Ankara Radyosu
6 Ocak 1946, Pazar , Saat: 10.45
Konuşan: Cevad Memduh Altar
Senfoni-1966
Şef: Lessing
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası
(21.9.1968’de banda okundu.)
Sanatçı, çok kere mesleğinin öğretmenliğini yapamıyor. Öyle sanat öğretmenleri var ki, bunlar da mesleklerinin icracılık tarafında başarı gösteremiyorlar. Fakat sanat dünyasında yaratıcılık, icracılık ve öğreticilik vasıflarının her üçüne aynı nisbette hükmeden insanlarla karşılaşmamaya da imkân yok. Meslek hayatlarında sırf yaratıcı veya sırf icracı olarak çalışmak istemeyen sanatçılar, bazen üzerlerine resmî bir ödev de almak isterler. Bu arada tanınmış ressamlardan veya müzik sanatçılarından çoğunun akademilerde, konservatuarlarda, okullarda öğretmenlik elde edinceye kadar ne büyük güçlükleri yenmek zorunda kalmış oldukları herkesçe bilinen bir şeydir.
Bundan tam 228 yıl önce (1724’te), bugünkü müziğin kurucusu büyük Bach, resmî bir okula öğretmen olmak için hayli uğraşmıştı. Leipzig’de Thomas Okulu’nda bir öğretmenlik (kantorluk) vardı; her ne pahasına olursa olsun bu münhale kapılanmak [boş göreve atanmak] lazımdı. Fakat o tarihlerde henüz 38 yaşına ulaşmış olan genç sanatçı, aynı öğretmenliğe resmî makamlarca aday gösterilen yaşlı ve tecrübeli insanlarla karşılaşmak zorundaydı.
Bach’ın Thomas Okulu öğretmenliğine tayın edilinceye kadar alt etmeye çalıştığı güçlükleri bize en doğru şekilde anlatan tarihçi, tanınmış Bach biyografı Philipp Spitta’dır. Bu zatın vesikalara [belgelere] dayanarak verdiği geniş bilgiyi, 1906 Bach Yıllığı’nda yayınlanmış olan uzunca bir yazı da ayrıca tamamlamaktadır. Bilhassa bu yazı, Bach’ın öğretmen olabilmek için zamanında göze almış olduğu savaşın bilindiğinden çok daha çetin olduğunu açıklamaktadır. Bu ciheti kısaca şu şekilde de anlatmak mümkündür:
Bach, Thomas Okulu öğretmenliğine tayin edilmesini ilgili makamlardan dilekçe ile rica etmişti; halbuki aynı makamlar, devrin tanınmış bir sanat adamı olan Georg Philipp Telemann’ı bahis mevzuu [söz konusu] öğretmenliğe seçmişlerdi. Bu zat, Leipzig’de bulunduğu kısa bir zaman içinde (1704-1706) kendini herkese sevdirmiş ve muhitte unutulmaz hatıralar bırakmıştı. Fakat Telemann’ın bu tayini kabul etmemesi üzerine, gene aynı makamlar, Christoph Graubner adlı diğer bir sanat adamını Bach’a tercih etmişlerdi; bu sefer de adı geçen zat, yanında çalıştığı prensten icap eden müsaadeyi alamamıştı. Üçüncü defa yapılan seçimde ise Bach kazanmış, aylarca sürüp giden üzüntü de bu suretle sona ermişti.
Johann Sebastian Bach, yıllarca hasretini çektiği Thomas Okulu öğretmenliğine 1723 yılı Haziranında fiilen başlamış bulunuyordu. Bu beklenmedik başarı, büyük sanatçıyı ne derece sevindirmiş olacak ki, Thomas Okulu öğretmenliği ile beraber hayatında alabildiğine verimli bir yaratma devresi başladı. Hatta bu ünlü ödeve başlayıncaya kadar tam altı yıl Göthen Prensi Leopold’un hizmetinde bir dizi kıymetli oda müziği eserleri yazmış olan Bach, Thomas Okulu öğretmenliğine başlar başlamaz, kökü yıllarca önce gelişmiş olan gençlik devri yaratmalarına yeniden el uzatmış, bu arada Pasyon türünden, Messe türünden eserlerle büyük çapta Kantat’lar meydana getirmiştir. (Plak 1: Brandenburg konçertosu No.6, si bemol majör, 2 keman, 2 gambe ve viyolonsel, 1721, Berlin Filarmoni orkestrası solistleri)
Johann Sebastian Bach’ın 1723 yılında üzerine aldığı öğretmenlik, kendisine o devirde çok önem verilen bir rütbeyi de sağlamış bulunuyordu. Artık Bach’ı herkes yalnız Thomas Okulu öğretmeni olarak değil, aynı zamanda “Thomas kantoru” diye de tanıyordu. Dinî koroları idare eden bu korolarda görevli öğrenciler yetiştiren öğretmenlere Orta Avrupa’da öteden beri “kantor” unvanı verilmektedir. O tarihlerde Leipzig’deki Thomas Okulu’nun koro öğretmenliği, yalnız müzikle ilgili değil, aynı zamanda diğer bilgi kollarıyla, hatta Latince öğretimiyle de ilgiliydi. Bu hal, XIX. yüzyıl başlarına kadar devam etti. Çeşitli sanat ve bilim kollarının bu şekilde birleştirilip bir öğretmene verilmesinin sebebi, sırf ekonomik durumun kötülüğünden ileri geliyordu. Hatta Bach’dan evvel aynı işi üzerine almış olan Telemann, mesleği dışındaki bilgi branşlarıyla ilgilenmek istemediği içindir ki okutmakla görevli olduğu Latince derslerinin, kendi hesabına, başka bir meslektaşına verdirilmesi hususunda resmî makamlarla anlaşabilmişti.
Bach’ın Thomas kantorluğunu üzerine aldığı günden itibaren, hayatında birdenbire baş gösteren geniş ölçüde gelişmeyi kısa bir tefsirle [yorumla] açıklamaya imkân yoktur. Nasıl oluyordu da Bach, bu kadar yorucu bir okul hizmeti yanında, ayrıca -geniş zamana bağlı olan- büyük çapta bir yaratma devresine ayak basmış bulunuyordu? (Plak 2: Bach, Partita Do minör (Piyano), Solist: Harold Samuel)
Diğer taraftan Bach’ın Thomas Okulu’nda görevlendirilmesinden kısa bir zaman sonra, yıllardan beri her bakımdan ihmal edilmiş olan okul yepyeni bir talimatnameye de kavuştu. O sırada okulun rektörlüğünü yapmakta olan F. H. Ernesti oldukça ihtiyarlamıştı; bu zat, 1680’den beri tam 10 yıl aralıksız olarak okulu idare etmiş oluyordu. Aynı zamanda üniversitede edebiyat profesörlüğü de yapmakta olan bu zat, sırf yaşının fazla ilerlemiş olmasından dolayı Thomas Okulu’nu idare etmekten acizdi. Bu arada öğretmenler arasında geniş ölçüde bir geçimsizlik de baş göstermişti; herkes mevki derdine düşmüştü. Bunların içinde yalnız Bach, hiç kimse ile kıyas edilemeyecek kadar fazla çalışıyordu; hatta herkesle hoş geçiniyordu. Okulda geçen üzücü olaylar çoktandır özlenen kalkınmayı devamlı olarak geciktiriyordu.
Nihayet beklenen kalkınma günün birinde oldu. 1734’te okulun rektörlüğünü üzerine alan J. August Ernesti, az zamanda idareyi yenilemiş, Thomas Okulu’nu öğretim alanında o zamana kadar görülmemiş bir noktaya ulaştırmıştı.
Bach’ın başlangıçta Ernesti ile de arası iyiydi. Hatta yeni rektör Ernesti, tıpkı eski rektör Ernesti gibi, yirmiden fazla çocuğu dünyaya gelen Bach’ın her yeni doğan çocuğuna vaftiz babalığı da etmişti. Fakat 1736 yılında Bach ile rektörün arası korkunç denilecek derecede açıldı. Bach’ın öğrenciler içinden seçip “Koro-Başı” yaptığı G.Th.Krause adlı bir öğrenci, arkadaşlarından birine, güya terbiye etmek için ağır muamele etmişti, rektör de Koro-Başı’nı bütün talebe önünde falakaya çekmek suretiyle cezalandırmaya karar verdi. Fakat Koro-Başı Krause, akıllı bir gençti; dayak yemektense kaçmayı tercih etti. Bunun üzerine rektör Bach’a kendi seçtiği bir öğrenciyi Koro-Başı yapmasını emretti; Bach rektörün bu isteğini yerine getirmedi. Her ikisi de birbirlerini ilgili mercilere şikâyette gecikmediler. Fakat yüksek makamlar rektörün tarafını tuttular. Mesele her ne kadar rektörün lehine halledilmiş, hatta rektörün seçtiği öğrencinin Koro-Başı olması resmen de kabul edilmişse de, bahis mevzuu öğrencinin daha Mayıs başında okulu terk etmiş olması keyfiyeti de herkesçe bilinen bir şeydi. Bu takdirde rektörün lehine verilen karar, ancak işi dış durumu ile kurtarmaya yetti. Bu sefer de Bach, rektörü krala şikâyet etti. Kral Bach’a hak verdi; münakaşayı durdurdu; fakat aradaki soğukluk eskisi gibi devam etti. Bu esnada Koro-Başını rektöre şikâyet eden öğrencilerle Bach’ın arası açıldı. Diğer taraftan Bach’ın enstrüman öğrenmekte olan talebelerini de rektör “sokak çalgıcıları” diye vasıflandırmakta tereddüt etmedi.
Ancak bütün bu yersiz kavgaların sonu her şeyden önce Thomas Okulu’nun aleyhine neticelenmiş oluyordu; Bach’ın okula olan bağı birdenbire gevşedi; bütün bunların sanki onu okuldan uzaklaştırmak amacıyla bilerek tertip edilmiş şeyler olduğu kanaati onu her gün biraz daha artmakta olan tehlikeli bir şüpheye doğru sürüklüyordu. Nihayet Bach çalışma enerjisini eskiden olduğu gibi serbest yaratıcılık alanında kullanmaya başladı. Büyük sanatçı, o tarihten itibaren kendinde öğretmen olmaktan çok orkestra şefi olma kabiliyeti de sezmeye başlamıştı. İşte bu hal, Bach’ın arasını yalnız rektörle değil, resmî makamlarla da açmaya yetti. Hatta aradaki hoşnutsuzluk Bach’ın ölümü yılına (1750’ye) kadar devam etti.
Büyük Bach öleli henüz birkaç gün olmuştu, Şehir Meclisi toplantılarının birinde Bach hakkında yapılmış olan bir metnin bazı yerlerini alay maksadıyla değiştirerek okuyanlar bile oldu. Nitekim bu metni yüksek sesle okuyan bir zat, Bach’ı şu cümle ile vasıflandırıyordu: “Thomas Okulu kantoru, daha doğrusu orkestra şefi Bach vefat etti.” Bu derece alaylı cümleler de yetmiyormuş gibi, Bach hakkında şöyle garip hükümler de işitildi: “Okulun orkestra şefine değil, müzikten anlar bir kantora ihtiyacı vardı”; “Bach, büyük bir müzisyendi ama iyi bir eğitmen değildi”. İşte tarihe mal olmuş bir sanat adamı hakkında hem de ölümünden sonra verilmiş hükümler!...
Fakat ne gariptir ki Bach’ın Leipzig’e ayak bastığı günden ölümü gününe kadar geçen 27 yıl içinde birbirini kovalayan can sıkıcı olaylar, ondaki yaratma enerjisini hiçbir vakit sekteye uğratmadı. Hele ateşli çarpışmaların birbirini kovaladığı sıralarda meydana gelmiş olan “Yüksek Mes”i bir tarafa koyarsak, “Musikalisches Opfer”, “Fuga Sanatı” ve son zamanların “Piyano ve Org Besteleri” Bach’taki sarsılmaz enerjiye tek başına şahitlik edecek eserlerden sayılırlar. Yorulmak bilmez bir yaratma mizacına sahip olan Bach, sanat büyüklerinin bazıları gibi, haddinden fazla hisli bir insandı; olur olmaz şeylere birdenbire hiddetlenirdi. Bu olağanüstü mizacın ona çok kere pahalıya mal olduğunu kabul etmek hata sayılmaz. Nitekim 1717 yılında Weimar prensine veda ederek, gençliğinin unutulmaz hatıralarına sahne olan bu şehirden ayrılacağı sırada, yersiz bir tenevvürün [öfkenin] Bach’ı tam dört hafta hapse mahkûm ettirmiş olması daha düne kadar bilinmemekte iken, uzun zaman gizli kalmış olan bu hadiseyi, tanınmış Bach biyograflarından Bojanowski, Weimar arşivinde yapmış olduğu uzun tetkikler sonunda meydana çıkarmış ve 1903 yılında yazdığı “Sebastian Bach’ın Weimar’ı” adlı eserinde ilk olarak yayınlamıştır. (Plak 3: Bach, Fantezi Do minör ve İngiliz Süiti (Klavsen), Solist: Wanda Landowska)
Çağdaşlarının yanlış hükümleri Bach’ı sabırlı bir öğretmen olmaktan çok eşsiz bir besteci olarak tanıtmıştır. Fakat şurası muhakkaktır ki, Leipzig’daki Thomas Okulu öğretmenliğine ileri bir vazifeseverlikle sarılmış olan Bach, yaratıcılık mizacına hükmeden dehanın farkına varamadıktan başka, bütün bir sanat dünyasına öğretmenlik etmekte olduğunu da fark edememişti. O halde Bach, öz anlamıyla bir öğretmendi, hem de sanat dünyasının başöğretmeni! (Plak 4: Sol teli üstünde Arya (Keman), Solist: Ferenc Vecsey, Piyano: Guido Agosti)