Yıl 1954. Zamanın Ankara Devlet Tiyatroları ve Operası Genel Müdürü -12 yıl önce kaybettiğimiz değerli müzikolog ve sanat tarihçisi- Cevat Memduh Altar, bir kültür programı çerçevesinde üç aylık bir gezi için Amerika Birleşik Devletleri’ndedir. Ülkenin müzik ve sanat kurumlarını incelediği bu kültür gezisi sırasında özel olarak tanımak istediği önemli kişiler arasında ünlü klavsen sanatçısı Wanda Landowska da vardır. Cevat Memduh, çalışmalarını ta Almanya’da müzik tahsilinde bulunduğu 1920’lerden beri ilgi ve hayranlıkla izlediği ve 1929’da Ankara’daki Gazi Terbiye Enstitüsü’ne sanat tarihi öğretmeni olduğunda kurduğu diskotek için plaklarını getirtmeyi başardığı Polonya asıllı klavsenist Wanda Landowska’yı 26 Mart 1954 günü Lakeville’deki köşkünde ziyarete giderek onunla unutulmaz saatler geçirir, hayatı ve sanatı üzerine uzun uzun sohbet ederler.
Kimdir Wanda Landowska? Klavsen müziğine 20. yüzyılda yeniden ilgi duyulmasını sağlamış ve bu eski çalgının rönesansını gerçekleştirmiş olan bu ünlü piyanist ve klavsenist 1879 yılında Varşova’da doğdu. Bir harika çocuk olarak 4 yaşında piyanoya başlayan Landowska, Varşova Konservatuvarı’nda öğrenim gördükten sonra 1896’da Berlin’e giderek Heinrich Urban’ın yanında kompozisyon öğrenimi gördü. 1900 yılında gittiği Paris’te Polonyalı halkbilimci Henry Lew ile evlendi. Müzik tarihine ve özellikle Bach, Couperin ve Rameau’nun eserlerine büyük ilgi duyan Landowska, bir folklor uzmanı olan kocasının da etkisiyle eski müziği ve klavyeli eski çalgıları incelemeye koyuldu; Pleyel firmasına sipariş vererek kendisi de bu çalgıyı edindi. 1909’da 17. ve 18. yüzyıl müziğine ilişkin bir inceleme olan “Musique ancienne” (Eski Müzik) adlı eserini yayımladı.
1913 yılında Berlin’deki yüksek müzik okulunda ilk olarak bir klavsen sınıfı kurulmuş ve bu sınıfın yönetimi Landowska’ya verilmişti. 1920’lerden itibaren sürekli dolaşarak konserler verip plak kayıtları yapan Landowska, özellikle Bach ve Couperin’in müziğini tanıtarak onların yapıtları üzerine incelemeler yazdı. 1925’te Paris yakınlarındaki Saint-Leu-La Forêt’de eski müzik üzerine eğitim veren bir okul kurdu ve zamanın en büyük müzik otoritelerinden biri oldu. İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanların Fransa’yı işgaliyle, Musevi kökenli olan Landowska Paris’i terk ederek, öğrencisi ve asistanı olan Denise Restout’yla birlikte önce güney Fransa’ya gitti, sonra da 1941’de New York’a göç etti. Onun ayrılmasından sonra Paris’teki evi yağmalanmış, çalgıları, kitapları ve elyazmaları çalınmıştı.
Kendi üstün yeteneği dışında her türlü varlığını kaybetmiş olarak gittiği Amerika’da 1940’lı yıllar boyunca dolaşarak konserler verdi, bir yorumcu ve öğretmen olarak kendini yeniden yarattı, özellikle Bach’ın Goldberg Variyasyonları’nı eserin özgün çalgısı olan klavsen üzerinde yorumlayıp kayda aldırarak kariyerinin en önemli başarılarından birini gerçekleştirdi.
Landowska’nın çalışmaları Manuel de Falla’nın Klavsen Konçertosu (1926) ve Francis Poulenc’in Concert champêtre (Kır Konseri, 1928) adlı klavsen konçertosu gibi çağdaş yapıtlara da esin kaynağı oldu. Klavsen çalma tekniğine ilişkin kuramları da yalnızca çağdaş klavsen literatürünün temelini oluşturmakla kalmadı, aynı zamanda kendi buluşu olan ve “jeu grave” (pes perde) denilen özel bir mekanizmayla klavsen yapımına da önemli bir yenilik getirdi.
Klavsenin bir konser çalgısı olarak 20. yüzyılda yeniden tanınmasını tek başına sağlamış olan Landowska, 16 Ağustos 1959’daki ölümüne kadar Lakeville’deki evinde, yanında dostu ve asistanı Denise Restout’yla birlikte, çalışmalarını aralıksız sürdürdü, öğrenciler yetiştirdi, kitaplar yazdı.
İşte 20. yüzyıl müzik tarihinde önemli bir yeri olan bu büyük kadını ziyarete giderek onu yakından tanıma onuruna erişen Cevat Memduh Altar, bu ziyaretin ayrıntılarını, onun kim olduğunu ve neler başardığını, 1955 yılı sonlarında Ankara’da Zafer gazetesinde haftalar boyunca bölümler halinde yayımlanan Amerika anılarında büyük bir heyecanla uzun uzadıya anlatıyordu. Anıların üç gün yayımlanan Landowska bölümünde, Lakeville’e nasıl gittiğini, randevu vaktine kadar saatlerini nasıl geçirdiğini, sonunda çalışma odasında onu beklerken odada neler gördüğünü tanımladıktan sonra onunla karşılaştığı ânı şöyle anlatıyor: “Kapıya baktığım vakit ufak tefek, beyaz tenli, yorgun benizli, geniş etekli, mor kadife ceketli bir eski zaman hanımefendisinin gülümseyerek ağır ağır bana doğru ilerlediğini gördüm ve süratle ona doğru gittim. Büyük sanatkâr elimi iki elinin arasına almış, ‘Hoş geldiniz Mösyö Altar, söyleyin bakayım neden beni tanımak istediniz?’ diyerek gülümsüyor ve beni şezlongunun yanındaki iskemleye oturtmaya çalışıyordu.”
Cevat Memduh, Landowska’yla bu sohbeti sırasında ondan pek çok şeyler öğrendiğini belirterek kendisini özellikle şaşırtan bir olayı da şöyle anlatıyor: “Bir aralık kütüphanesinden kalınca bir dosya getirten Landowska, beni büsbütün hayrete düşürmüştü. Bu dosyanın içinde eski Türk ordusu erkânı ile yeniçeri kıyafetlerine ait birçok resim vardı. Meğer Landowska, Mozart’ın 1778 yılında Paris’te bestelediği la majör sonatının son kısmı olan Türk Marşı’nı klavsen ile RCA Victor plağına çalmak için, ilk iş olarak Türk tarihini incelemiş, bu husustaki etüdlerini tamamlamak maksadıyla Vaşington’taki Kongre Kütüphanesi koleksiyonlarından eski Türk ordusu mensuplarına ait fotokopiler getirtmiş ve eseri tahlil için ayrıca bir izah metni kaleme alıp bastırmış. Bu benim için büyük bir sürpriz olmuştu.”
Bu büyük sanatçının klavsen yorumunu biraz olsun dinlemek arzusuyla dolu olan, ama bunu dile getirmeye cesaret edemeyen Cevat Memduh, sonunda bu arzusunu nasıl gerçekleştirdiğini de şöyle anlatıyor: “Dünya şöhreti yapmış bir sanat dahisine böyle bir teklifte bulunmaya hiç imkân var mıydı? Bir anda kafamda şimşek gibi bir soru belirdi. ‘Madam’ dedim, ‘büyük Bach’ın orga tatbik ettiği o meşhur jeu grave rengini klavsene nasıl bir mekanikle ilave ettirdiniz?’ Birdenbire gözleri parlayan sanatkâr, izahat vermek için koskoca klavsenin bazı aksamını baştan aşağı söktürdü. O zaman mekanizmanın altındaki zemin üzerine firma tarafından küçük bir plaket konulmuş olduğunu gördüm: ‘Jeu grave tekniğinin gerektirdiği 16 kadem sesleri, Wanda Landowska’nın talep ve teklifi üzerine, 1912 yılından itibaren Pleyel klavsenlerine ilave edilmiştir.’ Sonra Madam Landowska kendinden geçercesine bana bu tekniği anlatmaya başlamıştı; elbette bu nazariyatın bir de tatbikatı olacaktı. Nitekim de öyle oldu ve ‘İşte bakın, bu mekaniğin meydana getirdiği derin ve ağırbaşlı ifadeyi şimdi siz de duyacaksınız’ diyen sanatkâr, klavsenin başına geçtiği gibi, bir anda gözlerini kapayıp iç âlemine dalarak Bach’ın bir prelüdünü bana baştan aşağı çaldı.”
Cevat Memduh’un arşivinde bulunan bir dosya dolusu mektup, Cevat Memduh’un bu olağandışı ziyaretin ardından Landowska’yla teması kaybetmeyerek yazışmayı sürdürdüğünü gösteriyor. Cevat Memduh, aynı yıl Güzel Sanatlar Genel Müdürü olduktan sonra, 1955 yılı ortalarında Landowska’ya yazdığı bir mektupta, Ankara Konservatuvarı’nda bir klavsen sınıfı kurulmasına karar verildiğini söyleyerek, bu büyük otoritenin bu konuda yardım ve tavsiyelerini rica ediyor; Landowska da Avrupa’dan bazı hocalar tavsiye edip klavsenlerin Pleyel firmasına sipariş edilebileceğini bildirdikten sonra, hoca getirtmek yerine yetenekli bir Türk piyanistin yetiştirilebileceğini de yazıyor.
Bunun üzerine o yıl konservatuvardan rahmetli Fuat Turkay’ın öğrencisi olarak başarıyla mezun olup New York’taki Julliard Müzik Okulu’na master yapmaya gitmek üzere olan genç ve yetenekli piyanist Ayşe Savaşır’ın ilk Türk klavsenisti olarak Landowska’nın yanında yetişip konservatuvarda klavsen sınıfını kurarak başına geçmesine karar veriliyor. Landowska’yla Altar arasında gidip gelen mektupların 1955 ortalarından 1957 yılı başına kadar olanlardan anladığımıza göre, Ayşe Savaşır Kasım 1955’te Landowska’yı ziyaret ediyor, ancak henüz New York’taki okula başlamadığı ve döviz tahsisatı gerçekleşmediği için onun yanında klavsen derslerine başlayamıyor. O yıllarda memleketteki döviz yokluğu, klavsenlerin Fransa’ya sipariş edilip satın alınmasının önünde büyük bir engel oluşturuyor ve Cevat Memduh, 1956 yılını Millî Eğitim Bakanı’yla Maliye Bakanını o tatlı diliyle ikna edebilmek için iki Bakanlık arasında mekik dokumakla geçiriyor.
Sonunda Julliard School’a kabul edilen Ayşe Savaşır’ın, masrafları devlet tarafından karşılanmak üzere hem orada master yapmasına, hem de yaz aylarında Lakeville’de Landowska’nın yanında klavsen öğrenimi görmesine izin çıkıyor. Gerçekten de Ayşe Savaşır 1957 yazını Lakeville’de geçirerek hem Landowska’dan, hem de asistanı Denise Restout’dan ders alıyor ve büyük bir ayrıcalık olarak Landowska’nın klavseninde çalışıyor.
Cevad Memduh, 1958 Nisan’ında Landowska’ya klavsenler için döviz çıktığı müjdesini vererek öğretim metodları, notalar, klavsen literatürü ve klavsenlerin bakımı konularında Landowska’nın yardımını istiyor; ancak yıl sonunda gerçekleşen bir devalüasyonla klavsenlerin maliyeti iki katına çıkıyor ve maliyeden yeni bir izin alınması gerekiyor. Bu arada Ayşe Savaşır’ın çalışmaları başarıyla devam ediyor ve Julliard School’u bitirdikten sonra kendini klavsene verebilmek ve ileride klavsen sınıfını tek başına üstlenecek düzeye gelebilmek için bir yıl daha orada kalmak istiyor.
İki klavsenin bedeli olan 130.000 TL karşılığı döviz çıkarmak için mücadeleyi sürdüren Cevad Memduh sonunda 1959’un Mart ayında başarıya ulaşıyor, ayrıca Ayşe Savaşır’ın Temmuz ayından itibaren Amerika’da bir yıl daha kalıp Landowska’yla çalışması için gerekli olan izni de koparıyor. Gerçekten de Nisan ayında mezuniyet sınavını başarıyla veren Ayşe Savaşır Lakeville’e taşınıyor. O arada Fransa’ya Pleyel firmasına ısmarlanmış olan iki klavsen Temmuz 1959’da Ankara’ya ulaşarak Ayşe Savaşır dönene kadar beklemek üzere özenle yerlerine yerleştiriliyor. Landowska’yla Altar arasında 1959 yazında gidip gelen mektuplarda klavsenin ve literatürünün Türkiye’de tanıtımı konusunda neler yapılabileceği tartışılıyor, radyodan yapılacak tanıtım ve konser programları, verilecek konferanslar, davet edilecek sanatçılar, kurulacak klavsen kütüphanesi, klavsenlerin bakım ve onarımı üzerinde fikir alışverişinde bulunuluyor; radyo programlarını Ayşe Savaşır’ın hazırlayarak bant kaydı şeklinde yollamasına karar veriliyor. Ankara Konservatuvarı’nda kurulacak olan sınıfa da “Landowska Sınıfı” adı verilecek ve bu büyük sanatçının yolladığı imzalı fotoğrafı da bu sınıfa asılacaktır.
Her ayrıntı üzerinde titizlikle çalışan, Landowska’ya teveccühünün ve emeklerinin karşılığı olarak verilecek güzel bir armağanı zamanın Millî Eğitim Bakanı Celal Yardımcı tarafından yollatmayı da ihmal etmeyen Cevat Memduh’un bu büyük ideali böylelikle gerçekleşme yoluna girmişken, Ağustos ayında Denise Restout’dan aldığı bir mektupla beyninden vurulmuşa dönüyor: Landowska’nın 30 yıldır can yoldaşı olan bu vefakâr kadın, onun 16 Ağustos’taki ani ölümünü büyük bir üzüntü içinde haber vermekte, Bakanlık kabul edecek olursa Ayşe Savaşır’ın eğitimini kendisinin sürdürmesini önermektedir.
Cevat Memduh’un bu izni de almasından sonra Ayşe Savaşır klavsen öğrenimine Denise Restout’nun yanında devam ederken bir yandan da Ankara Radyosu için programlar hazırlayarak bantları Ankara’ya yolluyor. Cevat Memduh 1960 Şubat ayında ona yazdığı mektubunda, 15’er dakikalık bu programları radyoda kendisinin sunacağını sevinçle haber veriyor. Bütün bu süre zarfında Ayşe Savaşır’a yazdığı mektuplarda ona ne kadar güvendiğini ve ilk Türk klavsenisti olarak onunla ne kadar gurur duyacaklarını yazmaktan geri kalmıyor; ona yazdığı cevaplarda Ayşe Savaşır da onun bütün bu çabalarına minnettar olduğunu belirterek bu güvene layık olmaya çalışacağına söz veriyor. Cevat Memduh, yurda dönmek üzere olan Ayşe Savaşır’a, özverili çalışmalarının semeresini almış olmanın heyecanı içinde 4 Mayıs 1960’ta yazdığı son mektubunda, onu yine yüreklendirdikten sonra, Bern’e Kültür Ataşesi olarak atandığından bundan sonra onun başarılarını uzaktan izleyeceğini söyleyerek veda ediyor, ancak 27 Mayıs ihtilali onun bu göreve gidip kültür yolunda yeni projeler üretmesini engelleyecektir.
1954 yılı başlarından 1959 ortalarına kadar beş yıldan fazla bir süre Landowska’yla Altar arasında gidip gelen ve zamanın gereği olarak inanılmaz bir nezaket çerçevesinde yazılmış olan bu mektuplardan oluşan dosyanın en sonunda yer alan gösterişsiz bir davetiyeden, 1960 yılı yaz başlarında Amerika’daki eğitimini başarıyla tamamlayarak Türkiye’ye dönen Ayşe Savaşır’ın 7 Ocak 1961 günü Ankara Konservatuvarı salonunda bir klavsen resitali verdiğini öğreniyoruz. Davetiyenin ekindeki programda Fransız klavsen müziğinin kurucusu olan Chambonnieres’in, Bach’ın, Scarlatti’nin, Couperin’in ve Haendel’in eserleri var. Aynı yıl 14 Mayısta Ankara Devlet Konservatuvarı’nın 25. yıldönümü vesilesiyle İlhan Usmanbaş yönetiminde verilen bir “Klavsen, Keman ve Yaylı Sazlar Orkestrası Konseri”nin programından öğrendiğimize göre, orkestra üyeleri arasında birinci kemanlarda Gürer Aykal, viyolalarda Ruşen Güneş, viyolonsellerde Doğan Cangal yer almakta!
Bu ilginç dosyadaki son mektup, Cevat Memduh’un 14 Haziran 1961’de Denise Restout’ya yazdığı bir teşekkür ve veda mektubu, çünkü aktif bürokrat olarak görevinden ayrılan Cevat Memduh artık Devlet Konservatuvarı ve Kız Teknik Öğretmen Okulu’nda opera tarihi ve sanat tarihi dersleri vermektedir. Bu mektubunda Ayşe Savaşır’ın Ankara Konservatuvarı’nda kurulan ve Landowska’nın adı verilen klavsen sınıfının başında görevini başarıyla yürüttüğünü müjdelemekte ve Wanda Landowska’yı özlemle anarak kendisine şükranlarını bildirmektedir.
Bu başarı hikâyesinin ardından, aradan 50 yıl geçtikten sonra bugüne geldiğimizde, onca emekle kurulmuş olan bu klavsen sınıfının ne yazık ki yürütülemeyerek kaldırıldığını ve Landowska’nın aracılığıyla Fransa’ya sipariş edilerek dünyanın parasına getirtilmiş olan o iki klavsenin yerinde yeller estiğini görüyoruz. Duyduğuma göre bunlardan biri bilinmeyen bir nedenle Almanya’ya gönderilmiş, biri de çürüyüp dağılacağı ya da Ankara’nın dondurucu soğuk kış günlerinde parçalanıp sobaya atılarak çıra niyetine yakılacağı günü beklemek üzere atölyenin bir köşesine atılmış. İşte müzik tarihimizden yürek burkan bir değerbilmezlik örneği daha!
(Bu yazı, klasik müzik dergisi Andante’nin 15 Nisan-15 Haziran 2008 tarihli 33. sayısında, Wanda Landowska’nın Cevad Memduh Altar’a yazdığı mektuplardan üç örnekle birlikte yayımlanmıştır.)