“Zafer Milletindir”
26.XI.1961
Sayın M.F.Ozansoy’a
Eskiden aksi tezi de savunmuştum. Bir tiyatro kurabilmenin, her şeyden önce bol para ile mümkün olabileceğine inanmıştım. Bugün de aynı fikirden yüzde yüz uzaklaştığımı sanmıyorum. Şu farkla ki, devlet bütçesinden tiyatro için ne harcansa azdır; özel teşebbüsün ise para yok diye eli kolu bağlı durmasına lüzum yoktur.
Yuvarlak Tiyatronun kurucusu Mrs. Margo Jones ile 1954’te Amerika’da karşılaşmam, bütün düşüncelerimi altüst etmişti. Bu büyük kadın, Birleşik Amerika gibi, devlet kesesinden sanata santim bile akmayan bir memlekette, külfetsiz tiyatro kurabilmenin sırrına ulaşmış ve Yuvarlak Tiyatronun ilk kurucusu olarak dünyaca tanınmıştı. 1954 yılının Mayıs ayında, Dallas’da Margo Jones ile yaptığım sanat münakaşalarını hiçbir vakit unutamam. Kendisinin de külfetsiz tiyatro diye vasıflandırdığı Yuvarlak Tiyatronun önemini onun ağzından dinlemek, benim için ne büyük bir haz, en eşsiz bir sergüzeştti.
Gene aynı akşamdı. Margo Jones’un yıl rakamına göre adlandırdığı tiyatroda, yani Tiyatro 54’te Tenessee Williams’ın bir eserini heyecanla seyretmiştim. Binadan henüz çıkmıştık ki, Margo Jones, “Eve gidelim, konuşmaya orada devam edelim” dedi. Temsilin hemen bütün artistlerini taşıyan iki araba ile hareket etmiş, uzunca bir yolculuktan sonra, artistin güzel fakat mütevazı villasına gelmiştik. Vakit oldukça geçti. Elime gelenek icabı sıkıştırılan viski bardağını henüz boşaltmıştım ki, Margo Jones beni kolumdan tutup salonun rahat konuşulabilecek bir köşesine götürüverdi. Büyük sanatçı durmadan konuşuyor, benden Türkiye’deki tiyatro hareketlerini öğreniyordu. Sıra Ankara Devlet Tiyatro ve Operası’na gelmişti. Bu yoldaki çalışmalarımızı ve malî imkânlarımızı kendisine gereği gibi anlatmıştım. Margo Jones, devletin sanata yardımını hayranlıkla karşılıyordu. Çünkü bu tarz, onun Amerika Birleşik Devletleri içinde hemen hiç görüp işitmediği bir tarzdı. Bununla beraber, kimseden yardım görmeden başardığı büyük işin haklı gururunu Jones’un gözlerinde okumamaya imkân yoktu. Büyük bir idealistle baş başa olduğumu anlamıştım.
Jones görüşlerini açıklarken gözleri dalıyor, sanatçının bambaşka bir âlemde yaşadığı anlaşılıyordu. Konu, bir aralık, kendi eseri olan Yuvarlak Tiyatroya gelmişti. Bu dikkate değer kadının çok merak ettiğim çalışmalarını kendi ağzından dinlemiş ve yurda döner dönmez bu külfetsiz tekniğin memleketimizde de değerlendirilmesini mümkün kılacak tedbirleri araştırmaya gene aynı gece karar vermiştim.
Vakit hayli ilerlemiş, güneşin ilk ışıkları Dallas göğünü henüz aydınlatmaya başlamıştı ki, Margo Jones’un hediye ettiği bir kitapla otelime dönmüştüm. Bu kitap, büyük sanatçının 1951’de yazdığı “Yuvarlak Tiyatro” adlı eserdi.
Yurda dönmüş ve Birleşik Amerika’daki sanat hareketleri hakkında yayımladığım seri makalelerimde, Margo Jones ve eserinden uzun uzun bahsetmiştim. Bu yazılarımda bilhassa gençlik tiyatrolarını hedefe ulaştıracak en kısa yolun Margo Jones’un yolu olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Hele Washington’da karşılaştığım tiyatro amatörlerinin, altın çağı beklemektense, boş mahalle garajlarından bile faydalanmalarının, kendilerini tahta banklar üzerinde çeviren sanatsever bir topluluğun ortasında, bıkmadan usanmadan her gece oynamalarının hikâyesi, beni okuyan ve dinleyenleri hayrette bırakmıştı.
Margo Jones kitabının bir yerinde şöyle diyordu: “Biz tiyatroyu bugünden yarına kurmak zorundayız… Rüyalarımızın ve ideallerimizin gerçekleşmesini artık daha fazla uzatamayız… Gerek benim Dallas’ta karşılaştığım, gerek tiyatroseverlerden çoğunun karşılaştıkları soruya, yuvarlak tiyatro temsilleri gereken cevabı vermektedir… Bu tiyatro, sizleri bütün sadeliğiyle sahne külfetinden kurtarmakta ve aktörlerimizin, seyircilerin dört tarafını çevirdiği ışıklı bir sahada oynayabilmelerini mümkün kılmaktadır”.
Aradan birkaç yıl daha geçmiş, bütün gayretlerime rağmen Margo Jones idealinin memleketimizde gerçekleşememesinin yarattığı üzüntüden vakit vakit kendimi alamamıştım. Günün birinde Amerikan dergilerinde ansızın gözüme ilişen bir haber, beni son derece müteessir etmiş ve gözlerimi yaşartmıştı: Margo Jones ölmüş, yalnız Amerika değil, insanlık güzide bir evladını kaybetmişti.
Nihayet Margo Jones’u tanımamdan yedi yıl sonra, Ankara’da bir yuvarlak tiyatro kurma yolunda ilk teşebbüse geçildi ve fikir, kısmen olsun, gerçekleşebildi. Burada “kısmen olsun” demekten kendimi alamıyorum, çünkü ilk olarak kıymetli rejisör Mahir Canova’nın himmetiyle kurulan “Meydan Sahnesi” de, binanın mimari zaruretine boyun eğmiş ve seyircilerin aktörleri çevireceği tam yuvarlak bir oyun sahası elde edilememişti. Memleketimizde yuvarlak tiyatroya giden ilk yol olarak tanıdığım bugünkü Meydan Sahnesi’nin, tiyatroseverlerimizin büyük ilgisini kazanması, ilerisi için bana ümit vermektedir. Günün birinde asıl külfetsiz tiyatronun, yani Yuvarlak Sahne’nin bizde de kurulacağına olan inancım, gün geçtikçe kuvvetleniyor; Meydan Sahnesi’nde gördüğüm her temsil, Dallas’ta Margo Jones’u tanıdıpım mesut günleri sık sık hatırlamama vesile oluyor.