Ankara Radyosu
25.II.1968, Pazar
50. MESLEK YILINA BASARKEN
Onu ne zaman görsem, sanat musikimizin çağdaş anlamdaki yenileyicisi ile karşılaşmış olmaktan sevinç duyarım. Memleketimizde müzik sanatının eskiden yeniye gelişimini ve günün sanat diline geçişini, onun eserlerinde hayranlıkla izlerim. Alnar’ın sanatında organik bir fenomen olmanın önemini taşıyan böylesine bir sonuç, “gelenekte çağdaşlık” prensibinin gerçekleşmesi demektir. Ferit Alnar ve bağlı olduğu kuşağın öncüleri, Atatürk’ün devrimlerine gereği gibi yön vermiş yaratıcılar olarak da mutludurlar. Atatürk, “Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir!” demiş ve öncü kuşak bu değişmez gerçeğe eserler yaratarak vücut vermiştir.
Ferit Alnar’ın kompozisyonları, büyük düşünürümüz Ziya Gökalp’in “gelişim” felsefesi ve Kemalist devrimlerin dinamizmi içinde hayata göz açmıştır ve çoksesli çağdaş Türk müziği literatürünün temel eserleri böylece meydana gelmiştir. Türk güzel sanatlarının günün anlatım tekniğine ve esprisine ulaşma çabasını, Ziya Gökalp, yarım yüzyıl önce şu temel prensiplere bağlamıştır: “…(yaşanılan) yüzyılın anlamlarına bağlı manevi bir dili vardır ki, her dil ona uymak zorundadır!”; “…(değişmezlik vasfını elde etmiş olan) kurallar, oturdukları yerde oturdukları gibi kalırlar ve bir gelecek yaratamazlar; gelenek ise yaratma ve ilerleme demektir; … gelenek, kendi başına doğurucu ve yaratıcı olmakla beraber, kendisine aşılanan yabancı güzellikler, damarlarındaki besisuyundan feyiz alarak canlanır ve bayağı taklitte olduğu gibi çürüyüp düşmez!”.
Görülüyor ki, Ziya Gökalp’in bu üstün prensiplerinde yer alan “yabancı güzellikler” deyimi, sanatın milletlerarası plandan millî plana yansıyan esinleme gücünü belirtmektedir; bu güç, sanatı üstün güzelliğe götüren bir “aşı” olmanın niteliğini taşımaktadır. Sanatlar ancak bu yoldan güçlenebildikleri takdirde, meydana gelen eserler uluslararası değere ulaşabilirler. Böyle bir gelişim, Ferit Alnar’ın sanatında da çağdaş besteciliğin sonucu olarak meyvesini vermiştir. Önce millî planda doğup olgunlaşan, düşünme, duyma ve yaratma faktörleri, çağdaş ilmin milletlerarası değerdeki tekniğinden faydalanmayı ihmal etmemiştir; böylelikle Alnar’a mahsus anlatımın kişisel sentezi meydana gelmiştir. Bu sonuç, Alnar sanatının, Ziya Gökalp’e göre iki ayrı güzellik faktöründen etkilenmiş olduğunu da göstermektedir. Bunlardan ilki: ilmin uluslararası değerdeki ortak tekniğidir; ikincisi de: çağdaş müzik yaratışlarının meydana getirdiği literatürdür. Bu iki faktörün yaratma gücüne yaptığı ortak etki ise, milletlerarası değerdeki güzelliğe ulaştıran “aşı” olmanın önemini taşımaktadır.
Ferit Alnar, kompozitörlük ve orkestra şefliği gibi iki ayrı yönün müşterek sentezini yapmış bir sanatçımızdır. Alnar’ın millî ruh, millî ezgi üstünde çağdaş teknik ve estetikle geliştirdiği eserler, yukarıda yorumlanan prosedüre göre meydana gelmiş oldukları içindir ki dünyanın her yerinde çağdaş kültürümüzün üstün belgeleri olarak tanınmışlardır. Alnar, millî musikimizin geleneksel gelişimini, bilimsel yönden olduğu kadar, icra yönünden de yetkiyle bilen bir bestecimizdir. Sanatının müstesna özellikleri, Alnar’a bilgiyle konuşma gücünü vermiştir.
Ferit Alnar’ın önemle dikkati çeken başka bir yönü de, vaktiyle ünlü bir virtüoz olarak emek verdiği bir Türk musiki âletini (kanunu) çağdaş sanat hamleleri arasında da değerlendirebilme çabasıdır. Sübjektif bir gayret olmaktan ileri gidemeyeceğini Alnar’ın da bildiğine inandığım bu çabanın, bestecinin yalnız şahsına bağlı bir uygulayış olarak kalacağı muhakkaktır. Alnar’ın, teksesli Türk sanat müziğinin ince, narin bir enstrümanı olan kanun için yazmış olduğu konçertoyu, aynı renge yakın bir Batı enstrümanı ile, milletlerarası plandaki standart icraya mal etmesi de pekâlâ mümkündür; ve bu da Alnar’ın konçertoyu klavsen tekniğine göre düzenlemesiyle meydana gelecektir. Klavsenin taşıdığı renk çeşitlerinden biri, kanunun rengine olağanüstü benzerlikte uymaktadır ve icra tekniği ise kanununkine yakın bir etki yaratmaya elverişlidir.
Ferit Alnar’ın kanun konçertosunu, geniş kültürü, estetik anlayışı ve üstün tekniğiyle orkestra eşliğinde çalmaya devam etmesi, eserin bugünkü durumunda genelleşip yayılmasına hiçbir zaman imkân vermeyecektir. Halbuki konçertonun klavsen gibi standart bir enstrümana nakli, dünya sanat müziği repertuvarına kazandırılması, her yerde gereği gibi icra edilerek dünya çapında tanınması imkânlarını da sağlamış olacaktır. Bu güzel fikri bana, geçenlerde verdiği klavsen konserini zevkle dinlediğim bir numaralı klavsenistimiz Ayşe Ekşi verdi. Wanda Landowska gibi klavsen ve literatürünün Rönesansını yaratmış bir sanat büyüğünün yetiştirdiği Ayşe Ekşi, Alnar’ın kanun konçertosunu klavsende orkestra ile çalmaya memnuniyetle hazır olduğunu da bana söyledi; ben de bu isteğin bir an önce gerçekleşeceği ümidiyle düşündüklerimizi besteciye bu yazıda duyurmayı uygun buldum.
Ferit Alnar’ın, meslek hayatının 50. yılına ayak bastığı şu günlerde, daha başka düşüncelerimi de açıklamayı çok isterdim. Ne yapayım ki, benden istenen yazının eni boyu fazla açılmama imkân vermiyor.
Alnar’ın çağdaş Türk kültürüne bundan böyle de üstün eserler katacağına inanarak yazıma son verirken, kıymetli bestecimize daha nice şerefli meslek yılları idrak etmesini dilerim.