Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

ANILAR

Bu belgeyi Word Dökümanı Olarak İndirebilirsiniz!

Cumhuriyet
15 Ağustos 1953
Cumartesi

Sanat bahisleri

ÖLÜMÜNÜN 1. YILDÖNÜMÜNDE
NURULLAH ŞEVKET TAŞKIRAN
VE MÜZİK İNKILABIMIZ

Cevad Memduh Altar

            Devlet Konservatuvarımızın şan mütehassısı Nurullah Şevket Taşkıran’ı geçen sene, 15 Ağustos gecesi kaybettik. Bu ayrılığın mahiyeti, sanat dünyamız için çok mühimdi. Çünkü yalnız bir dostu, bir meslektaşı kaybetmiyorduk, onun şahsında memleket, Türk Devlet Konservatuvarının, Türk Devlet Tiyatro ve Operasının kuruluşuna büyük emeği geçmiş bir sanat idealistini, hattâ Türk operasının bir numaralı sanatkârını kaybediyordu. O günden bugüne bir yıl geçmiş oluyor. Hemen her gün acısı yüreğimizden çıkmayan bu sanat önderinin memleketine yaptığı hizmetler, hepimizi onun unutulmaz hatırasına büsbütün bağlıyor.

            Mütareke yıllarlının ezici ıstırabı içinde bile yüzünün her zamanki tebessümünü kaybetmemiş olan Nurullah’tan tutun da, Almanya’da meslek endişesiyle çırpınan, Ankara’daki ilk millî opera denemelerine 1934’te bariton olarak katılan, Devlet Konservatuvarının ilk talimatnamesini 1936’da bizzat hazırlayan, memlekette ilk “Lied” ve “opera” adaptasyonlarına önayak olan, birçok talebe yetiştiren, Devlet Konservatuvarı Tatbikat Sahnesinde 1941 yılında başlayan ilk opera temsillerinde herkesi kendisine hayran bırakan, nihayet Devlet Tiyatro ve Operasının 1949 senesi Temmuz ayında kanuniyet kesbetmesi yolunda giriştiği mücadeleden de zaferle çıkan Nurullah’a kadar gördüğümüz tek şey: “sarsılmaz bir sanat heyecanı”dır!

            Ondaki bu heyecanın yöneldiği tek gaye ise: “memleket sanatı”dır! Çünkü Nurullah, sanatın dünya ölçüsündeki gelişmesini içten bir alâka ile takip ediyordu. Nitekim ona göre, zaman geçiyor, günün sanatının gerektirdiği anlayış ve estetik, millî sanatları, müşterek bir ilim ve teknik üzerinde, milletlerarası değerdeki icra ve ibda piyasasına mal ediyor, bütün topluluklar, bu sayede milletlerarası değerde millî bir sanata sahip olabiliyordu. Hattâ sanat ibdalarının her kolu için olduğu gibi, bu türlü bir tekâmülün sanatın müzik kolu için de ideal bildiği biricik gaye: milletlerarası kıymette ilme ve tekniğe dayanan solist veya birlikler tarafından icra edilerek, dünyanın bütün sanat muhitlerine kolaylıkla sunulan, millî ve mahalli hüviyetini, bu çapta bir istihale [değişim] içinde, diğer millî toplulukların dikkat nazarına ulaştıran bir sanat bünyesine malik olabilmekti. İşte Nurullah, böylesine bir kemalin kendi sanatımıza da nasip olabilmesi yolunda senelerce çırpınmış ve sarsılmaz enerjisi, onu bu mücadelesinde de muvaffak etmişti.

            Devlet Konservatuvarının, Devlet Tiyatro ve Operasının çeşitli faaliyeti arasında, Nurullah gibi bir sanat adamının önderliği altında meydana gelen idealizmanın çeşitli tezahürleriyle bundan böyle de sık sık karşılaşacağımız muhakkaktır. Nitekim 17 yıl önce Ankara’da Nurullah ile beraber kurulan Devlet Konservatuvarının 13 sene sonraki ilk meyvesi, Ankara Devlet Tiyatro ve Operası olmuş ve aradan 4 sene bile geçmeden, Temmuz 1953’te Büyük Millet Meclisince kabul edilen bir kanun, yeni Türk sanatının ikinci meyvesinin de hazırlanmakta olduğunu müjdelemiştir. Bu kanun, İstanbul operası binasının kısa bir zamanda ikmalini mümkün kılacak olan kanundur. Fakat asıl mühim olan şey, bu kanunun dayandığı esbabı mucibe layihasıdır [gerekçeli taslaktır]. Nitekim bu layihada, evvelce 5441 sayılı kanunla teşekkül etmiş bulunan Ankara Devlet Tiyatrosunun yabancı memleketlerdeki sanat muhitlerinin dahi dikkat nazarını çekecek mahiyette bir inkişafa [gelişmeye] kavuşmuş olduğu ve faaliyetini memleket ölçüsünde kıymetlendirecek bir olgunluğa ulaşmış bulunan bu müessesenin, çalışmalarını artık Ankara dışındaki büyük şehirlere de teşmil etmesi lazım geldiği ve İstanbul opera binası inşaatının bu sebeple ikmali gerektiği açıkça zikredilmektedir.

            Bütün bu vakıalar da gösteriyor ki, devletin, milletin elinden tutup sanatın milletlerarası değerdeki müşterek ilim ve tekniğini öğrenebilmesi için yabancı memleketlere bile göndermekten çekinmediği ve bugünün ilim ve marifetinden kendi yurdunu da faydalandıracağına kani bulunduğu Nurullah Şevket Taşkıran çapındaki icracı mürebbilere [pedagoglara] de verilen emek heba olmamış, yeni Türk musikisi ibda ve icracılığı layık olduğu merhaleye ulaşmıştır. O halde bu derece şümullü bir gelişme ve olgunlaşma içinde rahmetli Nurullah’ın emeklerinden ne kadar bahsetsek gene azdır.