklara kadar mevcut olan- emvaın [türlerin] hiçbirini tanımamaktadır.
DARP ALETLERİ[vurmalı çalgılar]: Büyük davul yalnız pek mutavazıane [ufak tefek] işler için kâfidir, ufak darp âletlerinin ise hiçbiri yoktur.
Musikiciler, kendilerine emniyet edilen serveti tamamen ihmal etmişlerdir. Çünkü âletlere nasıl itina edileceğine dair kendilerine hiçbir şey söylenmemiştir. Fakat âletlerin devlet malı olması keyfiyeti, her şeyden evvel bunların muhafazaları yolunda kâfi bir endişe tevlit etmeli idi [yaratmalıydı]. Bundan dolayı orkestrayı reforme etmek için yapılacak ilk iş, kibrit çöpü ile zeytinyağının bırakılması ve çok para sayfiyle tedarik edilen bu malzemenin derhal ve en büyük bir ihtimamla yeniden tamir ve ıslah edilmesidir.
O halde birkaç ay içinde bütün âletleri tamir edebilecek mahir bir usta angaje edilmeli ve bu usta ileride büyüyecek olan orkestra için her hususta işe yarayabilecek bir esas vücuda getirmelidir.
Bu ustanın çalışma sahası şunlardır:
Ustaya bu iş için verilecek maaş da bir tasarruftur, çünkü memleket haricinde yapılan çok pahalı tamirlerle her seferinde yeniden tedarik etmeler, yüksek yekûnlara baliğ olabilir [ulaşabilir].
Ustayı tayin için yapılacak kontrat iki seneden fazla olmamalıdır. Fakat orkestra ile mektep için saz yapan bir ustanın daima el altında bulunması elzem olduğundan, bu zata bu nevi malzemeye münhasır [ayrılmış] bir mağaza açmak imkânı da verilmelidir.
Avrupa’dan yeni celbedilen [getirtilen] musikişinaslar sazlarını beraber getirirler. Bu suretle orkestra vesaitini [âletlerini] tezyit [çoğaltma] imkânı da daima muhafaza edilmiş olur. Elde mevcut âletleri, yukarıda teklif edildiği gibi tamir ve ıslah etmek suretiyle, pek büyük mübayaalardan [satın almalardan] da tasarruf edilmiş olunacaktır.
Lüzumu kalmayan eski âletler ders vesaiti [aracı] olarak mektebe tahsis edilmelidir.
En kısa bir zaman zarfında tedariki icap eden âletler de şunlardır;
İngiliz kornosu, bas klarineti ve kontrafagot gibi âletlere -tanzim ettiğim program tatbik edildiği takdirde- ancak gelecek sene ihtiyaç vardır.
Yukarıda sayılan âletleri almak için, Almanya’dan tedarik edildikleri takdirde, takriben 10,000 Marka ihtiyaç vardır. Bu âletlerin intihabı [seçimi] ise, mutlaka mütehassıs [uzman] bir el tarafından deruhte edilmelidir [üstlenilmelidir]. Şayet hükümetin bu hususta tamamen itimat edebileceği bir mütehassıs yoksa, bu vazifeyi bizzat deruhteye hazırım.
Orkestranın tesir ve nüfuz sahası
Bir orkestranın tesir kudreti, her şeyden evvel içinde konser verilen mahalle bağlıdır. Ankara’da bulunan salonlardan biri (Musiki Mektebindeki) akustik itibariyle iyi olmakla beraber, küçüklüğünden dolayı fazla yüklü bir musiki icrasına kat’iyen müsait değildir. Diğeri ise (Halkevindeki) tam manasıyla bir tiyatro salonu olup, iyi bir akustikten tamamen mahrumdur. Bundan dolayı, kudret ve kabiliyet bakımından yetişecek olan orkestra için, pek yakın bir zamanda her nevi maksada elverişli bir konser salonu vücuda getirileceği ümidindeyim.
İyi bir orkestra bir memleketi musiki kültürüne götüren en iyi bir vasıtadır. Halkı büyük üstatların musikisine ulaştırmak ise en yüksek bir vazifedir. Bu hususta yapılması elzem olan şeyler şunlardır:
Senede takriben 12 senfoni konseri verilmeli, zengin ve müfit [anlamlı; yararlı] olarak tertip edilen bu konserler, daha birinci senede Beethoven’in ilk 8 senfonisi yanında, klasik musikinin kolayca anlaşılan baş eserlerini ve yenice eserlerden seçilmiş parçaları ihtiva etmelidir [içermelidir].
Konserler evvela münevver [aydın] halka verilebilir, fakat sonradan ihtiyaca göre, istenilen şekilde ve ekseriya Halkevinde, ucuz bir duhuliye [giriş ücreti] ile tekrar edilmelidir. Burada eserlerin mahiyetini [niteliğini] anlatan kısa konferansların çok lüzumu vardır.
Orkestra en mühim irşat [aydınlatma] işini, senede iki ilâ üç defa komşu vilayet şehirlerinde vereceği konserlerle yapmış olacaktır. Çünkü vilayetleri bu işe iştirak ettirmeden, yalnız Ankara’ya inhisar eden [sınırlı kalan] parlak bir musiki hayatı tesisine imkân yoktur. (Alman musiki hayatı bu faik [üstün] vaziyetini, her şeyden evvel küçük şehirlerin kültürel faaliyetlerine medyundur.) Radyo, senfoni konserleri deruhte etmeli, orkestra diğer hususatta da radyonun emrine amade olmalıdır. Diğer musiki enstitülerinin hepsi ile sıkı bir bağ tesisine ehemmiyet vermelidir. Orkestra tiyatro temsillerine musiki temin etmeli, resmî günlerle halk bayramlarına iştirak etmeli, oda musikisi ve oda orkestrası konserleri tertip etmelidir. Musikişinaslar, musiki mektebinde ders vereceklerinden bu suretle orkestraya yedek aza yetişir ve orkestra ile birlikte koro eserleri de çalınabilir. Orkestranın birinci ağız sazcıları ile yaylı sazcıları, hususi konserler vermek ve radyoda çalmak suretiyle, tedricen kendi sanatkârlık kabiliyetleriyle mütenasip [uyumlu] içtimai [sosyal] bir mevki elde etmelidirler.
Musiki sahasında henüz yetişmemiş büyük bir dinleyici kitlesine hitap edecek olan bu konserler, büsbütün meccani [ücretsiz] olarak tertip edilmemelidirler. Hatta en az müreffeh olan bir kimse bile, her gün cigara ile kabak çekirdeğine verdiği para kadar olsun musiki için de para ayırmalıdır. Büsbütün bedava olan sanata ekseriya kâfi derecede hürmet edilmez.
Abonelerden ve duhuliyelerden elde edilen hasılat, birkaç senfoni konserine iştirak etmek üzere angaje edilmesi lazım gelen tanınmış ecnebi virtüoz ve orkestra şefleri için sarfedilmelidir. Diğer konserler için de solist olarak burada ikamet eden sanatkârlar angaje edilebilirler. Orkestranın evsafı [nitelikleri] gitgide yükselip, halkın anlama kabiliyeti çoğaldıkça, bu konserler az zamanda bir sanat hadisesi ve içtimai bir vakıa [sosyal bir olay] olacaktır. Bu konserlere iştirak edebilmek ise, emel dolu bir gaye olmalıdır. Bu hususta yapılan davetler, münasip bir ücrete tabi tutulduğu takdirde, mahallî sanatkârlar arasında iyi bir rekabet de başlayacaktır ki, bu hal yerli sanatkârların icra kabiliyetini az zamanda büyük ecnebi sanatkârlarınki kadar yükseltecektir.
Senfoni konserleri programı için teklifler
Oda musikisi programı için teklifler: