Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

TİYATRO RAPORLARI

Carl Ebert raporu

Bir millî Türk opera ve temaşa [tiyatro] sahnesi kurmak gayesiyle tiyatro mektepleri tesisi hakkında

Rapor

Kültür Bakanının, bir millî Türk opera ve temaşa [tiyatro] sahnesi kurmak gayesiyle tiyatro mektepleri tesisi hususunda bir rapor tanzimi yolunda verdikleri emri tatbik [uygulamak] için her şeyden evvel Türk tiyatrosunun bugünkü vaziyeti hakkında kesbi malûmata muhtaç idim [bilgi edinmem gerekiyordu].

Burada Türk tiyatrosunun tarihinden bahsetmeği kendim için zaid [gereksiz] buluyorum. Bu tarih, Türk tiyatrosunun bugünkü vaziyeti üzerindeki tesirleri görüldüğü ve herhangi zararlı geriliklerinin izalesi [yok edilmesi] icap ettiği miktarda nazarı itibare [göz önüne] alınacaktır.

Malûm olduğu üzere Türk tiyatrosu 19uncu asırda, yani garbi [Batı] Avrupa’da sahnenin bir “ahlak müessesesi” olarak tanınmağa muvaffak [başarılı] olduğu ve “yetişkinlerin üniversitesi” olarak umumun [halkın] en yüksek teveccühüne mazhar bulunduğu [ilgisini kazandığı] sıralarda Türk olmayan müteşebbislerin [girişimcilerin] ve komiklerin [artistlerin] elinde kalmıştı ki bunlar da temsil sanatının en iptidai [ilkel] şeklini, “tuluatçılığı” tatbik ve icra etmekte idiler

Uzun seneler süren bu faaliyetin muzur [zararlı] neticelerinin bilhassa şu iki surette tezahür edeceği bedihidir [ortaya çıkacağı açıktır]:

  1. Klasik ve millî bir “sahne edebiyatının” vücuda gelmeyişi, ve
  2. Ciddi ve sağlam an’anelere istinad [âdetlere dayanan] eden bir “aktör nesli”nin mevcut olmayışı.

Bu zararlara karşı, Bursa’da Ahmed Vefik Paşa’nın himayesi altındaki tiyatronun kısa fakat zengin tezehhürü [parlayışı] devamlı bir salah [iyilik] teşkil edemezdi [oluşturamazdı]. Çünkü o zamanlar resmî devlet makamları tiyatronun halk terbiyesindeki kıymeti hakkında bir fikir sahibi değil idiler ve pek güzel teşekküle başlamış olan Türk tiyatrosunun kurulmasını temellendirmek ve ilerletmek için hiçbir tedbir almadılar. Ahmed Vefik Paşa’nın kuvvetli teşebbüslerinde [girişimlerinde] apaçık görünen bir bilgiye hayret etmeliyiz. Bu zat daha o zaman, bugün bile millî bir dramatik sanatın yaratılmasına mani olan şu meseleleri ele almıştı: Dramatik edebiyat eserlerinin mevcut olmayışı ve aktörlerinin dil ve temsil bakımından yabaniliği [yabancılığı]. Hatta denilebilir ki, Ahmed Vefik Paşa, şimdi 60 sene geride kalmış olan mesaisinde, mesuliyetini müdrik [sorumluluğunun bilincinde] bir sanat siyasetinin gitmesi lazım olan yolu sarahatle [açıkça] göstermiştir.

Bu zat, bugüne kadar birer örnek olarak kalan Moliére tercümeleri ile zamanının tiyatrosuna, noksan [eksik] olan klasik edebiyatın yerine, tam bir “Ersatz” [karşılık, bir şeyin yerine geçen şey] koymuş ve aktörlerine de, lisanlarını terbiye edecek ve bu lisanı o zamana kadar devam eden adi halk lisanının aşağı mevkiinden hakiki edebiyatın istediği asil bir yüksek lisan seviyesine çıkaracak yüksek kıymette çalışma materyeli [malzemesi] vermiştir.

Bu hedefe varmak için Vefik Paşa hadsî şekilde [hızlı bir kavrayışla] ikinci ihtiyacı da tehvin etti [kolaylaştırdı], ki bunu Türk tiyatrosunun modern bir müceddidi [yenileyicisi] de göz önünde tutmak mecburiyetindedir:

Vefik Paşa garp [Batı] tiyatrolarının 200 seneden beri malik [sahip] oldukları temsil tradisyonunu [geleneğini] temin için kendi aktörlerini sıkı bir öğretimden geçirdi. Mumaileyhin [adı geçenin] provalara bizzat nezaret ettiği [gözlemlediği] ve elinde daima hazır duran bastonuyla aktörlerin her lisan ihmallerini cezalandırdığı hakkındaki rivayet de bu fevkalade adamın hedefini nasıl yüksek bir sanatkâr ciddiyeti ve mesuliyet hissi ile takip ettiğini gösterir.

Bu misallerde [örneklerde] duruşumun sebebi, Türk tiyatrosunun reformunda, bugün de, Vefik Paşa’nın bu iki isteğinde toplanmış olandan daha vazıh [açık] şekilde, bir meseleyi kavrayış ve hedef tutuş gösterilemeyeceği içindir:

  1. Bir sanat tiyatrosu kendisini yaşatacak materyele [malzemeye], yani edebiyata malik [sahip] olmalıdır.
  2. Bu edebiyatın sahnede realize edilebilmesi [gerçekleştirilebilmesi] için yüksek bir meslek kalitesi mevcut olmalıdır, çünkü bu olmadan yüksek sanat kıymeti olan bir reprodüksiyon [temsil] düşünülemez.

Lüzumu kadar mesuliyet şuuru [sorumluluk bilinci] ile bu vazifeler ele alınırsa, garp [Batı] tiyatro ve kültürünün de gösterdiği gibi, edebiyatla tiyatro arasında fasılasız ve mütekabil [aralıksız ve karşılıklı] bir besleme meydana geleceğinden şüphe edilemez. Bunun da neticesi halk kitlesi üzerinde dehşetli manevi ve kültürel bir tesir olacaktır. Modern Türkiye’de halkevlerinin mesaisi ile Ertuğrul Muhsin Bey’in İstanbul şehir tiyatrosundaki memnuniyet bahş [sevindirici], hatta müşkül şerait içinde [zor şartlar altında], doğrudan doğruya şayanı hayret [şaşırtıcı] muvaffakiyetleri [başarıları] bu hedefe ulaşmak iradesini göstermektedir. Bu sahnede Goethe’nin Faust’unu Türkçe dinlemek zevkine nail olduk. Ve herhalde burada tenkidî [eleştirel] birkaç fikir izhar edebilirim [ortaya koyabilirim], bilhassa bu meyanda [arada] topladığım birkaç bilgi bu raporun çerçevesine dahil bazı görüş ve teklifleri takviyeye yardım edecektir. Fakat Muhsin Bey’in böyle “alelhusus [her şeyden önce] Alman” bir eseri fevkalade lisan ve sahne tekniği güçlükleriyle birlikte Türk halkına sunmakla gösterdiği cesaret, bu meselede her kritik teferruattan [ayrıntıdan] evvel takdirle söylenmelidir.

Bu esnada tespit etmiş olduğum şu nokta bana ziyadesiyle [fazlasıyla] öğretici görünüyor: bu fevkalade rejisörün yapıcı iradesi teknik ihtiyaçlara hakim olmuş ise de mümessiller [oyuncular] üzerindeki tesiri -iyi yetişmiş konuşucuların göze çarpacak şekildeki noksanlığı [eksikliği] yüzünden- ehemmiyetli derecede haleldar olmuştur [bozulmuştur]. Bir kısmını bilahare [daha sonra] “Fledermaus”ın [Yarasa] temsilinde tekrar gördüğüm bu mümessiller [oyuncular] gerçi basit bir salon muhaveresini [konuşmasını] hatasız yapabiliyorlarsa da, büyük bir edebî eser muvacehesinde [karşısında] duraklıyorlar. Çünkü bu edebî eserin yüksek lisanı bilhassa terbiye edilmiş nefes ve konuşma tekniğine muhtaçtır. Bunun için Grätchen’in fevkalade istidatlı mümessilini [yetenekli oyuncusunu] rollerinin mükâlemeli [söyleşmeli] kısımlarında (din konuşması, bahçe, birinci monolog) fevkalade şahsî bir letafet [güzellik] içinde ve Alman Grätchen tipini hadsî bir şekilde [hızlı bir kavrayışla] sanatkârca dolduran mükâlemelerde görmek, sonra da bu sanatkârın en mühim sahnelerden olan “dua” ve “zindan”da, -bu sahneler daha kuvvetli bir ses istediği için- tamamen aksadığına şahit olmak bu cihetten [yönden] enteresan idi. Bu vak’a [olay] asla tek değildir. (Mesela Faust mümessilinde de [oyuncusunda da] aynı şey müşahede edilebilir [gözlemlenebilir].) Fakat bu vaziyette kuvvetli bir temsil istidadının sadece kabiliyetlerini tamamen gösterememesiyle kalmayıp, icap eden teknik esaslar buna mahsus tedris [öğretim] mahallerinin noksanlığından [eksikliğinden] dolayı gösterilemediği takdirde, daimî bir ses bozukluğu gibi büyük bir tehlikeye de maruz kalacağına bu vak’a kuvvetli bir misaldir [örnektir].

Fakat ben herhangi bir aktör veya opera mugannisinin [şarkıcısının] yetiştirilmesi meselesini tetkikten [incelemeden] önce, müstakbel Türk tiyatrosunun muhtemel şekillerini tefrik etmek [ayırt etmek] istiyorum. Çünkü pek tabii olarak bir mümessil [oyuncu], tiyatronun kendine hedef olarak aldığı şeylere göre yetiştirilecektir.

Biz Avrupa tiyatrolarına iki tane esasından ayrı şekil görüyoruz:

Birinci ve en mühim şart:

Bir devlet tiyatro akademisinin kurulmasıdır.

1- Bunun manası:

Kısa görüşlü müşahitler [gözlemciler] bir tiyatro mektebinin manasını ve ne işe yarayacağını soracaklar ve birçok meşhur sahne sanatkârları göstereceklerdir ki, bunlar bir istidadın mektepsiz de sahne yolunu bulabileceğine bir misal teşkil edecektir [örnek oluşturacaktır].

Bunlar unutuyorlar ki, mesele “deha = genie” yetiştirmek değildir. Bilakis bu “yetiştirmek” kelimesinin manasında, gizli şeyleri, serbest olmayan, kapalı şeyleri ortaya çıkarmak, zaafları ve hataları düzeltmek, iyi istidatları bir bahçıvan ihtimamiyle [özeniyle] olgunlaştırmak ve umumi seviyenin yükseltilmesine vasıl olmak [erişmek] vardır ki, bu da, hakiki bir tiyatro kültürü için, birkaç hususi istidadın teşkil ettiği güzel bir cepheden çok daha ehemmiyetlidir.

Aynı müşahitler [gözlemciler] belki en müsteid namzetlerin [yetenekli adayların] ecnebi memleketlere tahsile gönderilmesinin kâfi geleceği fikrindedirler. Buna şu cevap verilebilir: Bu birkaç kişi en müsait ihtimalle belki şahsan bundan istifade ederler [yararlanırlar], fakat yüzde doksanı bir pedagojik istidada malik [yeteneğe sahip] olmayacağı için memlekette bu istifadelerini hiç kimseye nakledemezler ve böylece şu Türk darbı meseli [atasözü] hakikat olur: Bir çiçekle yaz olmaz.

Bu neviden her türlü heveskârane ukalalıkların kuruluş planına müdahalesinin önüne geçmek ve diğer cihetten de bu yenileşme işine, muvaffakiyeti için lazım olan, kıymet ve kudreti vermek için muhakkak surette bir kanun kabulü ile tiyatro mesleğinin her namzedi [adayı] için:

tiyatro mektebinin bitirilmesini şart koşmak

muhakkak surette lazımdır. Hiçbir Türk tiyatrosu iki seneden sonra -yani devlet akademisinin ilk talebeleri tahsillerini bitirince- bu tahsili bitirdiğine dair vesika [belge] gösteremeyen hiçbir yeni aza [üye] angaje etmemelidir.

2- Bunun kuruluşu:

Tedrisatın temeli: bilgi, ruh ve sistemdir. Bunun için ilk mesele uygun muallimler tayini olacaktır. Mesele budur, çünkü esas itibariyle bir talebe meselesi mevcut değil, bir muallim meselesi mevcuttur.

Bilgi: Muallimleri tayin ederken istenilen bilginin, ihtiyar günlerini burada rahat geçirmek isteyen her tecrübeli artist veya mugannide [şarkıcıda] mevcut olan bilgiden olmamasına dikkat etmelidir. Bilgi aynı zamanda pedagojik bilgidir ve bu da bir yaş meselesi değildir, bir istidat [yetenek] meselesidir.

Ruh: Sinekur [arpalık, avanta] arayan adamlar muallimlik mesleği için muvafık [uygun] bir ruh taşımakta değildirler. Ancak işte ve kendisine emniyet edilen insan materyalinde şiddetli bir şevk bulan kimse, bu şevki talebesine her şeyden evvel nakleder ve tahsilin temposunu böylece tayin eder.

Sistem: Tedris [öğretim] sistemi, ihtimamla tertip ve kat’iyetle tanzim olunan [özenle ve kesin bir şekilde düzenlenen] bir ders planı ile elde edilir. Bu, kurma işinin, sanat bakımından sağlamlığı, sanat bakımından disiplini ve şaşmaz sebatı için bir garanti olmalıdır.

Bir müdür

Bir müdür tayin edilmelidir ki, bu yalnız bu esaslara riayeti [uymayı], daimi ve mesleki şekilde dersleri kontrol etmeği, imtihanları [sınavları] yapmağı, muallim konferanslarında sınıfların münferit [tek tek] hedeflerini tespit etmeği [saptamayı] değil, şahsiyetinin bütün kuvvetiyle muallimlere ve talebeye mesleklerine karşı bir hayranlık ve kendi otoritesine karşı gür bir itimat aşılayabilmeği başarmalıdır.

Türk tiyatrosunun kuruluşu işinde en mes’uliyetli vazifeyi ifa ile mükellef [sorumlu, görevi yerine getirmekle yükümlü] olan bu mevkie en iyi eleman getirilmelidir. Müstakbel millî tiyatronun teşekkülünün mühim bir kısmı onun kabiliyetine ve idealizmine bağlıdır. Bu zat Türk tiyatrosunun bütün bir devrine -ve bilhassa ilk tarih yapan devrine- bir çehre vermek imkânlarına maliktir [sahiptir]. Bu vazifeyi bittabi [elbette] yalnız bir Türk ifa edebilir [yerine getirebilir]. İptidalarda [başlangıçta] belki muvaffak [başarılı] şekilde yetişmiş şahsiyetler bulunamayacağından, ilk tesisat [kuruluş] ve muayyen bir intikal devresi [belirli bir geçiş dönemi] için bir Avrupalı mütehassıs [uzman] tayini lüzumlu olabilir. Bu zat derhal münasip Türk asistanlar çağırır ve muallimler arasından bir muvakkat (interimistik) [geçici] müdür seçer. Aynı zamanda yeni yetişecek rejisörler için mülhak [ek] bir seminer açmak vazifesi ve talebeye pratik demonstrasyonlar [gösteriler] yaptırmak, imtihanların hazırlanması ve kontrolü vazifeleri, ve genç, mesleğe yeni girmiş aktörler ve muganniler [şarkıcılar] için açılan kursların idaresi bu zata verilebilir. Bu faaliyetler için daimi surette Ankara’da bulunmağa muhakkak ihtiyaç yoktur. Senede 2-3 tane 6-8 hafta süren çalışma devreleri kâfidir. Mamafih bu vazifeyi alan adam hükümetin mutemedi sıfatıyla bütün mektep idaresinin yavaş yavaş Türk ellere intikalini [geçmesini] kontrol ile mükelleftir [yükümlüdür] ve Türk müdür vazifesine başlayıncaya kadar tedris sisteminden ve hedeflerinden mesuldür [sorumludur].

Muallim meselesi

İptidada [başlangıçta] muallim meselesi daha kolay şekilde halledilecek değildir. Türkiye’de, Ertuğrul Muhsin ve Raşid Rıza Bey gibi selâhiyettar zevatın [yetkili kişilerin] söylediklerine nazaran [göre], dramatik tedrisin [öğretimin] muayyen [belirli] ana sahalarında, mesela fonetikte, birinci sınıf mütehassıslar [uzmanlar] yoktur. Bu saha için yüksek kabiliyetli ecnebi mütehassıslar celp olunmalıdır [getirtilmelidir]. Bunlar muayyen tedrisattan maada [belirli öğretimin dışında] muallim olmağa elverişli asistanların yetiştirilmesini de üzerlerine alacaklar ve bundan maada [başka] halen istihdam edilmekte bulunan aktör ve mugannilerin [şarkıcıların] kontrol ve ıslahı ile de meşgul olacaklardır. (Bak. Üçüncü sahifede evvelce verilmiş olan misaller.)

Şu muallimlere ihtiyaç vardır:

Ana derslerden:
1. Fonetik, konuşma tekniği 1 (Avrupalı)
Fonetik, konuşma tekniği (asistan – kadın) 1 (Avrupalı)
2. Retorik 1 (Türk)
3. Pantomim (Müdürün tensibi [onayı] ile)
   
Mütemmim [tamamlayıcı] derslerden:
4. Ritmik jimnastik, dans 1 (Türk) erkek, kadın
5. Vücut artistiği 1 (iki üç ay için Avrupalı, sonra Türk)
6. Spor (eskrim)  
7. Musiki terbiyesi, şan,piyano ve samia terbiye[kulak terbiyesi] Opera mektebi 1 ve 3 numaralara bak.
   
Kurslarda:
8. İlmî tedrisat; edebiyat tarihi ,sanat tarihi 1 (Türk)
9. Lisan, Almanca, Fransızca 2 (Türk)
   
Birinci sene - Opera mektebi
Ana derslerden:  
1. Fonetik, şarkı 1 (Avrupalı) halen mevcut
Fonetik, şarkı 1 (Avrupalı)
2. Samia [kulak] terbiyesi Fonetik ve harmoni ilmiyle münasebettar [ilgili] olarak.
   
Mütemmim [tamamlayıcı] derslerden:
3. Musiki terbiyesi, piyano 1 (Türk)
4. Vücut terbiyesi  
5. Vücut terbiyesi Tiyatro mektebi 4,5,6'ya bak.
6. Vücut terbiyesi 1 (Türk)
   
Kurslarda:
8. Lisan: Almanca, İtalyanca Bak: tiyatro mektebi 9 no. 1 (Türk)

Fakat iyi kalitede muallimler ve iyi idare edilen muallim istidatları mevcut olduğu takdirde tiyatro mektebinin ders zümrelerinden [gruplarından]:

ve opera mektebinin ders zümrelerinden

birer elde birleştirilebileceği için ……. toptan tayin edilmesi iktiza edenler [gerekenler] şunlardır:

Müdür ve müdür vekili 2

Tiyatro mektebi için muallim

Opera mektebi için muallim

Her iki kısım için birlikte muallim

Devri kurslar için muallim

Ana derslere ait birkaç talim unsurunun, mektebin inkişafı [gelişmesi], yani yeni sınıfların teşekkülü ile [oluşturulmasıyla] yeni muallimler alınarak, yükleri hafifletilmelidir.

Tedrisatın [öğretimin] devamında (bak: ders planı) yeni muallimlerden şunlar tayin edilmelidir:

Aktörlük tedrisatının ikinci senesinde:

Aktörlük tedrisatının üçüncü senesinde

Mütemmim ders olarak:

Opera tedrisatının üçüncü senesinde

Opera tedrisatının dördüncü senesinde

Seminerler ve hususi kurslar için (reji, dekor, sahne tekniği ve tenviri [aydınlatması] kursları) ve aynı zamanda koro ve bale mektepleri için muallim meselesi burada nazarı itibare [göz önüne] alınmamıştır.

Nisbeten [görece] kısa bir zamanda (konuşma sahnesi tedrisatı için 2-3 sene, opera için 4-5 sene içinde) ecnebi tedris unsurları tayin etmek lüzumu kalmayacaktır.

Talebeler

Her millet kendinin hakiki istidatlarını [yeteneklerini] bulup onları en yüksek başarılara sevk etmeği ister.

Bunun için tedrisat esas itibariyle parasız olmalıdır: Bu esaslı şartın yerine getirilmemesi yüzünden garbi [Batı] Avrupa’da bugün bile hemen hemen bütün sanat terbiyesi reformları muvaffakiyetsizliğe [başarısızlığa] uğramaktadır. Fakat içinde sakladığı istidatları ortaya çıkarmayı, başka bir memlekete nasip olmayan bir büyüklük ve ileri görürlük ile kendine gaye edinen bir memleket için bu pek tabii bir şey olacaktır.

Tiyatro akademisine talebe alınmak için kat’î [kesin] prensipler ortaya konulmalı ve bunlar duhul imtihanlarında miyar olarak istimal olunmalıdır [giriş sınavlarında ölçü olarak kullanılmalıdır]. Henüz mektep faaliyete başlamadan ve hakiki bir muallimler heyeti vücuda gelmeden imtihan komisyonu gayeye uygun olarak şöyle teşekkül edebilir:

Bunlara ilaveten opera sınıflarına alma imtihanında orkestra şefi ve muavini

Her iki imtihan için:

Kabul imtihanı:

Devlet makamlarının (Kültür Bakanlığının) gazetelerde, radyoda ve üniversitenin, konservatuvarların, ticaret ve meslek mekteplerinin siyah tahtalarındaki ilanları vasıtasıyla kabul şartları umuma ilan olunur.

Talebe şunları gönderecektir: