Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

ANILAR

Bu belgeyi Word Dökümanı Olarak İndirebilirsiniz!

“Hisar” dergisi
Kasım 1964
S. 11

HALİL DİKMEN İÇİN DÜŞÜNDÜKLERİM

            Sevgili arkadaşımız Güzel Sanatlar Genel Müdürü Halil Dikmen’in ansızın ölümü, kültür saflarımızda doldurulması imkânsız bir boşluğun daha meydana gelmesine yol açtı. Son yılların büyük kayıpları arasında Mahmut Ragıp Gazimihal ve Mesud Cemil’den sonra, Halil Dikmen’den de yoksun kalmamız, bizleri haklı olarak büyük üzüntüye düşürüyor. Dikmen’in 3 yılı aşan Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü süresince sanat davalarımıza gösterdiği içten ilgi, karşılaştığı imkânsızlıklara azimle göğüs germesi, onun zaten narin olan beden yapısını da sarsmaktan geri kalmadı. Halil’i ara sıra uçuk benizli görmek, hepimizi uzun uzun düşündürüyor, fakat onu gereği gibi uyarma gücünü kendimizde göremiyorduk.

            Halil’in fikirlerinden, sanatın gelişmesine yönelen kıymetli tasarılarından faydalanabilmek, ancak onun Ankara’ya yerleşmesine, başkentle İstanbul arasında sık sık yaptığı yorucu yolculuklardan kurtulmasına, Ankara’da rahat bir yuvaya sahip olmasına bağlı idi. Şimdi daha iyi anlaşılan bu şartları ona hiçbirimiz gereği gibi telkin edemedik. Kısacası olan oldu ve çok kıymetli bir sanatçı ve sanat yöneticisinden memleket irfanı ansızın yoksun kaldı.

            Halil Dikmen ile, ilk olarak, 1933 yılında Halıcıoğlu’ndaki Yedek Subay Okulunda tanışmış ve 1937’den beri de uzun yıllar yakından çalışmanın mutluluğuna ermiştim. Bazı fasılalarla süreli olarak 15 yıl devam etmiş olan bu birlikte çalışmanın tatlı hatıralarının unutulması mümkün mü?

            Çok hisli ve çok içli bir sanatçı olan Halil Dikmen’in, meslek hayatında olduğu gibi, hususi hayatında da herhangi bir insanı kırmış olabileceğini tasavvur edemiyorum. Halil, herkesi düşünür, çevre ile temasında insani ülfet [dostluk] ve münasebetlerin göz yaşartıcı örneklerini verirdi. Halil yalnız güçlü bir ressam ve sanat yazarı değil, aynı zamanda hassas bir müzisyendi de. Tevazuu sanattaki bu yönünü açıkça belirtmesine engel olduğu içindir ki, çok geç ve ancak İstanbul ve Ankara Radyolarının yayın programları üzerinde çalıştığımız sıralarda, onun cidden üstün başarılı bir neyzen olduğunu da öğrenmiş, klasik Türk musikisindeki derin bilgisine hayran olmuştuk. Meğer Halil, devrinin büyük ney üstadı Emin Hoca’dan yıllarca sessiz sedasız ney meşketmiş ve sırf tevazuu yüzünden bilinmeyen bu tarafı, günün birinde radyo programları vesilesiyle karşımıza çıkıvermişti. İşte Halil’in bu durumu, üzerinde derin derin düşünmeyi gerektiren bir özellik olmanın önemini taşıyordu.

            Halil Dikmen, asıl sanatı olan resimde çağdaş ifadenin zirvesine ulaşmış ve bunda klasik Türk musikisinin de rolü olmuştu. Bu da gösteriyordu ki, sanatta gelişim zincirini koparmaya imkân yoktu. İfade gücü nasıl olsa çağdaş hüviyete ulaşma yolunda tabii gelişimini tamamlamaya devam edecekti; velev bir sanattan başka bir kardeş sanatın hükümranlık alanına girme ve onda yükselme pahasına olsa da! Bu vaziyete göre Halil Dikmen’in yaratıcılıktaki müstesna durumu, âdeta karşılıklı iki dünyanın müşterek sentezine dayanıyor gibi idi. Halil’in son yaratma yılları hariç olmak üzere, bütün buluşmalarında klasisizme eğilmedeki mânâya hakim olan ruhu, kanaatimce asıl bu noktada aramak lazım geliyordu. Çünkü onun yaratma gücünü ön planda etkileyen temel faktörlerin en başında ışık, gölge ve volüm endişesi geliyordu. Onun için Halil, Rönesans’a inanarak bağlanmış, klasik Türk musikisinden de faydalanarak geliştirdiği ritim, form ve gölge-ışık disiplinini, ancak Rönesans yoluyla resim sanatında çağdaş ifade dengesine ulaştırmıştı. Halil’in sırf kendi sanat kişiliğine bağlı olan bu dikkate değer durumu, sanat dünyamıza olağanüstü değerde eserler vermiştir ki, bunların arasında, Ankara Radyo Evi’nin üst kat holünde asılı duran “Ege’de üzüm devşiren kızlar” adlı tablo, sanatçının çağdaş ifadede klasisizm gücüne olgun bir örnek olmanın önemini taşımaktadır.

            Halil’in son 7-8 yıl içindeki çalışmalarında, görünür bir aramanın izleriyle karşılaşılır. Burada da Paris yıllarındaki A. İhote tesirinin şuur altından şuur üstüne geçme çabasıyla karşılaşılmaktadır. Nitekim Halil Dikmen’in son yıllarında kapalı ifadeye yönelme yolundaki çalışmaları da dikkate değer sonuçlar vererek gelişmekte idi. Sanatçının “Natürmort” adlı eseri, son gelişme stadının en güzel örneğini vermektedir.

            Halil Dikmen, 1961 yılında Genel Müdürümüz olmuştu. Halil gene o candan, mütevazı, güler yüzlü arkadaş Halil idi. Bu tayine ne kadar sevinmiştik.

            1937 yılına girmiştik. Atatürk’ün direktifleriyle Dolmabahçe Sarayı’nın Veliaht Dairesi’ne Türkiye’mizde ilk olarak bir Resim ve Heykel Müzesi kurulacaktı. Bu tarihî ödevin organizasyonunu, uzun uzadıya düşünmeden Halil Dikmen’e vermekte haklı idik. Çünkü ancak onun bilgili, düzenli, disiplinli çabası ile bu derece önemli bir sanat kurumu kurulabilirdi. Nitekim de öyle oldu. Halil Dikmen ilk olarak yeni kurulacak millî bir resim müzesine ön planda girmesi gereken eserlerin araştırılmasına koyuldu. Daireler aranıyor, okullar taranıyor, aileler, özel koleksiyonlar, hattâ antikacılar dolaşılıyor, Türk resminin eskisi, yenisi durmadan aranıyordu.

            Nihayet ilkel Türk resminden ve Tanzimat’tan sonra Batı tekniği ile gelişen Türk resminin öncülerinden başlayarak bugüne kadar devir devir gelişen resim sanatımızın büyük halkaları, kronolojik sıraya göre tamamlanmış ve müzenin açılış töreni çok gecikmeden yapılıvermişti. Böylece meydana gelen Resim ve Heykel Müzemiz, Halil Dikmen’in sürekli gayretleriyle bugünkü seviyesine de ulaştı. Gene Halil’in gayretiyle müzemizde Batı resminin önemli sanatçılarından bazılarının eserlerinden orijinal bir derleme ile kopyalar ve reprodüksiyonlar bölümü de meydana getirilmiş oldu. Son yıllarda bu büyük kuruluşun yurt sathına da taştığını ve İzmir’den sonra Erzurum’da da bir Resim ve Heykel Müzesinin açıldığını, Ankara’da resmî ve sürekli bir galerinin kurulduğunu görüyor ve seviniyorduk. 1958 milletlerarası ve cihanşümul Brüksel Sergisi’nin “Modern resmin son 50 yılı” kısmında, ilk olarak 3 eserle temsil edilebilmemiz imkânlarının sağlanmasında da Halil’in büyük emeği geçmişti.

            Memleket irfanı için büyük bir kayıp olan sevgili arkadaşımız Halil Dikmen’in memleket sanatına olan büyük hizmetlerini bu sayfalarda sayıp dökmeye maalesef imkân yok. Bu acı olay karşısında, Güzel Sanatlar Akademisi’nin kıymetli müdürü sayın Asım Mutlu’nun, Halil’in tabutu önünde ağlayarak söylediği unutulmaz sözü tasdik etmemeye imkân yok. Asım Mutlu, Halil’i “vazife şehidi” olarak vasıflandırmıştı. Bu temiz yürekli, mert arkadaşımız, büyük sanatçımız Dikmen, gerçekten bir vazife şehididir. Nur içinde yat Halil’ciğim!