Ankara Radyosu 30. kuruluş yıldönümü konuşması
Yayın günü: 28.10.969
Saat: 21.10
Bu yıl 31’inci yılını idrak eden Ankara Radyosu’nun eski emektarlarından olduğum için arkadaşlarım benim de fikirlerimi öğrenmek istiyorlar, ben de söyleyeceğim:
Hiç unutmam, açılış günü 1938 yılındaydı. Yeni kurulan Ankara Radyosu’nun Müdürü de daha önce Dahiliye Vekâleti Matbuat Umum Müdürlüğü yapmış olan Vedat Nedim Tör’dü. Ben o zaman Millî Eğitim Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünde Şube Müdürüydüm. Mesleğim dolayısıyla da radyoyla ilgileniyordum. Radyonun Program Müdürü arkadaşımız Fuat Münir Bener’di. O da rahmetli oldu. Müzik Yayınları Şefi ve Türk Musikisi Yayınları Şefi Mesut Cemil’di, rahmetli arkadaşımız. Batı müziğiyle de Cemal Reşit Rey meşgul oluyordu… İlk provaların yapılmasına başlanmıştı, beni de çağırdılar ve hiç unutmuyorum, Cemal Reşit Rey benden George Bizet hakkında bir konuşma istedi, o konuşmayı hazırlamıştım ve radyodaki ilk konuşmam oldu o konuşma.
O zaman radyoların programlarını özellikle müzik alanındaki programlarını yönetmek üzere ilgili Bakanlıklar arasında bir kurul meydana getirilmişti. Millî Eğitim Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı temsilcileri vardı. Ben Millî Eğitim Bakanlığını temsil ediyordum. O zamanki adıyla Maarif Vekilliği. Daha sonra Basın Yayın Umum Müdürlüğüne getirilen rahmetli Selim Sarper de Dışişleri Bakanlığının temsilcisi olarak bulunuyordu. Hattâ bir müddet sonra kendileri ayrıldılar, gene Dışişleri Bakanlığı Genel Müdürlerinden rahmetli Celal Osman Abacıoğlu aynı vazifeyi üzerine aldı. Her gün toplanılıyordu. Hiç olmazsa haftada 3-4 gün toplanıyorduk. Programların nasıl olması lazım geldiğini konuşuyorduk, görüşüyorduk ve genellikle programlara bir istikamet vermeye çalışıyorduk.
Bir müddet sonra teşkillatta değişiklikler oldu ve 1943 yılında da ben Millî Eğitim Bakanlığındaki vazifemden ayrılarak Selim Sarper’in kurduğu Basın Yayın Genel Müdürlüğünün Radyo Dairesi Müdürlüğünü kurmaya memur edildim. Radyo Dairesi kuruldu ve 1943’ten 1951 yılına kadar 9 yıla yakın bir süre Radyo Dairesini idare ettim. Sonra da Refik Ahmet Sevengil arkadaşımla halef selef olduk.
İtiraf etmek gerekirse o devrin radyoculuğuyla bu devrin radyoculuğu arasında büyük bir fark var. Önceleri radyo daha çok kendisine verilen fikirleri dinleyiciye ulaştırma aracılığını üzerine almış bir yayın mekanizması olma niteliğini taşıyordu. Tabii kendisi programlar yapıyordu, hele fikir programları, belirli konuları açıklayan, ulaştıran fikir programları daha çok hazırlanarak kendisine veriliyordu ve bir spikerlik müessesesi vardı ki, bunun rolü daima verilen metni okumaktan ibaretti.
Ama bugün öyle mi ya… Bugün iş büsbütün başka. Şimdi TRT Yayın Postalarının kendine göre bir özelliği var. Zaten bütün dünya radyolarında bu özellik görülüyor. Bir kere müessese özerktir. Tarafıszdır. Bir fikri, yöneteceği amaca göre, ortama göre, bizzat kendisi imal edip onun sentezini yapar. Demek ki büyük bir fark var. Eskiden spiker müessesesi eline verilen metni okumakla yükümlüydü. Şimdi bir müessese var ki bu basit bir okuma aracılığı yapmakla yükümlü değil, konuyu işleyen, o konuda fikir sentezi meydana getiren bir müessese var. Yani şimdiki radyonun kendi beyni var. Yalnız verilenle yetinmiyor, verilen fikre fikir de katıyor, onu yöneteceği amacına göre imal ediyor, ondan bir sentez yapıyor.
TRT’nin yayın ilkesi bunda en büyük rolü oynayan bir etken olmanın önemini taşır. Bu ilke de hiç şüphesiz devrim ilkelerimize dayalı olmaktan ileri gelir. Zaten Türkiye Cumhuriyeti’nde bugün hangi konu devrim ilkeleri dışında mütalâa edilebilir? O halde TRT’nin de ilkesi, Anayasadan aldığı devrim ilkelerine dayalı olan yayın ilkeleridir.
TRT’de şimdi prodüktörler var. Eski radyolarımızda olmayan prodüktörler. Yani fikri imal edenler, Onlar konuyu işlerler sentez haline getirirler. Bunlara prodüktör, yani uzman [yapımcı] diyoruz. Ve prodüktör spikerler var. İmal ettiği fikri ve sentezi okuma bakımından da kendi gücünden yararlanılan uzmanlar. Bir de programcılar var. Yani biz onlara şimdi programatör de diyoruz. Bunların rolü çok büyük. Fikir sentezinden, bilimsel konulardan, eğitim öğretim mevzularından, müzikten, tiyatrodan, fen konularından, plastik sanatlar ve estetik konularından ve daha birçok konulardan yaptığı derlemelerle etkili program kompozisyonları meydana getiren uzman. Yani günlük programlarda hangi çeşit yayınların, hangi saatlerde, hangi dinleyici kitlesine yöneltilmesi gerektiğini tayin eden ve bunu tespit eden ve kendi takdir hakkını kullanarak programları yapan programcılar var.
Tabii sayın dinleyenlerim takdir buyurursunuz ki, bir de kişiliğinin tanınmışlığı dolayısıyla halkın sesini kendi ağzından duymak istediği konuşmacılar da var. Eskiden olduğu gibi bunlara da fırsat düştükçe, gerektikçe radyoda pek tabii olarak konuşma imkânı verilir, bu da ayrıca program kompozisyonlarına renk katma niteliğini taşır ve aynı zamanda bir zorunluluğun ifadesi olma mahiyetindedir.
Benim sizlere geçmiş yılların radyoculuğuyla bugünün radyoculuğu arasında eski hizmetlerime dayanarak bildiklerimi söylemem ve aradaki farkı belirtme yolunda hatırladıklarımı sizlere nakletmem bundan ibaret olacak. Çok teşekkür ederim.