(Parma’daki Instituto di Studi Verdiani (Verdi Çalışmaları Enstitüsü) tarafından 18 Eylül 1974 tarihinde Chicago’da düzenlenen Uluslararası IV. Verdi Kongresi’nde sunulan bildirinin Türkçe metni.)
Cevad Memduh ALTAR
1839 Türkiye’sinde Osmanlı Devleti’nin gerçekleştirmiş olduğu Tanzimat hareketinin bellibaşlı nedenlerini, Kongre broşüründe yer alan özet yazımda belirtmiştim. Bu bildirimde de doğrudan doğruya konuya geçiyorum ve Türkiye’de Verdi ve sanatı üstünde yapmış olduğum araştırmaların sonuçlarını sizlere sunuyorum.
Tanzimat’ın Türkiye’de müzik sanatına getirdiği yenilik, çağdaş uygarlığın uluslararası nitelikteki ortak bilim ve tekniğinden yararlanarak monodik sistemden armonik sisteme geçmek ve ulusal ruhtan beslenen duyguları bu yeni teknikle işlenmiş yaratılar halinde dünya literatürüne mal etmek ilkesine dayanmakta idi. Buna göre, başlangıçta halka Batı müzik edebiyatının bu tür eserlerini tanıtmak, sonra da Türk bestecisini bu yeni tekniğin gerektirdiği eğitim ve öğretime yönelterek yetiştirmek gerekiyordu. Nitekim konuya sırf bu amaçla el konuldu ve Türkiye’de 19. yüzyıl ortalarına doğru başlayan bu yeni harekete her şeyden önce İtalyan operası örnek oldu ve yetenekli Türk gençlerine müzikte Batı tekniğiyle çalışıp ilerleme yolunda İtalyan hocalar yardım ettiler.
Türkiye’de 17. Ve 18. yüzyıllar içinde bazı İtalyan operalarının çeşitli nedenlerle oynanmış olduğu, eser adlarını çözebilme yolunda yaptığım araştırmalardan henüz bir sonuç elde edememiş olmama rağmen, biliniyordu. Elde bulunan sefaretnamelerin bazılarında ve yabancıların gezi notlarında bu kanıyı doğrulayarak kısa ve ayrıntısız bilgilerle karşılaşılmaktadır. Ancak bu alanda karşılaştığım ilk belirli örneğin bir Verdi eseri olduğunu gördüm ki, bu da Türkiye’de ilk oynanışı 1846 yılının Şubat ayında İtalyan sanatçıları tarafından yapılmış bulunan Ernani operasıdır. Görülüyor ki bu bildirimin özetini gönderdikten sonra yeniden giriştiğim araştırmalar, Türkiye’de ilk oynanan Verdi eserlerini üç yıl daha geriye götürebilmeme olanak sağlamış ve Türkiye’de ilk olarak sahneye konmuş bulunan Verdi operasının 1851’de İtalyan artistlerinin oynadığı I Masnadieri(Haydutlar) değil de 1846’da oynanan Ernani operası olduğu gerçeğini ortaya koymuştur. O halde ileride elde edilebilmesi mümkün görülen yeni dokümanlarla Türkiye’deki ilk Verdi oyunlarının daha da eski tarihlere alınabileceğini düşünmek hata sayılmaz.
Verdi operalarından bazılarının, Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yüzyıla rastlayan dönemi içindeki ilk oynanış tarihlerini burada hemen sıralamak, geçmişten bu yana uzanan kronolojik bir görüntünün oluşumuna yol açacaktır ki, eserlerin oynandığı zamana bağlı koşul, olanak ve araç türünden özelliklerin yer yer gene aynı görüntünün ışığında incelenmesi, konumuzu sayın dinleyenlerimizin daha da belirgin bir atmosferde izlemesine olanak sağlayacaktır. Şimdi Verdi operalarından en önemlilerinin Batıdaki ve Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki en eski prömiyerleriyle ilgili kronolojik kıyaslama göstergesini inceleyelim:
Eserlerin İstanbul'daki ilk oynanış sırasına göre adları: | Batıdaki ilk oynanış yerleri ve tarihleri: | İstanbul'da ilk oynanış tarihleri: | Batıdan sonra Türkiye'deki ilk oynanışlarına kadar geçen süre: |
Ernani Nabucco Macbeth I Lombardi I masnadieri Il trovatore Rigoletto La traviata I vespri siciliani Un ballo in maschera La forza del destino Aida |
Venedik 1844 Milano 1842 Floransa 1847 Milano 1843 Londra 1847 Roma 1853 Venedik 1851 Venedik 1853 Paris 1855 Roma 1858 St. Petersburg 1862 Kahire 1871 |
1846 1846 1848 1850 1851 1853 1854 1856 1860 1862 1876 ya da 1877 1885 |
2 yıl 4 yıl 1 yıl 7 yıl 4 yıl 10 ay 3 yıl 3 yıl 5 yıl 4 yıl 14-15 yıl 14 yıl |
Giuseppe Verdi’nin yukarıdaki göstergede adları bildirilen eserlerinin Türkiye’de 19. yüzyıl içindeki ilk oynanışları, İstanbul’da 1846-1862 ve 1876-1885 yılları arasında iki ayrı dönem halinde beliren 39 yıllık süreye rastlamaktadır. Türkiye’de İtalyan operası, özellikle Giuseppe Verdi’nin eserleri açısından yoğun bir çaba gösterilen bu süreç içinde, özel olarak kurulan tiyatrolarda oynanmıştır. Hattâ 1869/70 yıllarının, İstanbul’da geniş ölçüde İtalyan operalarının oynandığı yıllar olarak nitelenmesi gerekmektedir ki, kesin programları henüz ele geçirilememiş bulunan ikinci 9 yıllık süre içinde, Giuseppe Verdi’ye ait daha başka eserlerin oynanmış olduğuna şüphe etmemek gerekir. 19. yüzyılın bu 39 yıllık süresi içinde İtalyan truplarının oynadığı İtalyan operaları, Bosko, Naum ve Gedik Paşa tiyatroları diye adlandırılan üç ayrı binada sahneye konmuştur ki, bunlardan Bosko ve Naum Tiyatroları, İstanbul’un daha çok Avrupalılar tarafından iskân edilmiş olan Beyoğlu (Pera) semtinde, Gedik Paşa tiyatrosu ise kentin surların içinde kalan eski kesiminde inşa edilmiştir.
Michail Naum Tiyatrosu’nun 5 Haziran 1870’de ikinci kez yanması ve Osmanlı İmparatorluğu’nun özellikle o sıralarda büyük çapta siyasal bunalımlar içinde bulunması, opera konusunun yeniden ele alınmasına olanak sağlamamıştır. Kaldı ki, 1885 yılından 1923 yılına kadar geçen 38 yıllık bir dönem içinde, Türkiye’de müzik sanatı, hele opera konusu, az çok duraklama dönemine girmiştir. Bir yandan imparatorluğun karşılaştığı siyasal bunalımlar, öte yandan 20. yüzyıla ayak basar basmaz birbirini izleyen savaşlar(1), Türkiye’de ilham perilerinin uzunca süre susmasına yol açmış (Inter arma silent musae!), bu arada özellikle lirik-dram (opera) faaliyeti -bazı sınırlı uygulayışlar dışında- tamamen durmuştur. Öyle ki, opera sanatına bir bakıma 17. yüzyıldan beri aralanmaya başlayan kapı, 19. yüzyılın ikinci yarısının ortalarına kadar oldukça parlak bir dönemin başlamasına neden olmuşken, 1885 yılını izleyen sürelerde tamamen kapanmıştır. Bu kapı, ancak Birinci Dünya Savaşı’nın hemen arkasından başlayan İstiklal Savaşı’mızdan sonraki Atatürk devrimleri ve Cumhuriyet rejimiyle birlikte tekrar açılmıştır. Görülüyor ki Türkiye’de 1876 yılından 1923 yılına kadar geçen 47 yıllık bir süre içinde oluşan savaşların yarattığı huzursuzluk, opera sanatının gelişimini sağlayacak ortamın doğmasına engel olmuştur.
Şimdi gene opera sanatının Türkiye’deki uzak geçmişine dönelim ve İtalyan müzikçilerinin yardımıyla ilk olarak kurulmuş bulunan opera tiyatroları ile uygulama ve repertuar konularının Verdi sanatı açısından kronolojik gelişimine kısaca değinelim:
Türkiye’de Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti dönemlerinin lirik-dram (opera) çabaları, aşağıda belirtilen 3 ayrı kuruluşta oluşup gelişme yeteneğine sahip olmuştur; bu kuruluşlar şunlardır:
İstanbul’un Beyoğlu semtinde faaliyete geçmiş olup iki kez yanmış bulunan Michail Naum Tiyatrosu, Türkiye’de ilk olarak Verdi operalarının oynanmasına alan olmuştur; ve yukarıda da belirtildiği gibi Macbeth’in Türkiye prömiyeri bu tiyatroda yapılmıştır. 1849-1850 sezonunda da Giovanna d’Arco ve I due Foscarioperaları gene bu tiyatroda ilk olarak oynanmıştır. Nitekim bundan 25 yıl kadar önce meydana çıkarılan, ipek kumaş üstüne basılı bir opera ilanı (1849/50), başka eserler yanında, Verdi’nin yukarıda değinilen 3 operasını da kapsamakta ve bu oyunlara katılan İtalyan artistlerinin adlarını da vermektedir (Giuseppina Vilmo, Luiga Badia, Rachele Lucini, Carlo Manfredi, Luigi Carizio, Cesare Nati, Carlo Scalar). İtalya’dan davet edilen bu trup, kendi orkestrası ile korosunu ve tabiatiyle yöneticilerini de birlikte getirmiştir. Aynı tiyatroda ilk olarak 1850 yılında oynanmış bulunan Attila operası 1851 yılında tekrar oynanmıştır.
Naum Tiyatrosu, 1851/52 yılı oyun sezonunda daha da önem kazanmıştır, çünkü hükümet, yüksek başarısından ötürü Naum’a önce 10 yıl, sonra da 5 yıl süreyle opera oynatma ayrıcalığını bu dönemle birlikte vermiştir ve Naum bu sezon içinde İtalya’dan, solistleri, orkestrası, korosu, yöneticileri ve öteki elemanları da içine almak üzere tam 117 kişilik bir trup davet etmiştir. Bu sezon için de padişaha ve önemli kişilere sunulmak üzere ipek kumaşlar üstüne ilanlar bastırılmıştır. Bu ilanlardan görüleceği gibi, 1851/52 sezonundaki İtalyan operalarının en başında Verdi’nin I masnadieri (Haydutlar) operası yer almış bulunmaktadır. Eserin prömiyeri, ilanda belirtildiği üzere, şu İtalyan artistleri tarafından yapılmıştır: Marietta Alberti, Adelaide Minatti Ramoni, Caroline Budini, Giovanna Minatti (ya da Miniati), Giuseppina Buonamici, Giuseppina Montani, Tito Palmieri, Giovanni Piccini, Carlo Bartologi (?), Giacchino Ramoni, Giuseppe Broscoli, Gaetani Salani, şef: Gaetano Valabrana, koro şefi: Salvatore Botticelli, tiyatro müdürü: Nicolo Lanzoni.
Elde bulunan bir gazete ilanından Il Trovatore operasının Naum Tiyatrosu’ndaki ilk oyununun 13 Kasım 1853’te yapılmış olduğu kesinlikle saptanmış bulunmaktadır (Ceride-i Havadis, 17 Sefer 1270). Bu önemli eserin Roma prömiyeri 19 Ocak 1853’te yapılmış olduğuna göre, dünya prömiyerinin Roma’da uygulanmasından 10 ay sonra ilk Türkiye oyununun İstanbul’da yapılmış olması, bizim için çok enteresan bir sanat olayı olma niteliğini taşımaktadır. Nitekim bu operanın öteki ilginç prömiyerleri şu yıllara rastlamaktadır: Paris 1854, Viyana 1854, Varşova 1854, St. Petersburg 1855, Londra 1855, New York 1855, Brüksel 1856, Prag 1856, Berlin 1857, Kahire 1870.
İstanbul’daki 1853 yılı Verdi oyunlarının başka bir önemli yönü de opera meraklılarının, Donatelli ve Mario Celli adlı iki İtalyan artistini çok sevmiş ve bunlarla yakından ilgilenmiş olmasıdır. Hattâ Padişah Abdülmecit de Il Trovatore’nin ilk oyununda bulunmuş, her iki artiste takdirlerini bildirmiştir.
1856/57 yıllarında Naum Tiyatrosu’nda oynanan İtalyan operalarını, zamanın ünlü İtalyan orkestra şeflerinden -şarkılı danslarıyla tanınan- Luigi Arditi (1822-1903) yönetmiştir. Arditi’nin Türkiye’de ne müddet çalışmış olduğunu kesin olarak saptamak mümkün olmamıştır.
1864/65 sezonu, Naum Tiyatrosu için Verdi sanatı yönünden büyük önemi olan bir sezondu, çünkü bu yıl için İtalya’dan İstanbul’a 17 opera artisti ile 40 kişilik koro, 17 kişilik bale ve 35 kişilik bir orkestra topluluğu gelmiş ve 1864 yılının Ekim ayında I vespri siciliani operasının Türkiye prömiyeri olağanüstü başarı ile yapılmıştır.
1865/66 yılı da Naum Tiyatrosu için Verdi operaları yönünden büyük önem taşımaktadır, çünkü aynı yıllarda bu tiyatroda Giuseppe Verdi’nin 6 eseri, sarayın müzik hocası ve Naum Tiyatrosu’nun müzik şefi olan İtalyan uzman Guatelli Paşa’nın yönetimi altında oynanmış ve bu arada Attila operası tekrarlanmış, Rigoletto, Un ballo in maschera, Ernani, La traviatave Nabucco operaları sahneye konmuştur ki bunlardan Ernani’nin 1866 yılının Ocak ayında, Un ballo in maschera’nın gene Ocak ayında, Nabucco operasının da 1866 Nisanında oynanmış olduğu kesinlikle saptanmıştır.
1869/70 yılları Naum Tiyatrosu’nun son önemli yıllarıdır. Bununla birlikte 1869/70 sezonunda bu tiyatroda opera temsilleri verilmiş olduğuna dair yazılı bilgilere rastlanmakta, fakat bunların hangi eserler olduğunu saptamaya yarayacak belgeler henüz ortaya çıkmamış bulunmaktadır.
Ne yazık ki, sarayın ve Osmanlı hükümetinin mali yardım ve yakın ilgisiyle varlığını koruyabilmiş olan Naum Tiyatrosu, 25 yıl süren parlak bir faaliyetten sonra, 5 Haziran 1870’te ikinci kez yanmış ve müessesenin kurucusu Michail Naum, bu felaketten sonra tekrar tiyatro işletme teşebbüsüne geçememiştir.
İstanbul’un Beyoğlu semtinin Naum Tiyatrosu’ndan da önce oyun ihtiyacını Bosko Tiyatrosu’nun karşılamış olmasına rağmen, bildirime Bosko Tiyatrosu’yla ilgili faaliyetle başlamamış olmamın tek nedeni, bu konuda ipucu verecek tarihsel belgelerle henüz karşılaşamamış olmama dayanmaktadır. Kaldı ki, 19. yüzyıl başlarında Bosko Tiyatrosu’nda da 1840 yılında opera temsilleri verilmiş olduğu bilinmekte, fakat oynanan eserlerin adları bir türlü tespit edilememektedir.
Michail Naum, önce 1841 yılında İstanbul’un Galata semtinde bir yabancıya ait olan tahta bir binada faaliyete geçiyor, 1844 yılında Bosko’dan Beyoğlu’nda devren aldığı tiyatroda başlattığı opera temsillerini 1846 yılına kadar aynı binada sürdürüyor, 1846 yılında bu bina yanıyor ve Naum, yeniden inşa ettirdiği taş binada başlattığı opera temsillerine 1870 yılına kadar devam ediyor; bu yeni bina da 5 Haziran 1870 Pazar günü yandıktan sonra yeniden faaliyete geçemiyor ve İstanbul’da Naum’un yönetimi altında başarıyla oluşup gelişen opera kültürü, 1870 yılını izleyen süreç içinde koyu bir sessizliğe gömülerek, daldığı 50 yıllık uykudan Atatürk devrimleri ve Cumhuriyet rejimi gelinceye kadar uyanamıyor.
1860 yılında, kentin İstanbul kesiminde ve Gedik Paşa semtinde kurulan bir tiyatroyu, 1866 yılında Razi adlı bir İtalyan müteşebbis “Osmanlı Tiyatrosu” adıyla yönetmiştir. 1867 yılında yeni binaya kavuşan bu tiyatroda da birçok operanın oynanmış olduğuna dair bazı notlarla karşılaşmış olmama rağmen, oynanan eserlerin adlarını ne yazık ki henüz meydana çıkarabilmiş değilim. Osmanlı Tiyatrosu hakkında bugüne kadar edinebildiğim bilgiler, programlarda ancak İtalyan operalarından bazı aryaların yer almış olduğunu ortaya koymaktadır. Yerli ve yabancı artistlerin konser tarzında okumuş olmaları gereken bu aryalar arasında Il Trovatore operasının aryalarının da yer almış olduğu bazı gazete yazılarında geçmektedir.
Yukarıda faaliyetlerine değinilen 3 özel operanın kuruluşundan başka, İstanbul’da 1879 yılında bir de Verdi Tiyatrosu (Théatre Verdi) adıyla özel bir opera kuruluşunun faaliyete geçmiş olduğunun İtalyan kaynaklarından öğrenilmiş olmasına rağmen, bu opera hakkında daha sonraki yılların basınında tamamlayıcı bilgilere rastlanmaması, Verdi Tiyatrosu’nun kısa sürede faaliyetini durdurmuş olduğu kanısını yaratmaktadır. Ancak 1879 yılının Ekim ayında bu tiyatroda Ernanioperasının da oynanmış olduğu tespit edilmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu Türkiye’sinde opera sanatının ilkel izleriyle, sarayın o dönemlerde Batıya yönelik müzik çalışmalarında da karşılaşılmaktadır. Osmanlı sarayında müzik eğitimi ve öğretimi, Türkiye’de ilk reform çabalarının babası sayılan II. Mahmut (1784-1839) döneminde başlamış ve zamanın ünlü opera bestecisi Gaetano Donizetti’nin kardeşi Giuseppe Donizetti’nin (1788-1856) Sultan tarafından İstanbul’a davet edilip, sarayda bu işlerle görevlendirilmesini izleyen yıllarda (1828) güçlü bir gelişime kavuşmuştur.
28 yıl saray hizmetinde çalıştıktan sonra 1856 yılında İstanbul’da ölen Giuseppe Donizetti, sarayda Türk gençlerinden seçtiği elemanlarla ilk Armoni Mızıkası’nı kurmuş, İtalya’dan getirttiği şan ve enstrüman hocalarıyla bu faaliyetin gelişmesine geniş ölçüde katkıda bulunmuştur. Nitekim 1956 yılında Topkapı Sarayı arşivinde bulduğum, İstanbul 2. Topçu Alayı bandosuna ait 1847 tarihli bir konser programı, 1828 yılında başlayan Donizetti çalışmalarının 19 yıl içinde elde ettiği feyizli meyveleri olduğu gibi ortaya koymaktadır. Bu programda yer alan İtalyan, Alman ve Türk eserleri arasında Giuseppe Verdi’nin operalarından alınmış 3 parça da bulunmaktadır; bunlar Ernani operasının finali ile I Lombardive Nabucco operalarından alınmış bir arya ve bir melodidir.
Sarayın müzik çalışmaları arasında bana çok ilginç görünen bir başka olay da zamanın ünlü İtalyan orkestra şeflerinden Angelo Mariani’nin (1821-1873), Osmanlı sarayına şef ve öğretmen olarak davet edilmiş olmasıdır. İtalya’nın 1848 kurtuluş savaşına gönüllü olarak katılmış bulunan Angelo Mariani, her halde o sıralarda oldukça yaşlanmış bulunan Giuseppe Donizetti’nin teşebbüsü ile 26 yaşında İstanbul’a gelmiş ve sarayda hizmete başlamıştır. Mariani’nin 4 yıl sonra (1852’de) İstanbul’dan ayrılıp İtalya’ya dönmüş olacağı kanısındayım ki, bu 4 yılın, o dönemlerdeki opera çalışmalarını olumlu yönde etkilemiş olduğuna şüphe etmemek gerekir. Mariani’nin İstanbul’dan döndükten sonraki yıllarda dünya şöhretine ulaşmış olduğu literatürde görülmektedir.
Giuseppe Donizetti’nin yönetimi altında yetişen Türk gençlerinin, İtalyan operaları üstünde çalıştıkları gerçek olmakla birlikte, bunların herhangi bir İtalyan operasını baştan aşağı oynamış olduklarını gösteren bir belgeyle de henüz karşılaşmadım. Yalnız Sultan Abdülmecit’in (1823-1861) Donizetti’den opera temsilleri istemiş olduğunu tespit eden belgeler ortadadır. Hattâ Abdülmecit’in (saltanat dönemi: 1839-1860) 1858’de İtalyan mimarı Fossati’nin planına göre inşasına başlattığı sanılan Saray Tiyatrosu 1859 yılında tamamlanmıştır. Bu tiyatronun 8 Ocak 1859 tarihindeki açılış törenine, zengin bir İtalyan opera trupunun katıldığı tespit edilmiş olmakla birlikte, oynanan eserin hangi eser olduğunu ne yazık ki tespit edememiş bulunuyorum.
Daha sonraki tarihlerde ise Saray Tiyatrosu’na İtalyan Guatelli Paşa (1820-1899) şeflik etmiştir. Saray Tiyatro’sunda İtalya’dan gelen truplarla yapılmış bulunan opera temsillerinin bir aralık durakladığı, elde bulunan bazı belgelerden anlaşılmaktadır. Hattâ daha ileri yıllarda tamamen yanan binayı Sultan Abdülaziz (1839-1876) yeniden inşa ettirmiş, fakat opera temsilleriyle hiç ilgilenmemiştir. Sultan Aziz ve Sultan Murat tahttan indikten sonra (1876) II. Abdülhamit Saray Tiyatrosu’yla ilgilenmiş olmasına rağmen, müzik ya da opera faaliyeti, sarayın dört duvarı arasında zamanla büsbütün sönüp gitmiştir.
19. yüzyılın sonlarına düşen bir dönem içinde, opera sanatına evvelce gösterilmiş bulunan yakın ilginin tazelenmesi mümkün olamamıştır; ve ancak Mustfa Kemal Atatürk’ün (1881-1938) İstiklal Savaşı’ndan hemen sonra, 1923 yılında kurduğu Cumhuriyet rejimiyle birlikte Türkiye, opera sanatına yeniden yönelmiş ve devletin kurduğu Ankara Devlet Konservatuvarı’nda yetişen Türk müzikçileri eliyle 1947 yılında Türkiye’de ilk Devlet Operası kurulmuştur. Bu kez de İtalyan hocaların yardımından yararlanılmış ve ünlü opera rejisörü Prof. Carl Ebert’in, 1936-1945 yılları arasında Ankara’da kurmuş olduğu Devlet Operası programlarında, Giuseppe Verdi’nin eserlerine özellikle yer verilmiştir.
Devletin katkısıyla oluşup gelişen Cumhuriyet dönemi opera çalışmaları, birçok yetenekli Türk opera artistlerinin de yetişmesine olanak sağlamış, bazı üstün başarılı Türk opera artistleri, La Scala da dahil olmak üzere dünyanın bellibaşlı opera sahnelerinde alkışlanmıştır. Cumhuriyet dönemi, Türkiye’de opera sanatı için yalnız Batının tekrarına değil, aynı zamanda ulusal Türk operalarının da doğmasına ortam olan bir dönemdir. Bugün artık 27. yılını da arkaya atmış bulunan Türk Devlet Operası’nda, dünya opera literatüründen seçilmiş eserler ve bu arada özellikle İtalyan operaları, hem Türkçe, hem İtalyanca librettlarla, Türk artistleri ve bazen de İtalya’nın tanınmış opera artistleriyle Türk artistlerinin rolleri paylaşmaları suretiyle oynanmaktadır.
Yukarıda belirttiğim son 50 yıllık çalışmaların ışığında, çağdaş uygarlığın ortak bilim ve tekniğinden müzik alanında da yararlanmada başarı göstermiş bulunan Türkiye’mizin, büyük İtalyan bestecisi Giuseppe Verdi’ye gösterdiği önem, ulusal oyun repertuvarına Türkçe librettolu 10 Verdi eseri kazandırmıştır; ve bu eserlerin adlarıyla kronolojik sıraya göre Cumhuriyet dönemi prömiyerlerinin yapıldığı tarihler aşağıda gösterilmiştir:
Un ballo in maschera Un ballo in maschera Rigoletto La traviata Il trovatore Aida Otello Macbeth La forza del destino Don Carlos |
1947 2/11/1955 l/10/1950 18/4/1954 6/2/1955 20/3/1958 12/3/1960 14/4/1962 21/3/1964 1969 |
Devlet Konservatuvarı Tatbikat Sahnesi, Ankara Devlet Operası, Ankara " " " " " " " " " " " " " " Devlet Operası, İstanbul |
Giuseppe Verdi operalarının Cumuriyet dönemi prömiyerlerinden La forza del destino operasının 21 Mart 1964 tarihindeki temsilinde Türk artistleri, eseri bir İtalyan baritonu ile birlikte İtalyanca oynamışlardır.
Bu bildirimde siz sayın dinleyenlerime, Giuseppe Verdi gibi olağanüstü nütelikteki bir dahinin yarattığı eserlerin, Türkiye’nin yakın geçmişteki sanat çabaları ile Cumhuriyet döneminin kültür çabaları açısından olan önemini kronolojik bir akım içinde özetlediğimi sanıyorum. Bana bu fırsatı veren Chicago Operası’nın sayın yöneticilerine ve Instituto di Studi Verdiani’ye candan teşekkürlerimi sunmayı vazife bilir, hepinizi selamlarım.
Kaynaklar:
(1) Türk-Rus Savaşı (1877-78), Trablus Savaşı (1911-12), Balkan Savaşı (1912-13), Birinci Dünya Savaşı (1914-18), İstiklal Savaşı (1921-23).