Tunus caddesi 55/4
Nilgün apartımanı
Kavaklıdere
Ankara Tel: 12 14 45
Ankara, 8 Mayıs 1969
Şifahi, yazılı, ritmik veya görünüşü bir maddenin aracılığına bağlı olan geleneksel halk sanatlarının, memleketimizde de, aşağıdaki iki bölümde açıklanan iki temel prosedür bakımından, tabii ve bilimsel gelişimine devam ettiği bir gerçektir; şöyle ki:
I.Fonetik1, kombine2 ve plastik3 kaynaklardan beslenen geleneksel halk sanatlarının, organize sistem ve metodlarla tescili, yaratıcı ve icracının korunması, organik bünyenin otantik yönleriyle yaşantısına devamı imkânının sağlanması, fizyo-etnik-folklorik gerçeğin tabii ve bilimsel gereğidir.
II.Klasik ve üstün sanat yaratıcılığı, dünyanın her yerinde, fonetik, kombine, plastik kaynaklardan beslenen geleneksel halk sanatlarını, önce tescilden terkibe yöneltebilmekle mümkün olmuştur. Bu takdirde fizyo-etnik-folklorik temelden beslenen ilkel malzeme, çağdaş bilim ve estetiğin uluslararası değerdeki ortak teknik ve kurallarıyla işlenip değerlendirilmiş ve duygu ile konunun veya motifin, ancak bu yoldan klasik yaratış ve icraya istihale edebilmesi, böylesine inisiyatifle üstün sanat eserlerinin meydana gelebilmesi sağlanmıştır. Nitekim bu tabii ve bilimsel prosedür bizde de gereği gibi başlamış, ancak Atatürk devrimlerinin etkisiyle hızlanmış, ama beklenen randımanı henüz verememiştir; ve bu alandaki devrimci hamlelerin çok daha verimli olabilmesi, olağanüstü yardım ve ilgiyle mümkün olabilecektir.
A.Yukarıdaki I. Temel Prosedürün yorumu:
Fizyo-etnik-folklorik kaynaklardan beslenen: şifahi, yazılı, ritmik veya görünüşü bir maddenin aracılığına bağlı olan gelenekler, çoğunlukla yaratıcıları bilinmeyen veya yaratıcıları hiç olmayan halk sanatlarıdır. Bu tip sanatlar, genel olarak duygulu bir şuuraltı yaşantısının izlenimi halinde şuur üstüne intikal eder ve kendi kendine doğar, olur ve gelişir ve bunların şuurüstü görüntüleri, halk sanatlarının çeşitli dallarındaki uygulanış şekillerinden başka bir şey değildir.
İnsanlığın kuruluşundan beri içgüdü prosedürü halinde süregelmekte olan böylesine yaratılışların, didaktik bir sisteme, bir metoda bağlanması tabiatıyla imkânsızdır. Çünkü bütün bu oluşlar, günlük duygu ve yaşantı içinde hiç kimsenin elinde olmadan meydana gelen şuuraltı eylemlerin sonucudur. Bunların göz ve kulakla izlenen görüntüleri ise, şuuraltının doymuşluk nedeniyle (saturation) şuur üstüne itip çıkarmak sorumluluğunda olduğu ruhsal yaşantı verimleridir ki, toplum bunları folklor, ya da halk sanatları olarak niteler, inceler, tescil eder ve bunlardan vakit vakit gösteriler düzenler. Bu çeşit görüntüler arasında özellikle şifahi geleneklerin, daha çok bir ânın izlenimine bağlı olan yaratış hamleleri, halk kültürünün makbul bir belirtisi olma vasfını taşır (halk ozanlarının sazlı ve sazsız karşılıklı irticali yarışmaları gibi). Batıda yeni çağlarla birlikte kaybolan bu özlü gelenek, memleketimizde henüz bütün tazeliğiyle yaşamaya devam etmektedir; ve bunun yaşamaya devamını gereğince sağlamak, başta devlet olmak üzere ilgili kuruluşların esas görevidir.
Folklor, yani insanoğlunun az çok müstesna başarılı olanlarına öz bir yaratma prosedürü olmanın önemini taşıyan bu ilkel güç, sisteme, metoda, eğitim öğretime dayalı bir okula bağlanamamasına rağmen, uluslararası kültür üstünlüğü yönünden vasıflanan duygu ve yaratma kriteri olma durumundadır. Bu türlü görünüşler, insanoğlunun unuttuğu şeyler yanında unutamadığı kültür değerleridir ki, böylesine bir kalıntı ancak toplumun duygu seviyesine ölçü olma niteliğindedir; ve toplumların harsta üstünlük dereceleri, bu çeşit duyuş ve yaratışların yoğunluk derecesiyle ölçülüp nitelenebilir.
Etnik özelliklere dayalı olarak şuuraltında gelişen duygusal izlenimlerin halk sanatları biçimindeki görünüşleri, sırf halktan gelen yaratışlarla ilgili literatür ve sanat kollarının meydana gelmesini sağlayacak kadar zenginlikler arz etmektedir. Daha çok son yüzyıl içinde bilim çevrelerinin dikkat nazarını çekmiş olan bu müstesna durum, şifahi, yazılı, ritmik ve maddeye dayalı görünüşler alanında, zamanla üniversiteler içinde folklor, etnografya ya da etnoloji diye adlandırılan bilim dallarıyla ilgili araştırma enstitülerinin meydana gelmesine yol açmıştır; ve bu faaliyeti, folklor ve halk sanatları dernekleriyle bazı tesisler (vakıflar) izlemiştir. Bu alanlarda uygulanan araştırmaların esas amacı, millî topluluklarda, çoğu kere ilkel etkinin kimden ve nasıl geldiği bilinemeden toplum vicdanına mal olabilen geleneksel halk sanatlarını, her şeyden önce tespit ve tescil etmekten ibarettir. Halk arasında şuuraltından şuurüstüne intikal eden folklor çeşitleri, zamanla gelişme veya türlü varyanlara istihale etme istidadı da göstermektedir ki, bu türlü gelişimlerin her safhasını, hele şifahi ve yazılı gelenekler alanında tescil etmek, bilimsel bir prosedür olmanın önemini taşımakta ve gelenekler muhalledatının [daimi olarak kalacak şeylerin] kronolojik bir etüde bağlanabilmesini de mümkün kılmaktadır (halk müziği ve halk edebiyatı tarihi gibi).
Başlangıçta ilkel anlamda sistemi, metodu, hattâ kesin bir biçimi de olmayan şifahi ve yazılı folklor çeşitleri, oyunlu ve oyunsuz türküler, koşmalar, maniler ve masallar arasında zamanla değişmezlik vasfını kazanmış olanlar ile, devamlı bir halk edebiyatı ve müziği hazinesi meydana gelmiştir. Öte yandan halkın saf ve ilkel yaşantı ve yaratım gücüne yönelebilecek suni katkılar, gerçekle ilgisi olmayan zararlı, uydurma ve lüzumsuz çabaların da meydana gelmesine yol açmaktadır. Folklor edebiyatının, üniversitelerde, akademilerde okutulmasının sebebi, bir nevi didaktizme yöneliş değil de, doğuş, oluş ve gelişimi kendiliğinden olan folklor muhalledatını, gereği gibi tanıtmak ve halktan gelen sanat türlerini bilimsel araştırma metodlarıyla tespit ve tescil etmek ve bu yoldaki gelişimin tarihsel akışını belirtme esasına yöneliş demektir. Hattâ bu alanda yapılan araştırmalar sayesinde, milletlerin: a) folklor muhalledatını, b) halk el sanatlarını gereği gibi tanıyabilme, kültürde üstünlüklerini ölçebilme imkânları sağlanmaktadır.
Yukarıdaki (A) bölümünde belirtilen hususlar, şifahi ve yazılı gelenekler ile halk el sanatlarının hiçbir suretle okullaştırılamayacağı gerçeğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte son 30-40 yılın uygulama çabası, folklor ve el sanatları alanında ayrı bir ortalama türün meydana gelmesine de yol açmış ve birbirinden farklı üç ayrı alanın doğmasına imkân vermiştir ki, bunlar da şunlardır:
a) Folklor ve halk el sanatları yaratışları,
b) Folklor ve halk el sanatları stilizasyonları,
c) Üstün sanat değerini taşıyan: müzik, resim, heykel, seramik nevinden klasikleşmiş çağdaş yaratışlar.
Yukarıda 3 fıkrada özetlenen ayratış çeşitlerinin özellikleri aşağıda ayrıntılarıyla bir kere daha belirtilmiştir; şöyle ki:
Baş taraftaki I. temel bölümde açıklanmış olduğu gibi:
a) Folklor ve halk el sanatları:
Bünyeleri icabı didaktik mahiyet arz etmeyen bu türlü yaratışların kişi ve toplum vicdanındaki ilkel doğuş, oluş ve gelişimi devam edecek, müessirleri bilinmeyen bu ilkel eserlerin çok çeşitli varyantları da meydana gelebilecek veya doğan eserlerin bazıları çok kısa bir süre sonra unutulup yerlerine başka yaratışlar da geçebilecektir.
Çağdaş teknik ve estetik kuralları açısından, sanat zevk ve anlayışı folklor düzeyinde kalmış olan toplulukların zamanla üstün sanat yaratışlarına da yönelecekleri, tabii bir gelişimin icabı olma niteliğindedir. Kaldı ki, bazı toplumların, folklor yanında çağdaş estetik kurallarının gerektirdiği üstün sanat anlayışına da gösterdikleri ilgi, önemli sonuçlar vermektedir; ve bu düzeye ulaşmış toplumlar, kültür dünyasında layık oldukları yeri eşit hak ve seviyede almaktadırlar. Onun içindir ki bilimsel sistem ve metodlarla tescil edilmiş ve arşivlere mal edilmiş olan geleneksel halk sanatlarının aydın çevrelerde her zaman aynen tekrarlanmasından, beklenen amaca tez elden ulaşmaya imkân yoktur. Bu takdirde halk sanatlarının ilkel fakat asli örneklerinden esinlenerek, çağdaş seviyedeki ileri sanat yaratışlarına bir an önce ulaşabilmek, yani tescilden terkibe geçmek, günün uygarlık anlayışının temel prensibi olma niteliğindedir.
b) Son 20 yıl içinde dünyanın her yerinde belirip meydana gelmiş olan: folklor ve halk el sanatları stilizasyonları:
Aydın çevrelerde sanatlar ilgilenenlerin çoğu, folklorun ve halk el sanatlarının değerini gereği gibi anlayabilme imkânından yoksundur. Daha doğrusu herkesi folklorcu, etnograf veya etnolog yapmak imkânı olmadığı gibi, şehirden rüstik çevreye koparıp götürmeye de imkân yoktur. Bu böyle olunca, aydın çoğunluğa da gereği gibi gitmek gerekmektedir. O halde folklor eserleri ile halk el sanatlarının, şehirlerde, aydın topluluklar arasında özünden hiçbir şey kaybetmeden yepyeni bir görünüşe doğru metamorfoze olması [değişime uğraması] kadar tabii bir sonuç tasavvur edilemez. Bu sonuç, halk sanatlarının asilliklerini zedelemeden değişik bir yoruma tabi tutulması demektir. Bundan dolayıdır ki, tam bu noktada işin içine sistemin, metodun, didaktik çabaların, kısacası eğitimin ve öğretimin girmesi gerekecektir. Bu çaba yukarıda da belirtilmiş olduğu gibi, halk sanatlarını aynen tekrarlatan, kısır ve taklitçi bir çaba değil de yeni bir yorumla çağdaş yaşantıya kavuşturan bir hamle olacaktır (son zamanlarda aralarında çok değerli örnekler de bulunan halk türküleri stilizasyonları gibi). Şüphesiz bu ortalama türün de, aşağıdaki 3. bölümde belirtilecek olan gerçek sanat yaratıcılığı ile amaç bakımından bir ilgisi olmayacaktır. Bu ortalama yorum, üstün bir sanat kreasyonu olmayacak, sadece halk türküleri ile oyunlarının ve halk el sanatlarının orijinal kuruluşlarını çağdaş bir yorumum diliyle açıklayacak, bilimin uluslararası değerdeki ortak tekniğinden yararlanan standart âletlerle icra edilerek, ritim varyantlarıyla güçlendirilerek, görünüşte ve formda da elden geçirilerek sunulacaktır ve böylece büyük şehirlerin aydın çevrelerine de kazandırılmış olacaktır.
Bu arada halk el sanatlarının zengin biçim, desen, motif ve temaları, ev, döşeme, giyim ve daha başka zevklerimizde rönesansını idrak edecek ve bütün bunlardan: şifahi, yazılı ve ritmik sanat muhalledatımızın olduğu kadar halk sanatlarımızın da çağdaş zevk eğitimine yöneltilmesi imkânları elde edilmiş olacaktır.
Yukarıda açıklanan ve çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmış bulunan topluluklarda uygulanan tescilden terkibe geçişin, yani ön planda yeni bir ara form olarak ele alınması gereken stilizasyonun başarılı sonuçlara ulaşması ve folklor araştırmalarıyla ilgili kuruluşların, ayrıca üstün sanat yaratma çabasına da özellikle yardımcı olması gerekmektedir. Bu takdirde genel olarak aşağıda belirtilen 4 ayrı uygulama şeklinin birbiri ardından gerçekleştirilmesi gerekmektedir; şöyle ki:
a) Şifahi muhalledatın yeni ve çağdaş açıdan yorumunu yapabilecek besteci, folklorcu veya koreograflarla, yeni ara form türüne alınabilecek eserlerin meydana getirilebilmesini sağlama yolunda planlı işbirliği yapmak ve uluslararası değerdeki standart müzik âletlerini bu çeşit yaratmaların icrasında kullanmak, ve bu alanda sistemli, metodlu ve sürekli egzersizler yapabilecek profesyonel oyun ekipleri teşkil etmek.
b) Millî Eğitim Bakanlığı, Turizm Tanıtma Bakanlığı ve başka ilgili kuruluşlarla işbirliği yaparak, profesyonel oyun ekiplerinin gereği gibi yetişmesini sağlayacak çalışmalara verimli katkıda bulunmak.
c) Bundan böyle özellikle yurt dışından gelecek folklorik gösteri davetlerine, bu bölümün (a) ve (b) fıkralarında belirtilen esaslar dahilinde hazırlanmış profesyonel ekiplerin gönderilmesi hususuna titizlikle riayet etmek ve büyük seyirci topluluklarına, millî folklorun her bakımdan olan yeni yorumunu tanıtmak.
d) Otantik halk el sanatları örneklerinin en iyi ve en doğru yönden endüstriye tatbikini mümkün kılacak ortak çalışma planları uygulamak; iç ve dış sergilerde tarihî ve otantik örneklerle birlikte halk el sanatları stilizasyonlarının teşhirine önem vermek; Güzel Sanatlar Akademisi’nin ve Tatbikî Güzel Sanatlar Okulu’nun, ilgili kurumlar ile endüstrinin bu alandaki çalışmalarına yardımcı olmak; seminerler düzenlemek.
B. Yukarıdaki II. Temel Prosedürün yorumu:
Üstün ve gerçek sanat yaratışları olarak: müzik, resim, kabartma, heykel, seramik, süsleme sanatları ve öteki yaratma çeşitlerinin doğuş, oluş ve gelişimini icabı gibi sağlayabilmek için, her şeyden önce I. Temel Prosedürün en sonundaki (a), (b), (c) ve (d) fıkralarında açıklanan hususların gereği gibi gerçekleştirilmesi lazımdır ve bu çabalar eninde sonunda ister istemez ileri sanata istihale edecek ve böylelikle çağdaş-klasik yaratma esprisine uygun yüksek sanat muhalledatı meydana gelecektir (müzik eserleri, opera, bale, tiyatro, film, resim ve plastik sanatların çeşitli kolları).
Klasik kişilik kazanıp üstün düzeye ulaşmış olan bütün sanatların, her şeyden önce özlü geleneklerden hız almış olduğu, milletlerin sanat tarihlerinde karşılaşılan değişmez bir gerçektir; ve böylesine bir seviyeye ulaşabilmenin tek yolu ise, yukarıda açıklanmış olan dörtlü gelişim zincirinin a, b, c, d halkalarına özellikle önem vermek ve bu halkaların arasına kısa süre içinde bir beşinci halkayı katabilmekle mümkündür. Bu böyle olduğu takdirde, yalnız Anadolu toprakları üstünde bin yıla yaklaşan bir süre içinde meydana gelmiş olan geleneksel kültürümüzü gerçek rönesansa kavuşturabilmemiz mümkün olacak ve böylesine bir çabanın aksi ise, günün milletlerarası plandaki medeniyet savaşına eşit hak ve düzeyde katılabilmemiz imkânını sürekli olarak önleyecektir. Bu savaşta bir milletin lâyık olduğu yeri gereği gibi alamaması, uluslararası planda var olmamak, tanınıp sayılmamak demektir. Esasen 14. yüzyılda başlayıp 16. yüzyılda en üstün meyvelerini vermiş olan İtalyan Rönesansı da, yukarıda açıklanan beşli gelişimin tabii ve bilimsel sonucu olmaktan başka bir şey değildir.
Yukarıda açıklanmış olan temel ilkeler karşısında, memleketimizde de güzel sanatların her alanında yarışmaların düzenlenmesi ve üstün başarılı sanatçılarla icracılara ödüller dağıtılması gerekmektedir ki, bu türlü davranışlar, sanatçı ve icracıyı verimli yolda etkileyecek ve neticede uluslararası planda eşit değere ulaşacak sanat eserlerinin meydana gelmesi sağlanmış olacaktır.